Afrika Boynuzu, son on yılda bölgedeki militan grupların yanı sıra Afrika’nın diğer bölgelerinde de silah temininin ana koridorudur. Bu silah kaçakçılığı, bölgenin siyasi ve ekonomik istikrarını ciddi biçimde etkilemektedir. Bölgesel analistler tarafından belirtildiği üzere Somali, Güney Sudan ve diğer Afrika Boynuzu Ülkelerindeki çatışmaların silah ve mali kaynak tedariki söz konusu kaçakçılık faaliyetleriyle sağlanmaktadır. Bununla birlikte, yasadışı silah ticaretinin yaygınlaşması, Eş-Şebab gibi bölgesel terörist grupların silahlara kolay erişmesi imkânını sağlamaktadır
Araştırma sonuçlarına göre, kaçakçılığa aktif olarak katılan aktörler ve silahlar çok sayıdadır. Afrika Boynuzu’na sosyo-ekonomik ve politik açıdan ilgi duyan bölge dışı güçler kaçakçılık sürecinde bölgesel aktörleri kullanmaktadır. Örneğin, BM Gözlem Grupları 2013 raporunda, Afrika Boynuzu’ndaki İslamcı militanların Yemen ve İran ile bağlantılı dağıtım ağlarından silah aldıkları belirtilmiştir. Raporda, İran ve Yemenilerin, Eş-Şebab militanlarının silah kaynaklarıyla bağlantılarını ortaya koyma noktasında füze ve roket sevkiyatının (İran tarafından gönderilmiştir) ele geçirilmesi kanıt olarak gösterilmiştir.
Silah tedarik zinciriyle bağlantılı olarak, çoğu silah kuzeydeki Eş-Şebab kalelerine ulaşmadan önce Yemen’den Kuzey Somali’ye (özerk Puntland ve Somaliland bölgeleri) aktarılmıştır. Ayrıca, raporda, Somali ağlarının Yemen’deki tedarik zincirlerini kolaylaştırma rolü vurgulanmıştır.
Tahran, iddiaları reddetmesine rağmen, BM Gözlem Grupları bu raporu çok gizli olarak yorumlamıştır. Bununla birlikte raporda, silahların Eş-Şebab’da nasıl kaçakçılığa dönüştüğü ve İran’ın Afrika Boynuzu’nun stratejik olarak önemli bölgeleri üzerindeki ilgisini sürdürebilmesi için kullanabileceği olası stratejilere ilişkin detaylı bilgiler yer almaktadır.
İran’ın Afrika Boynuzu ülkeleri ile devam eden toplumsal, ekonomik ve diplomatik ilişkisi göz önüne alındığında, yukarıdaki iddia daha da kritik hale gelmektedir. 2015’te Suudi Arabistan, İran’la uyumlu davranarak Yemen’deki Huti savaşçılarına karşı bir koalisyon oluşumuna destek vermiştir. Bu koalisyon Sudan, Somali, Cibuti ve Eritre gibi diğer Afrika Boynuzu Ülkelerini de kapsamaktadır. Bu bölgesel güçler tarafından alınan önlemler, İran’la olan genel ilişkileri ciddi ölçüde kısıtlamıştır. Daha önce yapılan analizlerden birinde vurgulandığı gibi, İran-Afrika Boynuzu arasındaki bu çağdaş ilişki, eskinin jeostratejik önemini güvence altına almak için herhangi bir alternatifin kullanılmasını zorunlu kılabilir. Durumun böyle olması halinde, İran ve Yemen üzerinden Eş-Şebab’a ve Afrika Boynuzu’nun diğer militanlarına silah kaçakçılığının canlandırılması önceki tespitin bir argümanı olabilir.
Bununla birlikte, İran’ın Yemen’deki Huti kontrolündeki topraklarda güçlü varlığı, tartışılan konuya göre eleştirel olarak analiz edilmelidir. Yukarıda belirtilen 2013 BM Gözlemci Raporunda olduğu gibi söz konusu dönemde Sana Hükümeti İran’dan Yemen topraklarındaki silahlı grupları desteklememesini istemiştir. Bu tür bir kısıtlama, Yemen yoluyla yapılabilecek kaçakçılığın boyutunu sınırlamaktadır. Fakat şimdi İran -Huti Hükümeti sayesinde- böyle kısıtlamalardan muaftır ve büyük miktarda silah kaçırmaktadır. Dolayısıyla, Yemen’deki kargaşa ve buna müteakip güçlü İran varlığı, daha sonradan Afrika Boynuzu’nun militan gruplarıyla olan bağlarını güçlendirmek için verimli bir zemin olarak görülebilir.
İran’ın Eş-Şebab ile olan muhtemel işbirliğine ilişkin diğer önemli gelişme, Donald Trump yönetiminin bu güçlerin her ikisine karşı aldığı önlemdir. ABD’nin Afrika Boynuzları politikasının bir parçası olarak Başkan Donald Trump, El-Şebab aleyhindeki askeri faaliyetlerini ve saldırılarını yoğunlaştırmıştır. Eş-Şebab’ın bölgedeki kalesini zayıflatmayı amaçlayan benzer tedbirler de Trump’ın dış politika gündeminin bir parçası. Aynı şekilde, görevine gelişinden bu yana, Trump’ın İran’a yönelik politikası Obama dönemine nazaran oldukça serttir. Halka yapılan açıklamalarının çoğunda Trump, İran’ı ABD’nin Ortadoğu’daki menfaatleri için bir tehdit olarak görmektedir.
Dolayısıyla, İran’a karşı uygulanan bu politika ve ABD’nin diğer dış politika tercihleri, İran’ın dünyanın çeşitli yerlerinde ABD’nin yararına olabilecek herhangi bir olası fırsattan yararlanmasına yol açabilir. Bu bağlamda Eş-Şebab, İran’ın Afrika Boynuzu’ndaki ABD’nin sosyal ve ekonomik yararlarını hedef alması için potansiyel bir aday olacaktır.
Dolayısıyla, Birleşmiş Milletler’in Eş-Şebab’daki silah kaçakçılığı ile ilgili 2013 raporunu İran ve Yemen ile alakalı bağlantılardan izleyerek, İran’ın bölgedeki jeopolitik çıkarlarını korumak için bu zinciri canlandıracağını iddia edebilmek mümkündür. İran ile Afrika Boynuzu’nun birçok ülkesi arasındaki çağdaş ilişki, sosyo-ekonomik ve diplomatik ayrışmayla karakterize olmakla birlikte, yukarıdaki tartışmayı daha da haklı kılmaktadır.