Hanoi Zirvesi: Washington-Pyongyang Hattında Krizden İşbirliğine mi?

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump ile Kuzey Kore Lideri Kim Jong Un arasında 2018 yılının Haziran ayında Singapur’da gerçekleşen görüşmenin ardından liderler bu kez 27-28 Şubat 2019 tarihlerinde Vietnam’da bir araya geliyor. Zirveden önce Beyaz Saray, karşılıklı barış ve işbirliği mesajları içeren Trump ve Kim Jong Un imzalı bir bildiri yayımladı. Söz konusu toplantıda Kuzey Kore Yarımadası’nın nükleer silahlardan arındırılması ve Kuzey ve Güney Kore arasındaki savaşın sonlandırılması gibi başlıkların ele alınması bekleniyor.

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Vietnam’ın başkenti Hanoi’de gerçekleşecek olan zirveden çıkacak sonuçların bölgedeki yansımalarının neler olabileceğini tartışmaya açarak alanının önde gelen uzman ve akademisyenlerinin görüşlerini dikkatlerinize sunmaktadır.

Dr. Öğr. Üyesi Fatma Anıl ÖZTOP (ANKASAM Kriz Yönetimi Danışmanı)

Dr. Öğr. Üyesi Fatma Anıl Öztop, ABD ve Kuzey Kore arasında gerçekleşecek görüşmeye temkinli yaklaşılması gerektiğini ifade ederek “Sonuçta uzun yıllardır süren gergin ilişkiler söz konusu ama son bir senedir iki ülke ilişkilerinde olumlu gelişmeler yaşanıyor. Asya-Pasifik’te ortak bir noktada buluşulmasında öne sürülen en temel şey; Kuzey Kore’nin sahip olduğu nükleer silah girişimleridir. Bu tip girişimlerin azaltıldığını görüyoruz bir süredir.” dedi. Kuzey Kore’nin güvenliği ön plana alan bir ülke olduğunu belirten Öztop, bu nedenle Pyongyang’ın böyle bir nükleer silahsızlandırmaya kısa sürede yanaşma ihtimalinin zayıf olduğunu söyledi. Ayrıca Öztop, Bu müzakere sürecinin Kuzey ve Güney Kore arasındaki gerginliği azalttığını vurgulayarak “Pyongyang’ın nükleer silahsızlandırılmayı yavaşlatabileceğini düşünüyorum ama azaltabileceğini düşünmüyorum. Çünkü Kuzey Kore, savaş ekonomisiyle yönetilen, güvenliği önceleyen ve bunun üzerine politikasını inşa eden bir ülkedir.” açıklamasında bulundu. ABD’nin yalnızca Çin’i pasifleştirmek adına Kuzey Kore’yle ilişki kurmadığını dile getiren Öztop, Çin açısından bakıldığında yakın temas içinde olduğu bir bölgenin (Kuzey Kore) nükleer silahlara sahip olmasından rahatsız olacağını belirtti.

Öztop, Trump’ın “Büyük milletler sonsuz savaş yapmazlar.” ifadesinin altını çizerek “Bu anlamda ABD Başkanı’nın popülist söylemler içerisinde olduğunu görüyoruz. Trump’ın daha önce hiçbir Amerikan liderinin yapamadığını yapma arzusunu taşıdığını da göz ardı etmemek gerekir. ABD’nin kendi iç dinamiklerinde de Trump’a ciddi eleştiriler var. Kendi imajını da düzeltmeye çalışıyor.” diye konuştu. Vietnam’ın yüksek güvenlik içermesi ve tarafsız görülmesi bakımından da her iki taraf için önemli olduğunu ve bu nedenle söz konusu görüşme için tercih edildiğine dikkat çeken Öztop, “Ayrıca Vietnam sosyalist yönelimli bir ülkedir ama piyasa ekonomisiyle yönetilmektedir. Trump, bir yandan da bu durumun Kuzey Kore Liderine bir örnek teşkil etmesini de düşünüyor olabilir.” dedi. Son olarak Öztop, uluslararası ilişkilerde rasyonel aktörlerin ana çıkarları söz konusu olduğunda pazarlık yapmayacaklarını belirtti.

