Tarih:

Paylaş:

G-7 Zirvesi ve Asya’nın Geleceği

Benzer İçerikler

İngiltere’nin dönem başkanlığında Londra’da düzenlenen G-7 Ülkeleri Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda alınan kararlarda, Rusya’nın “zararlı” faaliyetlerine ve Çin’in askeri-ekonomik hırs ve yayılmacılığa vurgu yapılması, Asya’nın geleceğine ilişkin soru işaretlerine neden olmuştur. Dünyanın en gelişmiş 7 ekonomisini (ABD, Kanada, İngiltere, İtalya, Fransa, Almanya, Japonya) ve Avrupa Birliği’ni (AB) bir araya getiren G-7 platformunda alınan kararlar, aynı zamanda uluslararası siyasetin gündemini belirlemekte ve geleceğine ilişkin öngörülerde bulunmamızı gerekli kılmaktadır.

Her şeyden önce belirtmek gerekirse, G-7 ülkelerinin Dışişleri Bakanları, toplantı sonuç bildirgesinde, Çin’in özellikle Tayvan Körfezi ve Güney Çin Denizi’ndeki “tehlikeli” askeri faaliyetlerine ve Sincan, Tibet ve Hong Kong’daki “insan hakları ihlallerine” vurgu yapmışlardır. Bu anlamda İtalya ve Almanya, Çin’e yönelik “tehditkar” ifadelerin toplantı sonuç bildirgesine konulmasını istememiş; buna rağmen Çin’e yönelik eleştiriler bildirgede yer almıştır.

Avrupa tarafından yükselen küçük itirazlar ve birtakım endişelere rağmen bildirgede şu ifadeler yer almıştır:[1]

“Gerilimi tırmandırabilecek ve bölgesel istikrarı ve uluslararası kurallara dayalı düzeni baltalayabilecek her türlü tek taraflı eyleme güçlü muhalefetimizi yineliyor ve bölgedeki militarizasyon, baskı ve sindirme raporları hakkında ciddi endişelerimizi ifade ediyoruz.”

Ayrıca Bakanlar, Çin’i küresel ekonomik rolüne uygun biçimde hareket etmeye ve liberal düzene ilişkin yükümlülük ve sorumluluklarını yerine getirmeye çağırmışlardır. Bu uyarıların ardından Bakanlar, bölgesel ve küresel barışı, güvenliği ve refahı teşvik etmek için Çin’le işbirliği yapmanın fırsatları arayacaklarını söylemişlerdir.

G-7 Dışişleri Bakanları Toplantısı’ndaki bir diğer önemli gündem maddesi, Rusya’nın Ukrayna ve Kırım üzerindeki “sorumsuz ve istikrarsızlaştırıcı faaliyetleri” olmuştur. Bakanlar, Rusya’nın bu “zararlı” faaliyetlerini sonuç bildirgesinde şu şekilde sıralamışlardır:[2]

“Ukrayna sınırlarında ve yasadışı bir şekilde ilhak edilmiş Kırım’da Rus askeri kuvvetlerinin büyük yığınak yapması, diğer ülkelerin demokratik sistemlerini baltalamayı amaçlayan eylemleri, art niyetli siber faaliyetler ve dezenformasyon tekniklerinin kullanımı.”

G-7 ülkeleri, açık bir şekilde Ukrayna’yı desteklediklerini açıklamalarına rağmen Rusya’nın bu “zararlı” eylemleri karşısında hangi adımların atılabileceği konusunda somut öneriler getirmemişlerdir. Pek çok analiste göre Avrupa ülkeleri, Çin ve Rusya’nın toplamından daha büyük bir ulusal kapasiteye sahip olmalarına rağmen, şimdiye kadar her iki ülkeye karşı da etkili bir yanıt verememişlerdir.

