Enerji Dış Politika İlişkisi Bağlamında TANAP Projesi

Paylaş

Günümüz uluslararası sisteminde enerji; ülkelerin çeşitli alt yapı ve sanayi gereksinimleri karşılayan ekonomik bir enstrüman olmanın ötesinde önemli bir dış politika aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Hâlihazırda enerji – politika arasında çift yönlü bir etkileşim söz konusudur. Daha açık bir ifadeyle; küresel sistemin başat aktörleri olan devletler hem enerji sahasını etkilemekte hem de dış politika tercihlerinde enerji ögesi tarafından yönlendirilmektedirler. Söz konusu karşılıklı etkileşimin muhatapları ise enerji üreticisi ve tüketici ülkeler ile söz konusu kaynakların taşınmasında koridor işlevi gören ülkelerdir.

Günümüz enerji jeopolitiğine bakıldığında; çelişkisel bir durumun varlığı dikkat çekmektedir. Dünyada enerji üretim ve tüketim alanları arasında bir korelasyon yapıldığında ters bağıntının varlığı enerji politik’in önemini yadsınamaz boyutlara taşımaktadır. Üretim ve tüketim alanları arasındaki ilişkiye baktığımızda gelişmiş ülkeler enerji fakiri olmakla birlikte hat safhada enerjiye ihtiyaç duymakta iken; enerji kaynaklarına sahip olan ülkeler ise az gelişmiş ülkelerdir ve söz konusu kaynaklara da günümüzde daha az ihtiyaç duymaktadırlar. Kıt kaynaklar sınırsız ihtiyaçlar şeklinde özetlenebilecek temel iktisadi varsayımın geçerli olduğu enerji sahasında; kaynaklar sınırlı iken enerji tüketiminde sürekli bir artış söz konusudur. Nüfus artışı ve ekonomik büyüme olgusuyla birlikte gelişmekte olan ülkelerin de enerji talepleri artmaktadır. Ancak söz konusu gelişmekte olan ülkeler; gelişmiş ülkeler gibi enerji kaynakları bakımından fakir ülkelerdir. Çeşitli araştırma raporlarına göre; 2030’lara gelindiğinde enerji ihtiyacı günümüze nispeten yüzde 40 daha fazla olacaktır.  Böylesi bir durumda enerji kaynaklarına doğrudan veya dolaylı sahip olmak, taşıma güzergâhlarında söz sahibi olmak netice itibariyle bir şekilde enerji politiği etkileme kapasitesine ulaşmak devletlerin dış politika amaçları arasında yer almaktadır.

Günümüzde enerji ihtiyacını karşılama görevi gören ve politik öneme haiz iki ana kaynaktan bahsedebilir. Bunlar önem sırasına göre petrol ve doğal gazdır. Söz konusu kaynaklara alternatif arayışları mevcut olsa da petrol ve doğal gazı ikame edebilecek enerjiler henüz keşfedilebilmiş değildir. Orta vadede kesinlikle artan öneme sahip bu iki kaynak uzun vadede de önemlerini koruyacak ve uluslararası ilişkilerin şekillenmesinde önemli sacayakları olarak varlıklarını devam ettirecektirler. Dünya petrol ve doğal gaz rezervlerine baktığımızda; ilk sırada yer alan Orta Doğu’nun, kanıtlanmış petrol rezervlerinin yüzde 60’ına doğal gaz rezervlerinin ise yüzde 40’ına sahip olduğu belirtilmektedir. Resmi kaynaklara göre, Orta Doğu’ya nispeten daha mütevazi kaynaklara sahip olan Orta Asya ve Kafkasya bölgesinin kanıtlanmış petrol rezervleri 15-40 milyar varil arasında, doğal gaz rezervleri ise 6.7 ile 9.7 trilyon metre küptür. Aynı kaynaklar tarafından 70-150 milyar varillik ek bir petrol rezervi ile 8 trilyon metre küplük ek doğal gaz rezervinin varlığı da ifade edilmektedir. Ayrıca söz konusu bölgede ilerleyen dönemlerde daha fazla rezerv bulunması ihtimali çok kuvvetlidir.

Orta Asya ve Kafkasya’ya ilişkin günümüzdeki veriler çoğu uzman ve kurum/kuruluşlar tarafından gerçekçi bulunmamaktadır. Bu kişi ve kurum/kuruluşlar bölgede daha fazla miktarda doğal gaz ve petrol rezervinin mevcudiyetine dikkat çekmektedirler. Çünkü Orta Asya ve Kafkasya’nın büyük bir kısmında rezerv araştırması henüz yapılmamıştır. Ayrıca bölgede Sovyet döneminden kalma eski teknoloji kullanılmaktadır. Bunlara ek olarak söz konusu bölge ülkeleri Sovyet sonrası dönemde bağımsızlıklarını kazanmış genç ülkelerdir ve bu ülkeler sahip oldukları kaynakları açıklama noktasında ciddi endişeler taşımaktadırlar. Tüm bu nedenler göz önüne alındığında bölgede günümüzde ifade edilen rakamların çok ötesinde rezervin mevcudiyeti iddiası yerinde bir iddia olarak durmaktadır.