Dr. Öğr. Üyesi Barış ADIBELLİ (Dumlupınar Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler)

Dr. Barış Adıbelli, Trump’ın ABD Seçimlerini hesaba katarak Kuzey Kore üzerinde bir politika yürütmediğini belirterek Washington’un (kışkırtıcı) bir girişimi olmadıkça Pyongyang’ın ABD için bir tehdit olmadığını söyledi. Hanoi Zirvesi’nden söylemin ötesinde bir sonuç çıkmayacağını belirten Adıbelli, Kuzey Kore’yle barış düşüncesini sadece Trump’ın istediğini, arkasındaki ekibin Kuzey Kore’nin gizli nükleer çalışmaları nedeniyle böyle bir şeyi desteklemediğini vurguladı. Adıbelli, nükleer silahlara giden yolun “Kore Sorunu”ndan geçtiğini ifade ederek “Güney Kore şu an süreçte dışlandı. ABD Kuzey Kore’ye güvenlik güvencesi veriyor ama burada Güney Kore’nin güvenliğinden taviz veriliyor. Esas mesele Kim Jong Un’un neden bu yola girdiğidir. Zaten bu kendisinin tek başına karar verebileceği bir oyun da değildir. Onun da arkasında tecrübeli bir ekip vardır.” sözlerini kaydetti. Adıbelli, bölgesel bağlamda Çin’in göz ardı edilmemesi gerektiğini dile getirdi ve Pekin’in Pyongyang’ın üzerinde etkili olduğunu vurguladı. Kim Jong Un-Trump görüşmesinde de Çin’in etkili olacağını söyleyen Adıbelli, “Taraflar herhangi bir taviz vermiyor ama nükleeri durdurmak zorunda kaldılar. Nükleer silahlardan kolayca kurtulmak mümkün değildir. Bunun için 15 yıllık bir süreç öngörülmektedir. Dolayısıyla ben bunun bir yumuşamaya gideceğini ve Kuzey Kore’nin normal bir devlet gibi uluslararası siteme entegre olacağını düşünüyorum.” dedi.

Adıbelli, ikili görüşmeler bağlamında Washington’un her türlü tavizi verdiğini ve zaten ABD’deki düzenin gelişmelere dayatabilecek bir güçte olmadığını ifade etti. Eski ABD Başkanı Barack Obama dönemindeki politikaların bir devamı olarak Asya-Pasifik’te yeni bir yapı kurulmak istendiğini ve Trump’ın da bu nedenle çalışmalar yürüttüğünü dile getiren Adıbelli, “Dolayısıyla Çin de gelişmeleri takip ediyor. Kendi rejimini ihraç etmiyor ama Kuzey Kore üzerinde Çin modelinin denenmesini de arzuluyor. Kuzey Kore de Çin’le bu noktada uzlaşmış durumda. Pekin burada yeni bir kalkınma modeli deneyecek.” dedi. Adıbelli, ABD’nin İran’la yapılan nükleer anlaşmadan çekildiğini ve buradan hareketle Beyaz Saray yönetiminin değişmesi halinde Kuzey Kore’yle de anlaşmanın bozulabileceğini söyleyerek “Bu nedenle Kuzey Kore, Çin’e daha yakın durmaktadır. Bu işin çözüm adresi Pekin’dir. O ne kadar müsaade ederse Kuzey Kore de o kadar hareket edecektir. ABD de bunun farkındadır. Sonuç olarak Hanoi’de ortaya çıkacak olan tablo, bugünden farklı değildir. Kuzey Kore’deki eski kuşak devrimciler ABD ile masaya oturma noktasında eleştirel yaklaşmaktadır.” şeklinde konuştu.

