Tarih:

Paylaş:

Batı’nın Çin’le Mücadelesi ve Almanya’nın Farklılaşan Tutumu

Benzer İçerikler

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

16-23 Ekim 2022 tarihli Çin Komünist Partisi (ÇKP) 20. Kongresi’nde Genel Sekreter Şi Cinping’in üçüncü döneminin onaylanmasıyla birlikte Batılı ülkeler, Çin’in daha da güçlenmesinden endişe duymaya başlamışlardır. Bu kapsamda Pekin’in proaktif dış politikasının yalnızca Hint-Pasifik’in değil; aynı zamanda Avrupa’nın güvenliğini de tehdit edeceği ileri sürülmektedir. Cinping’in yeni döneminde Amerika Birleşik Devletleri (ABD)-Çin rekabetinin derinleşmesini bekleyen Avrupa devletleri, yakın gelecekte Çin’le “sistematik bir şekilde yüzleşmeye” hazırlanmaktadır.  

Avrupa Birliği (AB), Çin’i resmi olarak “stratejik bir ortak”, “ekonomik bir rakip” ve “sistemik bir rakip” olarak görmektedir.[1] Batılı demokrasileri temsil eden AB ve G7 gibi kurumlar, Çin’in ekonomik potansiyelinden faydalanmak istese de Hong Kong ve Tayvan gibi meselelerde ve güvenlik politikalarında Pekin’i eleştirmektedir.

Bu bağlamda Batılı güçler, Pekin’e karşı uyumlu bir duruş sergilemekte zorlanmaktadır. Konuyla ilgili olarak AB Konseyi Başkanı Charles Michel, “Avrupa, Çin’e karşı saf olmaktan kaçınmak için çok açık bir irade gösterdi, ancak onunla sistematik bir çatışma mantığına da girmek istemedik.” ifadelerini kullanmıştır.[2] Benzer şekilde Hollanda Dışişleri Bakanı Wopke Hoekstra da “Çin’le diyalogda artan bir gerçekçilik var. Saflığı geride bırakıyoruz.” demiştir.[3]

20. ÇKP Kongresi’nden sonra Cinping’in üçüncü döneminde daha iddialı olacağından endişe eden AB, yeni konjonktüre ayak uydurmak için istişarelerini artırmaya başlamıştır. Michel, ABD-Çin rekabeti derinleşirken; birliğin kendi modelini geliştirmesi gerektiğini olması gerektiğini savunmuştur. Yani Avrupa’nın bu rekabete hazırlıklı olması ve tedbir alması gerektiği düşünülmektedir.

Avrupalı liderler, Çin’le ekonomik işbirliği yapmayı sürdüreceklerini; ancak Rusya örneğinde yaptıkları gibi, kritik ticaret kalemlerinde ve teknolojide Çin’e bağımlı olmaktan kaçınacaklarını söylemişlerdir. Almanya Şansolyesi Olaf Scholz, Çin’le ekonomik işbirliği yapma konusunda Avrupa’da bir görüş birliğinin bulunduğunu ve bundan kaçınmanın anlamsız olduğunu belirtmiştir. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise Çin ile AB arasında daha dengeli bir ilişki kurulması çağrısında bulunmuş ve geçmişte Çin’e gerçekleştirilen altyapı transferi nedeniyle “stratejik hatalar” yaptıklarını belirtmiştir.

Avrupa genelinde, Cinping’in üçüncü döneminde küresel rekabetin derinleşeceği korkusu vardır. Bunun ekonomik etkileri tüm Avrupa’ya yansıyacaktır. Çin’le ekonomik bağımlılığı azaltma konusunda hemfikir olan Avrupa, gerektiğinde kullanmak üzere yaptırım kartını da elinde bulundurmaya özen göstermektedir.

