Analiz

Biden-Şi Görüşmesi: İkili İlişkileri Yumuşatabilir mi?

ABD’nin Çin’le ilişkilerini pozitif tutabilmesi için özellikle Tayvan meselesinde provokatif eylemlerden uzak durması gerekmektedir.
Son yıllarda Çin, ABD’yi “Soğuk Savaş zihniyetiyle” hareket ettiği gerekçesiyle sıkça eleştirmiştir.
Washington’un Pekin’in endişelerini gidermek için çok daha somut ve samimi adımlar atması gerekmektedir.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve ABD Başkanı Joe Biden, 2 Nisan 2024 tarihinde yaptıkları telefon görüşmesinde iki ülke arasındaki işbirliğini geliştirme konusunda bir kez daha anlaşmışlardır.[1]Kasım ayında San Francisco’da yaptıkları görüşmeden bu yana ikili ilişkilerde kaydedilen ilerlemeleri ele alan liderler, bu bağların istikrarlı bir şekilde gelişmesini sağlamak ve yanlış anlaşılmalardan kaçınmak için iletişimi güçlendirme konusunda mutabık kalmışlardır.

Bu telefon görüşmesi, 1 Ocak 2024 tarihinde iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin 45. yıldönümü nedeniyle karşılıklı tebriklerin iletilmesinin ardından gerçekleşen son görüşme olmuştur. Son aylarda ikili ilişkilerin istikrar kazanma eğiliminden memnuniyet duyduğunu belirten Şi, öte yandan her iki tarafın da dikkatini gerektiren olumsuz bir dizi faktörün varlığından bahsetmiştir.  

Son yıllarda Çin’in Rusya’yla ilişkileri, Tayvan meselesi ve Güney Çin Denizi’ndeki son gerginlikler ve ticaret sorunları gibi meseleler Pekin’in Washington’la bağlarını sekteye uğratmıştır. İkili ilişkiler, 2023 yılının sonlarına doğru Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve ABD Başkanı Joe Biden’ın Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) Zirvesi’nin oturum aralarında San Francisco’da bir toplantı düzenlemesiyle bir miktar erimeye başlamıştır. Bu görüşme esnasında alınan en önemli karar, taraflar arasındaki savunma istişarelerinin yeniden başlatılması olmuştur. Hem Şi hem de Biden, yayımladıkları “Yeni Yıl” mesajlarında diplomatik ilişkilerin yıldönümünü de kutlamayı ihmal etmemişlerdir.

Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, diplomatik ilişkilerin kurulmasının 45. yıldönümü vesilesiyle 5 Ocak 2024 tarihinde yaptığı açıklamada, ABD-Çin ilişkilerinin sağlıklı bir zeminde yürütülmesinin artık kaçınılmaz hale geldiğini vurgulamış ve taraflar arasında “iletişim köprüleri” kurmanın öneminden bahsetmişti.[2] Wang Yi, mevcut küresel koşullar altında ABD ve Çin’in her zamankinden daha fazla ortak çıkara sahip olduğunu ve işbirliği ihtiyacının arttığını söylemişti.[3] İşbirliği çağrısında bulunan Wang’ın bu uzlaştırıcı sözleri, iki süper güç arasındaki gerilimin yoğunlaştığı bir yılın ardından gelmiştir.

Uzmanlara göre; Washington’un Pekin’in endişelerini gidermek için çok daha somut ve samimi adımlar atması gerekmektedir. Pekin, ikili bağların sağlam ve istikrarlı bir temele oturtulması için çaba sarf etmektedir. Son yirmi yıldır süregelen ve 2018 yılında ciddi bir krize dönüşen ticaret savaşlarından sonra ABD-Çin ilişkilerindeki gerginlikler hızla artmıştır. 2023 yılının Şubat ayında Çin’e ait bir balonunun ABD hava sahasına girmesinin ardından Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Pekin’e yapacağı ziyaret ertelenmişti. Blinken’ın Pekin ziyareti, 4 ay gecikmeli olarak Haziran 2023 tarihinde gerçekleşmişti. Genel olarak 2023 yılı içerisinde Washington, Pekin’le yaşanan yoğun rekabeti hafifletmeye çalışmıştır.