Batılı veya liberal ülkeler olarak adlandırabileceğimiz G-7 ülkelerinden gelen bu eleştiriler karşısında Rusya ve Çin, esas sorumlu olarak ABD’yi görmekte ve Washington’un Avrupa ülkelerini ve dünyanın geri kalanını kışkırttığını iddia etmektedir. Çin, Batı’nın artık uluslararası sistemi şekillendirmediğini ve dünyanın gündemini belirlemediğini ileri sürmektedir. Dolayısıyla G-7 ülkelerinin tepkileri hem Rusya hem de Çin tarafından fazla ciddiye alınmamaktadır. Burada Rusya ve Çin için muhatap alınan tek aktör belki de ABD’dir. Buna rağmen ABD’nin Asya politikalarında başarısız olduğundan neredeyse emin olan Rusya ve Çin, kendi yakın çevrelerinde, aynı ABD’nin 2003 yılında Irak’a yapmış olduğu gibi, “önleyici saldırılarını (preventive strike)” başlatmış durumdadır. Her iki ülke de Asya’daki “önleyici saldırılar” gerçekleştirme sırasının kendilerine geldiğini düşünmektedir. Buna göre Moskova ve Pekin, Washington’un Asya kıtasındaki başarısızlığının yol açtığı ve bundan sonra açacağı güç boşluğunu doldurmak için harekete geçmiştir. Günümüzde Orta Asya, Kafkasya, Afganistan-Pakistan, Hindistan, Myanmar ve diğer Hint alt kıtası ülkeleri Rusya ve Çin’in askeri-güvenlik-ekonomik müdahalelerine açık hale gelmişlerdir.

G-7 ülkelerinin Rusya ve Çin’e karşı kolektif bir strateji geliştirmelerini beklemek doğru olmayacaktır. Hükümetler arası bir kuruluş olan G-7 platformu, üye devletler arasındaki işbirliği ve koordinasyonu geliştirmekle birlikte ortak dış politika ve strateji geliştirmekten oldukça uzaktır. Örneğin Asya-Pasifik’te yer alan Japonya’nın çıkarları ile Akdeniz’de yer alan İtalya ve Atlantik’te yer alan İngiltere’nin çıkarlarını örtüştürmek oldukça zordur. Bu gibi faktörler nedeniyle G-7 ülkeleri, Rusya ve Çin’e yönelik ortak ve somut kararlar alamamaktadırlar. Örneğin Almanya, Rusya’yla Kuzey Akım-2 Projesi bağlamında işbirliği geliştirirken veya benzer şekilde Fransa, Rusya’dan doğalgaz alımıyla ilgili benzer taleplerde bulunurken; bu ülkelerin Moskova’nın Ukrayna ve Kırım’daki askeri faaliyetlerini sert bir şekilde eleştirmeleri mümkün görünmemektedir. Aynı şekilde Çin’in Kuşak-Yol Projesi’yle ilgili yatırım ve finansman desteğine ihtiyaç duyan Avrupa ülkelerinden özellikle İtalya ve Almanya’nın insan hakları ve demokrasi konusunda Çin’e sert eleştirilerde bulunmaktan imtina etmesi oldukça doğaldır. Buna karşılık Japonya, ABD ve Kanada’nın Pasifik’teki komşuları olan Çin’in bölgesel ve küresel güvenliği tehdit eden askeri faaliyetlerinden rahatsız olması ve bu sebeple Pekin’e sert mesajlar göndermek istemeleri pek tabii bir davranıştır.

Her şeye rağmen G-7 Dışişleri Bakanları Toplantısı, Asya’nın geleceğine ilişkin net mesajlar taşımaktadır. Halen daha ABD, liderliğini üstlenmiş olduğu Batı’nın dünya politikalarını belirlediği ve uluslararası sistemi şekillendirdiği düşüncesiyle hareket etmektedir. Bu sebeple Washington yönetimi, liberal uluslararası kuruluşların ABD’nin küresel liderliğine meydan okuyan Rusya ve Çin’e karşı ortak eylem tarzları geliştirmeleri için baskı yapmaktadır. Buna rağmen İngiltere başta olmak üzere diğer Avrupa ülkeleri, ABD’nin küresel çıkarlarından bağımsız olarak Rusya ve Çin karşısında kendi politikalarını netleştirmek ve koordine etmek istemektedirler. G-7 ülkelerinin aldığı belirsiz ve ortak stratejiden yoksun kararlar, ABD’nin Asya politikalarında liberal dünya ülkeleriyle tam bir uyum ve ahenk içerisinde olamayacağını göstermektedir. Nihai olarak Rusya ve Çin’in burada verdiği tek bir mesaj vardır: “Asya’nın geleceği Batı’nın elinde olamaz.”


[1] “G7 Warns China not to ‘Escalate Tensions’ with Taiwan Amid Military Threats”, CNN, https://edition.cnn.com/2021/05/05/china/g7-cornwall-uk-us-china-taiwan-intl-hnk/index.html, (Erişim Tarihi: 07.05.2021).

[2] “G7 Nations Hit out at Russia and China-But Fail to Establish Action Against Them”, Sky News, https://news.sky.com/story/g7-nations-hit-out-at-russia-and-china-but-fail-to-establish-action-against-them-12297798, (Erişim Tarihi: 07.05.2021).

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.