Hatırlanacağı üzere Çin, siyasi gerekçeler (Tayvan’la ilişki kurması) nedeniyle Litvanya’ya “ikincil ekonomik yaptırım” uygulamıştır. Çin’in bu adımından AB endişelenmiştir. Kuşkusuz Çin’in bu yöndeki baskıları artarak devam edecektir. Dolayısıyla Avrupa’nın Çin’i düşman haline getirmeden onunla işbirliği yolları bulması zor olacaktır.

Esasen Avrupa’nın Çin’le ilgili ne yapmak istediğine dair bir kafa karışıklığı vardır. Almanya hariç Kıta Avrupası’nın genel görüşü, Çin’in yakın gelecekte yaratacağı krizlere hazırlıklı olmak gerektiğidir. Çünkü Rusya’yla enerji alanında kurulan tek taraflı bağımlılık nedeniyle büyük bir stratejik hata yapılmıştır. Ticarette Çin’e bağımlı hale gelmek de benzer bir hata olacaktır. Nitekim Almanya, 2021 yılında Çin’in ekonomik pazardaki boşluğunu doldurmak için Japonya’ya yönelmeyi planlamıştır. Zaten Scholz da göreve geldikten sonra Asya’daki ilk ziyaretini Tokyo’ya yapmış ve Çin’e hiç uğramamıştır. Lakin Almanya Şansölyesi’nin 4 Kasım 2022 tarihi itibarıyla bu düşünceden geri adım attığı görülmektedir. Çin’i ötekileştirmenin daha kötü bir tercih olacağını düşünen Scholz, Pekin’e ziyaretiyle iktisadi ilişkileri güvence altına almayı planlamıştır.

Almanya’nın Çin’le ilgili bu hassasiyetinin sebebi, ticaret ve daha çok teknoloji alanında yaşanacak sorunlardır. Otomobil üretiminde büyük bir pazara sahip olan Almanya’nın olası kriz anında çip tedarik zincirinde Tayvan ve Çin’in yerini doldurması çok zordur. Bu nedenle de Almanya, Tayvan’la ilgili bir krizin patlak vermesini önlemek için Pekin-Washington hattında dengeleyici-arabulucu bir rol oynamaya çalışmaktadır.

Tüm bunlara ek olarak Scholz, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşını durdurması için Cinping’den Moskova üzerindeki nüfuzunu kullanmasını istemiştir. Çünkü Cinping, daha önce ŞİÖ Zirvesi’nde Putin’e bu savaşı sonlandırması yönünde mesajlar vermiştir. Putin ise söz konusu toplantıda Cinping’e ithafen “kaygılarınızı anlıyoruz” ifadesinde bulunmuştur. Dolayısıyla Almanya Şansölyesi, Çin Devlet Başkanı’nın Rusya’nın Ukrayna’daki bu savaşına karşı olduğunu bilmektedir ve Cinping’in savaşın sonlandırılmasına yönelik çabalarını yoğunlaştırması gibi bir beklenti içerisindedir.

Avrupalı güçler, Pekin’le uzlaşmak ve işbirliği yapmak yerine; Çin’i ötekileştirmeyi tercih etmektedir. Bu bağlamda Avrupa’daki radikal sağ, Çin’le işbirliği yapılmasının tehlikelerinden bahsetmektedir. Bu bağlamda Scholz’un Çin gezisi tepki çekmiştir.[4] Bunu dengelemek amacıyla aynı tarihlerde Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, Japonya ve Güney Kore gezisine çıkarken; Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ise Orta Asya turuna çıkmıştır.[5] Bu adımlar, Almanya’nın Avrasya’da bir denge politikası uygulamaya çalıştığını göstermektedir. Aynı zamanda Berlin, Avrupa içindeki Çin’le ilgili endişeleri yatıştırmayı amaçlamaktadır.

