Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ın Faaliyetleri

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

İnsanlık tarihinin her döneminde önemini korumuş olan Akdeniz Bölgesi, son 20 yıldır da enerji kaynakları açısından ön plana çıkmaktadır. Coğrafi Keşifler’in ardından Akdeniz, bir anda önemini yitirmiş olsa da 1999 yılında bölgedeki enerji kaynaklarının keşfedilmesiyle tekrar eski ününü yakalamıştır. Bu dönemde Akdeniz’e kıyısı olan her ülke, çıkarlarını korumak adına çeşitli varsayımlar ve yetki alanları ortaya koymaya çalıştıysa da Yunanistan, hızlı davranmaya çalışarak çeşitli uluslararası anlaşmaları öne sürmüş ve Ege Denizi ile Akdeniz arasındaki bölgede kıta sahanlığı alanlarının ve münhasır ekonomik bölge sınırlarını ilan etmiştir. Bununla birlikte söz konusu sınırların uluslararası hukuka uygun olmadığını ifade etmek mümkündür.

Bölgesel ve küresel güçlerin ilgisinin Doğu Akdeniz’e kaymasının sebebi ise Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Jeoloji Araştırma Kurumu’nun yayınladığı verilerdir. Bahse konu olan verilere göre, Doğu Akdeniz’de denizde, 1,7 milyar varil petrol ve 3,5 trilyon metreküp doğalgaz rezervinin bulunduğu tahmin edilmektedir.[1] Bu ise Yunanistan’ın enerji alanında olumlu kazanımlar elde edebilmesini sağlayacak bir durumdur. Ancak bilindiği gibi, Yunanistan’ın ana kara açısından Doğu Akdeniz’e bir kıyısı bulunmamaktadır. Bu nedenle de ortaya koydukları tezler meşru değildir.

Fransa, İtalya ve Almanya gibi Avrupa ülkeleriyle beraber ABD’nin de bölgedeki enerji rezervlerine ilgi gösterdiği aşikardır. Akdeniz ülkeleri içinde en büyük doğalgaz rezervlerinin Mısır’a ait “Münhasır Ekonomik Bölge” alanında bulunduğu söylenebilir. Nur ve Zohr olarak isimlendirilen bölgelerde yaklaşık 1,6 trilyon metreküp doğalgaz bulunmaktadır. Bu nedenle de Atina yönetimi, Kahire’yle ilişkilerinde düzenlemelere gitmiştir.[2]

Bu kapsamda Yunanistan, Anadolu toprakları ve Konstantinapol olarak isimlendirdikleri İstanbul’u da içerisine alan, dış politikasını da bu sözde sınırlara yönelik oluşturan bir devlettir. Ege’de Lozan Anlaşması’na istinaden sahibi belirlenmiş adalar da dahil olmak üzere Yunanistan, birçok ada üzerinde hak iddia etmektedir. Ayrıca uluslararası anlaşmalarda aksi beyan edildiği halde silahsızlandırılmış bölgelere de asker yerleştirmektedir. Yunanistan’ın saldırgan ve komşu devletlerin çıkarlarına ters olan hareketlerinin ise uzun yıllardır zeminini hazırladıkları Balkan ülkeleri üzerinde “Yunanistan etkisi” oluşturma fikrine dayandığı söylenebilir.

Üstelik Yunanistan, silahsızlandırılmış alanlara ordu konuşlandırmakla sınırlı kalmamıştır. Mevzubahis ülke, MEB olarak nitelendirilen ve bu bölgede her türlü deniz yetki alanının oluşmasını sağlayan alanın genişliğini 6 milden 12 mile çıkarmak istemektedir. Bu noktada ise uluslararası bir sözleşme olan “Birleşmiş Milletler (BM) Deniz Hukuku Sözleşmesi”yle karşı karşıya kalmaktadır. MEB alanlarını belirlemek isteyen Yunanistan, Ege Denizi’nin bir iç deniz olması ve yarı kapalı deniz statüsünde yer alması nedeniyle söz konusu isteğini BM’ye kabul ettirememektedir.