Türkiye ise; petrol ve doğal gaz kaynakları bakımından fakir ülke kategorisinde yer almaktadır. Ancak jeostratejik konumu itibariyle Türkiye, bu açığını kapatma imkânına sahiptir. Türkiye; dünya petrol ve doğal gaz rezervlerinin büyük kısmına sahip coğrafyalara komşu olduğu gibi bu kaynaklara ihtiyaç duyan ülkelere de komşudur. Bu durum Türkiye’ye enerji kaynaklarının taşınması noktasında büyük önem atfetmektedir. Taşıma güzergâhında olan Türkiye’nin bir diğer avantajı ise Orta Asya ve Kafkasya’da bu kaynaklara sahip ülkelerle tarihi, kültürel ve etnik yakınlıkların söz konusu olmasıdır. Söz konusu yakınlık diğer dış politika enstrümanlarınca desteklenmektedir. Örneğin Türkiye alternatif güzergâhlar arasında en tercih edilir olanların başında gelmektedir. Çünkü söz konusu güzergâhların kaotik durum yaşamaması veya bu ihtimalin düşük olması, uluslararası sistemle barışık ülkelerin güzergâh olarak seçilmesi ve maliyeti en düşük güzergâhların tercihi noktasında Türkiye ön plana çıkmaktadır. Bu durumdan dolayı Türkiye birçok doğal gaz ve petrol boru hattını bünyesinde barındırmakla beraber birçok projede de ilk telaffuz edilen ülkelerin başında gelmektedir. TANAP Projesi de bunlardan birisidir.

Kamuoyunda TANAP Projesi olarak bilinen Trans Anadolu Doğal Gaz Projesi; Türkiye ve Azerbaycan işbirliğinin bir ürünü olup Türkiye’nin ve Avrupa’nın doğal gaz ihtiyacını karşılamayı hedeflemektedir. 26 Aralık 2011’de mutabakat zaptı imzalanan TANAP’ın güzergahı olarak; Azerbaycan’dan başlayan Gürcistan üzerinden Türkiye’ye ve buradan da Avrupa’ ya ulaşacak bir hat belirlenmiştir. Söz konusu 56 inçlik hattın, Azerbaycan-Türkiye sınırı Türkgöz giriş noktasıdır; Türkiye içi çıkış noktaları Eskişehir ve Trakya bölgesi, Avrupa çıkış noktaları ise Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarıdır. Azerbaycan devlet petrol şirketi (SOCAR) başkanı Rövnak Abdullayev, TANAP’la ilgili yaptığı açıklamada 2013 yılının sonuna doğru projenin inşasına başlanacağını ifade etmiştir. Söz konusu projede 4 aşama öngörülmektedir. İlk aşama olarak belirtilen 2018 yılında söz konusu hattan ilk gaz akışı sağlanması hedeflenmektedir. 2020’de yıllık 16 BCM olacak kapasitenin, 2023 yılında 23 BCM’ye, 2026 yılında ise 31 BCM’ye ulaştırılması hedeflenmektedir.

Bu projenin tamamlanmasıyla Avrupa enerji ihtiyacını karşılama noktasında ciddi bir avantaj yakalayacağı gibi Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan da büyük kazanımlar elde edecektir. Yani gerek makro düzeyde Avrasya gerekse mikro düzeyde rezerv sahibi ve transit noktası olan ülkelerin TANAP Projesi’nde önemli çıkarları söz konusudur. İlk olarak Avrasya açısından baktığımızda; enerji projeleri ile bölgede ülkeler arasındaki iletişim ve etkileşime katkı sağlanmaktadır. Yani söz konusu hatların varlığı ve çeşitliliği bölgenin istikrarına ve güvenliğine katkı sağlamaktadır. TANAP bu noktada Avrasya için bir istikrar ve güvenlik araçlarından birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Gürcistan açısından baktığımızda ise;  TANAP, Gürcistan’ın stratejik geçiş ülke özelliğine katkı sağlayan bir projedir. Etnik sorunları ve özellikle 2008 Rusya-Gürcistan Savaşı sonrası, Gürcistan’ın istikrarı ve güvenliği noktasında kuşkular artmasına rağmen hattın Azerbaycan/Türkiye-Ermenistan arasındaki problemlerden dolayı bu ülkeden geçmesi en rasyonel tercihtir. Ayrıca TANAP Projesiyle; Gürcistan, Avrupa ile daha yakın ilişkiler kurma şansına sahip olacaktır. Böylelikle kimlik olgusunu Avrupalılık üzerinden inşa etmeye çalışan Gürcistan hem dış politik tercihlerine uygun bir projede yer alacak ayrıca Rusya ile ilişkilerinde enerji kozunu kullanarak Batı’yı denge unsuru olarak devreye sokabilecektir.

