Çin’in “Küresel Güvenlik Girişimi” ve BM Boyutu

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

21 Nisan 2022 tarihinde Boao Asya Forumu’nda konuşan Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Rusya tarafından da onaylanan bir kavram olan “bölünmez güvenlik ilkesi”ni destekleyen bir “Küresel Güvenlik Girişimi” önermiştir.[1] Girişim hakkında detaylı bilgi vermeyen Cinping, dünyanın tüm ülkelerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı duyması gerektiğini ve ülkelerin “meşru” güvenlik problemlerine dikkat etmesi gerektiğini söylemiştir. Cinping, bu görüşlerini, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “bölünmez güvenlik ilkesinden yola çıkarak dile getirmiştir. Zira Putin, Ukrayna Savaşı’yla birlikte “bölünmez-bütüncül güvenlik ilkesini” yeniden hatırlatmıştır. Yani güvenliğin kolektif olarak ele alınması gerektiğini savunmaktadır. Bu düşünceye göre; bir devletin eylemleri diğerlerinin güvenliğini tehdit ederse, bu bölünmez güvenlik ilkesinin ihlali anlamına gelir. Bu nedenle hiçbir devlet, kendi güvenliğini başkalarını tehlikeye atma pahasına güçlendirmemelidir.

Bu ilke, ilk kez 1975 yılındaki Helsinki Nihai Senedi’nde gündeme gelmiştir. AGİT’in temelini atan bu toplantıda, Avrupa’nın güvenliğinin bölünmez bir bütün olarak ele alınması gerektiği ortaya atılmıştır. Şimdilerde ise Rusya tarafından sıklıkla dile getirilmektedir. Hatta bu ilkeyi Ukrayna Savaşı’nın temel gerekçesi olarak kullanmaktadır. Rusya’ya göre; NATO’nun genişlemesi kendi güvenliğini tehdit etmeye başlamıştır. Yine bu düşünceye göre NATO, kendi güvenliğini sağlama pahasına Rusya’nın güvenliğini tehlikeye atmaktadır. Bu yüzden Rusya, NATO’nun Orta ve Doğu Avrupa’dan çekilmesini talep etmektedir. 1990’lı yıllardan beri bu ilke, Rusya’nın NATO’ya karşı savunduğu en temel argüman olmuştur.

Rusya’nın savunduğu bu ilke, dünya güvenliğinin bir bütün olarak ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Aslında bu düşünce, “Sektörel Güvenlik” ve “Bölgesel Güvenlik Kompleksi” kuramlarıyla uyumludur. Barry Buzan ve Ole Weaver gibi teorisyenlerin ortaya attığı bu kuramlara göre güvenlik, çeşitli sektörlere ve bölgelere ayrılmalıdır. Her bölgenin güvenlik sorunları kendine özgü olacaktır. Örneğin Avrupa’nın güvenlik gündemi; Rusya ve köktendincilik-radikalizm olurken; Afganistan-Pakistan’ın güvenlik gündemi terörizm, insan ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi konulardır. Ukrayna’daki savaş, yakın çevresindeki güvenliği olumsuz etkilemektedir. Avrupa, Baltıklar, İskandinavya, Karadeniz ve Kafkasya’nın güvenliği, Ukrayna’daki krizden en fazla etkilenen bölgelerdir.

Dünyanın geri kalanı ise savaşın ekonomik maliyetlerini üzerinde hissetmeye başlamıştır. Yani bir bölgedeki güvenlik sorunları aslında tüm dünyanın güvenliğini etkileyebilir. Örneğin Ukrayna Krizi, dünyadaki enerji ve gıda güvenliğine yönelik büyük tehditler oluşturmuştur. Yani Bölgesel Güvenlik Kompleksi kuramı artık önemini ve geçerliliğini yitirmektedir. Fakat, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, “Küresel Güvenlik Girişimi”nden bahsetmektedir. Çünkü Ukrayna’daki gelişmeler, Çin’in güvenliğini de doğrudan etkilemeye başlamıştır. Bu en çok Çin’in askeri, ticari, enerji ve ekonomi sektörlerinde hissedilmektedir. Rusya ve Çin’in savunduğu söz konusu “Küresel Güvenlik Girişimi”ne göre; ABD’nin bölgesel güvenlik anlayışına uygun olarak geliştirdiği NATO, QUAD ve AUKUS gibi savunma-güvenlik konseptleri, dünyanın güvenliğini tehlikeye atmaktadır. Örneğin NATO, Rusya’nın güvenliğini tehdit etmektedir. Rusya, bu güvenlik riski nedeniyle Ukrayna’yı işgale girişmiştir. QUAD ve AUKUS ise Çin için bir tehdit oluşturmaktadır. Pekin’in bu artan güvenlik riski nedeniyle Tayvan’ı işgale kalkışabileceği gündemde daha yoğun bir şekilde yer almaya başlamıştır.