Dr. Öğr. Üyesi Sıtkı EGELİ (İzmir Ekonomi Üniversitesi-Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler)

Dr. Öğr. Üyesi Sıtkı Egeli, Vietnam Zirvesi’nin tek başına değerlendirilmemesi gerektiğini ve sürecin bütününe bakılması gerektiğini söyleyerek “Son 2 yılda Trump’ın başa gelmesinden itibaren Washington’un Pyongyang’ın nükleer silah programına yönelik tavrı ve bu tutumun bölgedeki diğer ülkeleri bağlayan boyutu önemlidir. Trump, Kuzey Kore’nin nükleer programına başlangıçta şiddet ve tehdit içeren bir söylemle yaklaştı, ancak bir noktadan sonra uzlaşmacı bir söylem ve tutuma kaydı.” dedi. Beyaz Saray’ın nihai amacının Pyongyang’ın nükleer silah bulundurma hakkından feragat etmesi olduğunu dile getiren Egeli, “Ancak böyle bir gelişme pek de olası görülmemektedir, çünkü nükleer silahlar, Kuzey Kore tarafından dışarıdan müdahaleye karşı bir güvence unsuru ve mevcut rejimin sürekliliğinin bir teminatı olarak algılanmaktadır. ABD de zaten İran nükleer anlaşmasını tek taraflı feshederek, son dönemde uluslararası taahhütlerinin arkasında duran, sözüne güvenilir bir ülke olmaktan bir hayli uzaklaşmıştır. Dolayısıyla Kuzey Kore, çok güçlü hukuki ve siyasi günceler alabilse bile, şartlar değiştiğinde ABD’nin tutum değiştirebileceğinden hep kuşku duyacaktır.” açıklamasında bulundu.

Egeli, Kuzey Kore’nin ABD ile bu süreci devam ettirerek nükleer silahlarına bir tür meşruiyet kazandırmaya çalışacağı öngörüsünde bulundu ve bu bağlamda Pyongyang’ın nükleer silahlarından vazgeçmeyeceği ve böyle bir taahhüt altına girmeye yanaşmayacağını belirtti. Diğer yandan iki ülke arasındaki diyalog sürecinin devam etmesi halinde Japonya’nın yaşanan gelişmelere çok da olumlu yaklaşmayacağına işaret eden Egeli; “ABD’nin yaptığı tüm hamleler ve müzakere süreci, aslında dolaylı yoldan Kuzey Kore’nin nükleer silahlarının peyderpey meşruluk kazanması sonucuna hizmet etmektedir. Japonya, Kuzey Kore üzerindeki baskının devam etmesini istemektedir ve bir oldubitti ile nükleer silahlarının bir gerçeklik haline gelmesinden kaygı duymaktadır.” sözlerini kaydetti. Egeli, Güney Kore bağlamında da gelişmeleri yorumlayarak bölgede çıkabilecek herhangi bir çatışmada ABD’den önce Güney Kore’nin hedef olacağının altını çizerek, Seul’ün esas olarak Kore yarımadasını ilgilendiren bu soruna özellikle de Güney Kore ile ön istişare yapmadan adımlar atan Trump gibi son derece öngörülmez bir liderin yönettiği bir dış aktörün müdahil olmasından rahatsızlık duyduğuna dikkat çekti.