İkili ilişkilerdeki yumuşa ve işbirliğinin bölgesel krizlere de etkisi olmuştur. Örneğin Antony Blinken, İsrail-Hamas Savaşı’nın yayılmasını önlemek için Çinli mevkidaşı Wang Yi ile birlikte çalışacaklarını söylemiştir.[4] Görünüşe göre Washington, Pekin’in söz konusu çatışmanın büyümesini önlemek için Ortadoğu’daki diğer ülkeler nezdindeki nüfuzunu kullanmasını istemektedir. Benzer arayışlar, Rusya’nın nükleer kullanımı veya Kuzey Kore’nin tehlikeli füze denemelerinde de yaşanmıştır. Batı Dünyası ve özellikle ABD, küresel rekabet bağlamında Rusya ve Kuzey Kore’yi dizginleyebilmek adına Çin’i bir arabulucu aktör olarak görme eğilimindedir. Bu yönüyle Batı’nın aslında Çin’e ihtiyacı vardır. ABD’nin Çin’le ilişkilerini pozitif yönlü tutma çabası da bununla açıklanabilir.

Küresel ve bölgesel güvenlik kaygıları, Rusya-Ukrayna Savaşı ve Tayvan Boğazı’ndaki gelişmeler; ikili ilişkilerin gündemini oldukça meşgul etmektedir. Tüm bu gerginliklere rağmen Çin, ABD’yle ilişkilerde diyaloğa her zaman açık kapı bırakmaktadır. Fakat bu diyaloğun hangi tarafın yararına olduğu tartışmalıdır. ABD, aynı zamandaÇin’in bu ılımlı yaklaşımından da fayda sağlayabilir. Daha açık bir ifadeyle Çin’in diyalog ve işbirliği yanlısı tutumu, ABD’nin bölgedeki çıkarlarını daha da ilerletmesine zemin hazırlayabilir.

Son yıllarda Çin, ABD’yi “Soğuk Savaş zihniyetiyle” hareket ettiği gerekçesiyle sıkça eleştirmiştir. Washington’un kutuplaşma siyaseti izlemesi nedeniyle Asya-Pasifik’teki gerginlik de tırmanmıştır. Büyük güçler arasındaki çıkar çatışmaları derinleşmekte ve sıfır toplamlı oyun anlayışı halen geçerliliğini korumaktadır. Ancak Çin’in bundan farklı olarak kazan-kazan anlayışını savunmaya devam ettiği söylenebilir. Diğer yandan ABD, tüm dünyadaki kutuplaşma eğilimiyle uyumlu olarak Çin’i karşı kutba itmeye çalışmaktadır.  Kısacası ABD, yükselen Çin’i sınırlandırmak için daha çatışmacı bir tavır takınmaktadır. Çin ise ABD’yle doğrudan rekabet etme arayışında değildir. Aksine, ikili ilişkileri pozitif yönlü tutarak ekonomik büyümesini sürdürmeyi hedeflemektedir.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Sözcüsü John F. Kirby, 2 Nisan 2024 tarihinde yaptığı açıklamada, iki liderin “samimi ve yapıcı” bir görüşme yaptığını belirtmiştir.[5] Kirby, yakın zamanda Hazine Bakanı Janet L. Yellen ve kısa bir süre sonra da Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Çin’i ziyaret edeceğini söylemiştir. Bunlar, kabine üyelerinin bu yıl Çin’e yapacağı ilk ziyaretler olacaktır. Üst düzey liderler arasındaki bu diyalog ve işbirliği çabaları, Asya-Pasifik’teki gerilimleri azaltmaya yardımcı olmaktadır. ABD, her şeye rağmen Çin’le teması sürdürme ve rekabeti “dikkatli bir şekilde” yönetme arzusundadır. Son görüşme esnasında Şi, Tayvan meselesinin Çin-ABD arasında geçilmemesi gereken ilk kırmızı çizgi olduğunu hatırlatmıştır. Sonuç olarak ABD’nin Çin’le ilişkilerini pozitif tutabilmesi için özellikle Tayvan meselesinde provokatif eylemlerden uzak durması gerekmektedir. Washington’un kriz siyaseti sona ermediği müddetçe ilişkilerin kısa vadede yumuşaması olası görünmemektedir.


[1] “Xi, Biden agree to advance cooperation”, China Daily, https://www.chinadaily.com.cn/a/202404/03/WS660c4151a31082fc043c0148.html, (Erişim Tarihi: 03.04.2024). 

[2] “China Foreign Minister: Healthy US-China Ties ‘No Longer a Choice’”, VOA News, https://www.voanews.com/a/china-foreign-minister-healthy-us-china-ties-no-longer-a-choice-/7428007.html, (Erişim Tarihi: 03.04.2024). 

[3] Aynı yer.

[4] Aynı yer.

[5] “Biden Talks to Xi About Conflicts, From Ukraine to the Pacific”, Ny Times, https://www.nytimes.com/2024/04/02/us/politics/biden-xi-call.html, (Erişim Tarihi: 03.04.2024).   

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.

Benzer İçerikler