Tüm bunlara ek olarak Yunanistan “EGAAYDAK” olarak isimlendirilen çeşitli ada ve adacıkları da hukuksuzca işgal etmiştir. Ege ve Akdeniz üzerindeki diğer sorunları ise Deniz Bilgi Alanı (FIR Hattı) ve kıta sahanlığı meseleleri oluşturmaktadır. Yunanistan, FIR Hattı ve kıta sahanlığı konusunda da hukuken kendi payına düşmesi gerekenden fazlasını istemekte, sivil havacılık söz konusu olduğu halde FIR sistemine askeri uçakların dahil edilmesi gerektiğini savunmaktadır.

Yunanistan, Doğu Akdeniz’de, deniz yetki alanlarının benimsenmesi kapsamında Mısır’la 6 Ağustos 2020 tarihinde bir MEB anlaşması imzalamıştır. Anlaşma kapsamında Yunanistan, Mısır’la deniz sınırıyla komşu olduğunu BM’ye bildirmiştir. Buna dayanarak Atina yönetimi, geçmişte iddia ettiği Rodos ve Girit gibi birkaç bölgenin de MEB alanlarından taviz vermek durumunda kalmıştır.

Bir diğer MEB anlaşması kapsamında da İtalya’yla 9 Haziran 2020 tarihinde İyon Denizi’nde bir MEB anlaşması imzalamıştır. Bu MEB anlaşmasının Doğu Akdeniz’le olan ilişkisinde de Yunanistan’ın aleyhine unsurlar yer almaktadır. Çünkü Yunanistan, anlaşma kapsamında deniz yoluyla sınır komşusu olunabileceğini kabul etmiş ve Doğu Akdeniz’de hak olarak iddia ettiği olgulardan feragat etmiştir. Bu nedenle de Atina yönetimi, birçok eleştiriye maruz kalmıştır. Alınan bu kararı Yunanistan’ın aleyhine görenlerin sayısı oldukça fazladır. Yunanistan’ın İtalya’yla imzaladığı anlaşmada jeodezik harita kullanması da bu durumun temel nedenini oluşturmaktadır.

Sonuç olarak Yunanistan, Doğu Akdeniz’de haksız iddialarda bulunmasına ve birtakım “işbirliği” girişimlerine rağmen önemli kazanımlar elde edememiştir. Yakın dönemde iddia edilen Yunanistan ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasında yapılması planlanan MEB anlaşmasının ise hangi hukuki temellere dayandırılacağı merak edilmektedir. Bilindiği gibi Doğu Akdeniz, birçok devletin hak iddia ettiği ve deniz hakları kapsamında sınırdaş olduğu bir bölgedir. Bu nedenle Atina yönetimi, Ege ve Doğu Akdeniz’de tek başına hak iddia edebilecek bir potansiyele sahip olmadığı gibi uluslararası hukuka ve coğrafi konum şartlarına aykırı tutumlarını İtalya’yla yaptığı MEB anlaşmasında da görüldüğü üzere hukuki bir zemine oturtamamıştır.


[1] “Doğu Akdeniz Sorunu: Bölgede Ne Kadar Gaz Var, Hangi Ülke Ne İstiyor?”, https://www.bbc.com/turkce/articles/cydm7qlr5qeo, BBCNEWS, (Erişim Tarihi: 10.03.2023).

[2]  “Doğu Akdeniz’de Ne Kadar Doğal Gaz Rezervi Var?”, https://tr.euronews.com/2019/12/31/dogu-akdeniz-ne-kadar-dogal-gaz-rezervi-var-en-buyuk-payi-hangi-ulkeler-alacak, EuroNews, (Erişim Tarihi: 10.03.2023).

Benzer İçerikler