Söz konusu projeyle Azerbaycan ise gerek ekonomik gerekse politik avantajlar elde edecektir. Proje Azerbaycan’a ilk olarak gazını uluslararası pazarlara ulaştırma noktasında katkı sağlayacaktır. Bunun neticesinde ekonomisi ağırlıklı olarak doğal kaynaklarına bağlı olan Azerbaycan’ın ekonomik girdilerinde artış söz konusu olacaktır. İkinci olarak; projeyle Azerbaycan ve AB ilişkileri daha da gelişecektir. Bu vesileyle Azerbaycan dış politika tercihlerinde Rusya’ya karşı bir denge aracı elde ederken Dağlık Karabağ meselesinden dolayı çatışma durumunda olduğu Ermenistan’a karşı kazanımları olacaktır. Ermenistan hem güzergâhın dışında kalarak pasifize edilecek hem de AB ile yakın bir Azerbaycan’ın ikili ilişkilerde önemli bir avantajı olacaktır. Son noktada ise TANAP, gerek küresel ekonomik gerekse küresel politik sisteme entegrasyon noktasında Azerbaycan’a katkı sunacaktır.

TANAP Projesiyle birden fazla alanda kazanım elde edecek olan Türkiye; ilk olarak transit ülke olma konumunu pekiştirecektir. Bulunduğu coğrafyada istikrar ve güvenlik bağlamında diğer ülkelerin çok ilerisinde olan Türkiye enerji koridoru olarak diğer projeler için de cazibe merkezi haline gelecektir. TANAP’la doğal gaz ihtiyacının önemli miktarını karşılayacak olan Türkiye bu noktada İran’la ilişkilerinde doğal gaz noktasında avantaj yakalayacaktır. Bu projeyle Türkiye’nin gerek bölgesinde gerekse uluslararası sistemdeki konumu güçlenecektir. Türkiye söz konusu hatla hem AB hem de Kafkaslar ve ötesinde Orta Asya ile ilişkilerini geliştirme avantajı yakalayacaktır. İlk olarak Azerbaycan’la böylesi ortaklıklar ilerde ekonomik entegrasyon düşüncesine katkı sunabilecektir. Böylesi projeler söz konusu ülkeleri sadece ekonomik olarak değil politik olarak da yakınlaştırma işlevi görecektir. AB-Türkiye ilişkileri bağlamında TANAP Projesi’ne bakıldığında; Türkiye bu projeyle birlikte önemli bir tedarikçi ülke olacaktır. Böylece müzakere sürecinde elini kısmen de olsa güçlendirecek bir argümana daha sahip olacaktır. Çünkü TANAP Projesi’nin tamamlamasıyla Avrupa’nın NABUCCO’ya olan bağımlılığı azalacaktır. Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı himayesinde faaliyet gösteren Azeri Stratejik Araştırmalar Merkezi uzmanları da Türkiye’nin AB’ye üyeliği noktasında projenin önemine dikkat çekmektedirler. Son olarak moral unsurların her geçen gün daha etkili olduğu uluslararası sistemde prestij, bir yumuşak güç unsurudur. Bu açıdan bakıldığında enerji taşınımı noktasında tercih edilir ülke olması Türkiye’nin prestijine de katkı sağlayacaktır.

Sonuç olarak; enerji-dış politika ilişkisi günümüz uluslararası sisteminde ciddi öneme haiz bir olgudur. Türkiye, enerjipolitik noktasında sahip olduğu avantajları TANAP Projesi gibi projelerle kullanabilmeli ve önümüzdeki dönemlerde alternatif farklı projeleri de hayata geçirebilmelidir. 2023 hedefi olan Türkiye’nin enerji-politik noktasında elinin güçlenmesi gerek bölgesel gerekse küresel ilişkilerde Türkiye’ye ciddi avantajlar sunacaktır.

Dr. Kadir Ertaç ÇELİK
Dr. Kadir Ertaç ÇELİK
ANKASAM Uluslararası İlişkiler Danışmanı Dr. Kadir Ertaç ÇELİK, lisans eğitimini Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde, yüksek lisans ve doktora eğitimini ise Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda tamamlamıştır. Günümüzde Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi olan Çelik’in başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, Türk Dünyası, güvenlik ve stratejidir.

Benzer İçerikler