Çin-Hindistan Gerginliğinin Bölgeye Etkisi

Paylaş

2017 yılının Haziran ayında Astana’da gerçekleşen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesinde, Hindistan ve Pakistan’ın tam üyelik statüsü resmi olarak kabul edilmiştir. ŞİÖ’nün bu genişlemesi ve sınırlarının Hint Okyanusu’na ulaşması örgütün başarısı olarak değerlendirilmiştir. Özellikle bu genişleme Moskova tarafından büyük başarı olarak ele alınmıştır. Çünkü örgüte bölgede Çin’in rakibi olan Hindistan’ın tam üye olması Çin’in dengelendiği ve örgütün ABD karşısında daha da güçlendiği anlamına gelmekteydi. Ne var ki, son zamanlarda yaşanmakta olan Çin-Hindistan gerginliği örgütün dinamizmini durdurup etkisiz bir teşkilata dönüştürecek gibi görünmektedir. Dolayısıyla bu çalışmada iki Asya ülkesi arasındaki gerginliğin örgütün geleceğine ve bölge jeopolitiğine olan etkisini ele alınacaktır.

Öncelikle, birbirini rakip olarak gören Çin ve Hindistan arasında söz konusu olan sınır sorunu 1950’lerden bu yana devam etmektedir. 1962 yılında iki ülke bu anlaşmazlık sonucunda çatışmış ve Hindistan toprak kaybetmiştir. O tarihten itibaren iki ülke de çatışmaya girmemeye özen göstermiş ve sınırdaki ‘status quo’ devam etmiştir. Ancak 2002 yılından itibaren Çin’in ekonomik alanda hızlı bir şekilde kalkınması, Avrasya’ya doğru açılmasını gerektirmiştir. Buradan hareketle Çin, Güneydoğu bölgelerinin gelişmişliğini ülkenin batısına da aktarmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda tarihi İpek Yolu’nun canlanması Pekin’de gündeme gelmiş ve farklı girişimlerle devam eden Yeni İpek Yolu Projesi, 2013 yılında Xi Jinping tarafından “Yol-Kuşak Girişimi” adı verilerek kurumsallaşmaya başlamıştır. Bu proje ekonomik olarak Çin’in batı sınırlarında daha etkin olmasını gerektirmektedir. Çin’in batıya açılması Hindistan’ı ciddi şekilde rahatsız etmektedir. Amerikalı bilim adamı Mearsheimer’in geliştirmekte olduğu “Çin Tehdidi Teorisi” özellikle Hindistan bağlamında geçerlidir. Aynı şekilde Hindistan’ın nüfuz alanında bulunan Nepal, Butan ve hatta Sri Lanka gibi Çin’le ortak sınırı olmayan ülke bile New Delhi-Pekin arasındaki rekabetten etkilenmektedir. Bu ülkelerdeki kadınların Çin erkekleriyle evlenme oranında gözlemlenen ciddi artış Çin tehdidi algısını besleyen olgulardan birisidir. Haziran ortalarından bu yana devam etmekte olan Çin-Hindistan arasındaki Butan Krizi ise bir taraftan Çin’in bölgedeki etkinliğinin arttığını gösteren diğer taraftan Hindistan’ın endişelerini ortaya koyan bir örnek olmuştur.

Bilindiği üzere Pekin hem kendisinin ve batı bölgelerinin altyapısını iyileştirmek hem de bu bölgelerin komşu ülkelere açılımını sağlamak amacıyla yol yapımını yürütmektedir. Bu yol çalışması tartışmalı Çin-Butan sınır bölgesinde devam etmektedir. Ancak Butan yetkilileri Çin’in Butan sınırını ihlal ettiklerini iddia etmektedirler. Pekin ise çalışmanın yapıldığı toprakların Çin egemenliği altında olduğunu ileri sürmektedir. Sonuçta, Butan New Delhi’den yardım istediği için Hint askerleri yol yapımını yürüten Çinli işçileri bölgeden püskürtmektedir. Çin sınır askerleri de buna karşılık vermektedir. Şimdilik çatışmada ateş edilmemiştir. Ancak iki tarafın yetkililerinin kullandığı dillere bakılırsa, sorun kolayca aşılacak gibi görünmemektedir.