Rusya ve Çin’in savundukları “Küresel Güvenlik Girişimi”, esasında kendi güvenlik konseptleri olan sırasıyla Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ) ve Şangay İşbirliği Örgütü’yle (ŞİÖ) de uyumlu değildir. Çünkü Rusya’nın savunduğu “bölünmez güvenlik ilkesi”nden yola çıkılırsa; KGAÖ ve ŞİÖ de yakın çevresindeki ülkelerde bir güvenlik tehdidi yaratacaktır. Halbuki bu örgütlerin çevresinde bulunan hiçbir ülke kendilerine yönelik artan bir güvenlik riskinin var olduğunu ileri sürerek Rusya’nın Ukrayna’da yaptığı gibi, bir saldırı-işgal girişiminde bulunmamışlardır. Eğer Rusya’nın Batı’ya karşı öne sürdüğü “bölünmez güvenlik ilkesi” doğru olsaydı, bugün Ukrayna, KGAÖ’nün genişlemesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirerek komşusu Belarus’a karşı saldırganca eylemlerde bulunabilirdi. Veyahut Japonya, benzer şekilde ŞİÖ’nün genişlemesinden tehdit algıladığını belirterek yakın çevresinde askeri-güvenlik adımları atabilirdi. Başka bir ifadeyle Rusya ve Çin’in kurdukları güvenlik örgütleri genişlemeye devam ederken; bu husus diğer devletler tarafından dünyanın güvenliğine tehdit olarak değerlendirilmeye başlamıştır. Öyleyse Batı’nın bölgesel güvenlik konseptleri olan NATO, QUAD ve AUKUS’un karşısında Rusya ve Çin’in bölgesel güvenlik platformları olan KGAÖ ve ŞİÖ, birbirlerini kutuplaştıran ve tırmanma yarışına neden olan “küresel bir güvenlik ikilemi”ne yol açmaktadır.

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, söz konusu bölgesel güvenlik örgütlerinden ziyade küresel bir güvenlik platformu oluşturmayı önermektedir. Çünkü Çin, Rusya’nın Batı’ya karşı sunduğu tezlerden ve inşa etmiş olduğu anlatıdan (narrative) etkilenmektedir. Pekin, AUKUS gibi savunma ittifaklarının kendi güvenliğine bir tehdit oluşturduğunu düşünmektedir. Rusya’nın eylemlerinden yola çıkarak Çin, yakın çevresinde saldırganlık eylemlerine girişebilir. Zira Rusya, Ukrayna’ya saldırırken NATO’nun doğuya doğru genişlemesini gerekçe göstermişti. Bu bağlamda Çin, Tayvan’a çıkarma yaparken QUAD ve AUKUS gibi oluşumların giderek genişlemesini gerekçe gösterebilir.  

Peki, Çin’in ortaya attığı “Küresel Güvenlik Girişimi” uygulanabilir mi? Bu platform, dünya güvenliğini nasıl etkiler?

Öncelikle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki beş daimi üyeye tanınan veto sistemi var olduğu sürece dünyada adil bir güvenlik mimarisi inşa etmek mümkün değildir.Rusya’nın veto yetkisi olduğu için bugün Ukrayna’daki saldırısıyla ilgili olarak BM Şartı’nın 7. Bölümü kapsamında zorlayıcı tedbirler almak mümkün değildir. Yani dünya barış ve güvenliğini tehlikeye atan bir savaş söz konusu olmasına rağmen BM sistemi, bu tehlikeyi bertaraf etmek için gerekli kararı alamamaktadır. Benzer şekilde, eğer yakın zamanda Çin, bölgesinde herhangi bir saldırganlık girişiminde bulunursa BM sistemini devreye sokmak yine mümkün olmayacaktır.

Çin’in önermiş olduğu Küresel Güvenlik Girişimi’ne dair ayrıntılar mevcut değildir. Ancak dünyanın güvenliğini garanti altına alması için bir veto sisteminin olmaması gerekir. Her bir üyeye eşit oy hakkı tanınması gerekir. Dünyanın güvenliğini korumak için tüm üye devletler eşit sorumluluğa sahip olmalıdır. Örneğin Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıyla ilgili olarak kınama, yaptırım veya zorlayıcı tedbir kararları alabilmek için gereken yeter sayısı olarak üye devletlerin 3’te 2’sinin olumlu oyu kabul edilebilir. Yani dünya barış ve güvenliğini koruma sorumluluğu, BM sisteminde olduğu gibi, 5’i veto yetkisine sahip 15 üyeden oluşan Güvenlik Konseyi’ne bırakılmamalıdır. Yeni geliştirilen “Küresel Güvenlik Girişimi”, aynı BM sisteminde yapıldığı gibi, tüm devletlerin imzasına sunulmalı ve anlaşmanın tüm üye devletler için bağlayıcı olması sağlanmalıdır. Bu sistemin başarılı olabilmesi için söz konusu platformda, veto yetkisine sahip olan ve bu anlamda “dünyanın jandarmalığı” vazifesini üstlenen herhangi bir “hegemon aktörün” olmaması gerekir.

Son 20 yıldır Çin ve Rusya, dünyayı artık Batı’nın yönetmediğini iddia ederek küresel sisteme meydan okumaktadır. Batı hegemonyasındaki bu sistemi yıkmak için öncelikle BM sisteminin revize edilmesi veya tamamen sonlanması gerekmektedir. Çin’in “Küresel Güvenlik Girişimi” önerisi, BM sistemine alternatif olabilir. Ancak Batılı güçler, Çin ve Rusya’nın dünyada bir “Doğu hegemonyası” inşa etmeye çalıştıklarını düşünmektedirler. Çünkü BM sistemi, Batılıların dünyada üstün-hegemonik güç olmalarına olanak sağlayacak bir zemin oluşturmaktadır. Rusya ve Çin’in ise bu düzeni değiştirmek için harekete geçtiği söylenebilir. Bu anlamda Pekin’in önerisi olan “Küresel Güvenlik Girişimi”, ilerleyen günlerde çok daha fazla tartışılan bir konu haline gelebilir.


[1] “China’s Xi Proposes ‘Global Security İnitiative’, Without Giving Details”, Reuters, https://www.reuters.com/world/china/chinas-xi-says-unilateral-sanctions-will-not-work-2022-04-21/, (Erişim Tarihi: 22.04.2022).

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.

Benzer İçerikler