Avrupa’daki genel eğilim, Ukrayna’daki savaşın sürdürülebilir olmadığı, enerji krizinin içinden çıkılmaz bir hal alabileceği ve bunun ekonomi üzerinde büyük baskı oluşturacağı yönündeydi. Ukrayna’da henüz Rus saldırısı başlamadan önce Berlin Hükümeti, enerji alanında Moskova’yla yaptıkları işbirliğinin bozulmamasını arzu etmiş ve bu anlamda Kuzey Akım II projesinde herhangi bir aksama yaşanmaması maksadıyla Ukrayna’daki çatışma riskini son ana kadar azaltmaya çalışmıştır. Yani Almanya, enerji alanındaki çıkarlarını ön plana aldığı için Ukrayna konusunda Rusya’ya yeterince sert mesajlar verememiş ve Batılı güçler tarafından Moskova’ya karşı yumuşak kalmakla suçlanmıştır. Gelinen noktada ise Almanya’nın benzer bir hatayı Çin’le ilişkilerde de yapabileceği konuşulmaktadır. Eğer Almanya, Çin’e karşı yeterince sert olmazsa, Tayvan’da patlak verecek olası bir krizden en fazla zarar gören ülke haline gelebilir.

Rusya ve Çin’e karşı mücadelede güç birlikteliği yapmak isteyen bir diğer Batılı kurum da G7’dir.  Bu bağlamda G7 Dışişleri Bakanları, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırıları ve Çin’in artan nüfuzuyla ilgili politikaları tartışmak amacıyla 3 Kasım 2022 tarihinde Almanya’da bir araya gelmişlerdir.[6] Aynı AB örneğinde olduğu gibi, G7 devletlerinin de Rusya ve Çin’le ilgili çıkarlarını uyumlu hale getirmek zordur. Öncelikle bu ülkelerden bazıları farklı kıtalardadır. Buna rağmen ortak güvenlik çıkarları dahilinde işbirliği yapmaları gerekmektedir. Örneğin ABD ve İngiltere’nin Çin’e yaklaşımları daha serttir. Ekonomik işbirliğini önemseyen Kanada ise Çin’le mücadele noktasında daha çekimserdir.

Benzer şekilde Almanya, Çin’le ilişkilerde ekonomik çıkarlara ağırlık veren bir diğer Batılı devlettir. İtalya’nın da bu anlamda Almanya’yla ortak endişelere sahip olduğu söylenebilir. Batılı güçler içerisinde Washington ve Londra, G7’nin yönünü Rusya’dan sonra Çin’e kaydırmayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla bu aktörler, Almanya Şansölyesi’nin Çin’e Pekin’i ziyaret etmesini endişeyle karşılamaktadırlar. Zira Batılı devletlerin geneli, Çin’le ilişkilerde dikkatli olunmasından yanadır. Almanya ise Rusya’dan sonra Çin’le ilişkilerde de son ana kadar iyimser bir çizgi izleyecek gibi görünmektedir.


[1] “EU Not Seeking ‘Systematic Confrontation’ As Rival China Grows”, Al Jazeera, https://www.aljazeera.com/news/2022/10/22/eu-not-seeking-systematic-confrontation-as-rival-china-grows, (Erişim Tarihi: 04.11.2022).

[2] Aynı yer.

[3] “EU Is Leaving ‘Naivety’ Behind with China, Dutch Foreign Minister Says”, US News, https://www.usnews.com/news/world/articles/2022-10-17/eu-is-leaving-naivety-behind-with-china-dutch-foreign-minister-says, (Erişim Tarihi: 22.10.2022).

[4] “Worries Over Germany’s China Dependency Overshadow Scholz Trip”, Saw The Beirut, https://english.sawtbeirut.com/world/worries-over-germanys-china-dependency-overshadow-scholz-trip/, (Erişim Tarihi: 04.11.2022).  

[5] “German Politicians Are Drawn to Asia”, New Sing Germany, https://newsingermany.com/german-politicians-are-drawn-to-asia/, (Erişim Tarihi: 04.11.2022). 

[6] “G7 Foreign Ministers Seek Aligned Policy on Ukraine War, China”, Euractiv, https://www.euractiv.com/section/global-europe/news/g7-foreign-ministers-seek-aligned-policy-on-ukraine-war-china/, (Erişim Tarihi: 04.11.2022). 

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.