Olaya Moskova tarafından bakıldığında, Rusya’nın ABD karşısında geliştirmekte olduğu “Şanghay Birliği Ruhu”nun ciddi bir şekilde zedelendiği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda Hindistan’ın örgütün karar alma mekanizmasına dahil edilmesi yanlış adım olarak görülmektedir. Zira, örgüt içindeki New Delhi-Pekin karşıtlığı örgütün uyumlu olarak çalışmasını zorlaştıracaktır. Bu karşıtlık örgütün “yapıcı, düzen kurucu” algısına da gölge düşürmektedir. Pekin’i dengelemek için destekleyen Moskova aynı zamanda New Delhi de örgütteki ve ŞİÖ kapsamındaki bölgelerde Çin’in etkinliğini nötralize etmek için tam üyelik girişimini hedeflemekteydi. Bu açıdan baktığımızda Hindistan’ın amacına ulaştığı görülmektedir. Bu gelişmelerin ışığında örgütün genişleme politikası da sorgulanmaya başlanacaktır.

Washington açısından bakıldığında bu gerginlik ABD’nin lehine olan gelişme olarak değerlendirilmektedir. Zira ABD’nin dünyadaki üstünlüğüne meydan okumakta olan iki Asya ülkesi çatışma eşiğine gelmiştir. Bu durumu ABD kendi lehine kullanarak Avrasya kıta ülkeleri ile Asya Pasifik ülkeleri arasında duran Hindistan’ı kendi cephesine çekmeye çalışabilir. Bu bakımdan Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan BRICS oluşumu da sıkıntı yaşayabilir. Neticede Çin-Hindistan arasındaki gerginlik ABD çıkarlarına olumlu etki etmektedir.

Çin-Hindistan gerginliğinden etkilenen diğer bir ülke ise Pakistan’dır. Çin’in bölgede Hindistan aleyhine güçlenmesi İslamabad’ın lehine olan gelişmedir. Ancak, Çin-ABD ortasında duran Pakistan için Hindistan’ın ABD’ye yakınlaşması olumlu gelişme olmayabilir. Bilindiği üzere Pekin Pakistan’ın ŞİÖ tam üyeliğini Hindistan’ı dengelemek amacıyla desteklemişti. Ancak ABD-Hindistan ekseninin güçlenmesi bölgedeki Pakistan konumuna zarar verebilir. Bu durumda İslamabad’ın Pekin tarafına daha da güçlü bir şekilde bağlanması beklenebilir. Ama Pakistan ve Hindistan gibi kenar kuşak ülkeleri için en ideal konum, hem kıta ülkeleri hem de ABD ile yakın ilişkiler geliştirmesidir. Bu iki tarafa da eşit mesafedeki duruş bu ülkelerin stratejik değerlerini arttırırdı.

Tahran açısından Butan Krizi’ne baktığımızda, bu gerginlik İran’ın bölge politikasına ve ŞİÖ üyeliği amacına ters etki göstermektedir. Hindistan ve Pakistan’ın ŞİO’ya tam üyeliği teşkilatın etkinliğini azaltma riski barındırdığından İran’ın tam üyelik girişimi sekteye uğrayabilir.

Hindistan tam üyeliğinin örgütün çalışmasına olan ters etkisi üye ülkeleri örgütü genişletme amacından alıkoyabilir. Örgütün bölgedeki kronik anlaşmazlıklara bir çözüm üretmesi beklenirken bunun aksine anlaşmazlığın kaynağı olabilme riski de bulunmaktadır.

Tahran’ın bölge politikaları bağlamında İran’ın hem Çin ile hem Hindistan ile güvenilir ilişkiler geliştirdiği bilinmektedir. Ancak bu durumda Tahran taraf seçme zorunluğunda kalabilir. Özellikle eğer Hindistan ABD cephesine geçerse, İran Çin’in yanında yer alacaktır. Hatırlanacağı üzere ABD Başkanı Donald Trump’ın Mayıs 2017 tarihinde gerçekleşen Suudi Arabistan ziyareti esnasındaki İran’a karşı duruşu ile bilinen Arap-İslam-Amerikan Konferansında yaptığı konuşmada terörizmin kurban ülkesi olarak Hindistan’ı zikretmesi, Washington’un Hindistan’ı İran karşıtı cepheye çekmeye yönelik verdiği sinyal olabilir.

Sonuç olarak, Çin-Hindistan gerginliğine başta Moskova olmak üzere ŞİÖ üyelerinin bir an evvel çözüm üretmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde, ŞİÖ sadece etkisiz bir teşkilata dönüşmek yerine Türkiye dahil diğer potansiyel üyeler nezdinde çekiciliğini de kaybedebilir.

Benzer İçerikler