Dr. Öğr. Üyesi Emre ÇITAK (Hitit Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler)

Dr. Emre Çıtak, ABD’nin söz konusu görüşmeyi Kore Yarımadası’nda “nükleer silahsızlanma” ve Kuzey-Güney Kore barışının sağlanmasına yönelik politikalar bağlamında önemli bulduğunu ifade etti. Çıtak, “Görüşme sonrasında Trump ve Jong Un’un olumlu mesajlar vereceğini, barışın sağlanmasına yönelik ABD desteğinin tekrarlanacağını ve ekonomik kazanç vurgusu yapılacağını tahmin etmek zor değil. Trump’ın ‘Nükleer konusunda acelemiz yok, kimseyi sıkboğaz etmek istemiyorum.’ minvalindeki açıklaması da Pyongyang yönetimini rahatlatan bir gelişme oldu. Görünen o ki Washington, barışın sağlanması ve Kuzey Kore’nin nükleer tehdit kategorisinden çıkması için kararlı, sabırlı ve ekonomik kazanç temelli bir yaklaşım sergilemeye devam edecek.” sözlerini kaydetti.

Çıtak, Güney Kore’nin yaklaşan görüşmeye odaklandığını ve ülke yönetiminden daimî barışın sağlanması için tüm tarafların taviz vermesi gerektiği yönünde seslerin yükseldiğine dikkat çekerek bu bağlamda Kuzey ve Güney Kore arasındaki savaşın resmen bitirileceğine yönelik bir açıklamanın da beklendiğini ifade etti. Asya-Pasifik bölgesinde barış çanlarının sesinin yükselmeye başladığını söyleyen Çıtak, “Bölgedeki işbirliği ve yakınlaşma sürecine diğer devletlerin de katılmasını beklemek işten bile değil. Diğer bir yönden Komünist yönetim altında kapitalist bir ekonomiye sahip olan ve bir kalkınma atağı yaşayan Vietnam bir yandan ABD’nin ‘takdirini’ elde ederken diğer yandan da Kim Jong Un için yakından incelenen bir örnek olarak öne çıkıyor. Zirve yeri seçimi bu nedenle oldukça önemlidir.” dedi. Ayrıca Çıtak, Kuzey Kore Liderinin Vietnam’a olan yolculuğu esnasında Çin’den de geçerek bölgedeki en yakın müttefiki olan Pekin’e olumlu bir mesaj verdiğini dile getirdi. Bu bağlamda Kim Jong Un’un ABD ile olan görüşmelerinin Çin ile olan ilişkilerine zarar vermeyeceğini vurgulamak istediğini kaydeden Çıtak, “Zirveyle birlikte ABD’nin bölgeden istediğini alacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Yakın bir gelecekte Kuzey ve Güney Kore arasındaki gerilimin azalmasına yönelik irade beyanlarının ve sınırlı da olsa somut adımların ortaya konulması, Kuzey Kore’nin nükleer programının daha tartışılır ve şeffaf hale gelmesi, nükleer silahların yarımadadan çıkarılması için bir takvimin oluşturulması, ABD’nin kazançlı olduğu ekonomik ilişkilerin hızla kurulması ve geliştirilmesi, diğer devletlerin barış yanlısı politikalar benimseme eğilimlerinin artması, yeni dönem için ABD’nin bölgedeki müttefiklerinin yeniden tanımlaması, ekonomik rakip Çin’in makul ve sınırlı ölçüde yalnızlaştırılması ve kuşatılması gibi gelişmeleri gözlemlemek mümkün olacaktır.” öngörüsünde bulundu.

Umut ARIK (Emekli Büyükelçi)

Emekli Büyükelçi Umut Arık, ABD’nin esas itibariyle bir Atlantik devleti olmaktan çok bir Pasifik devleti olduğunun altını çizerek “ABD, Pasifik’teki vaatlerini güçlendirmek istiyor. Dolayısıyla da en önemli iki unsur olan Çin Halk Cumhuriyeti ve Kuzey Kore ön plana çıkıyor.” dedi. Çin’in ağırlığını koymasıyla Kuzey Kore Lideri tarafından nükleer alandaki denemelerden vazgeçme ve ABD ile bu konularda bir koordinasyona varma anlayışının ortaya çıktığını söyleyen Arık, bu durumun Trump’ın işine geldiğini dile getirdi. Arık, Trump’ın Kuzey Kore ve Çin’le bağlantılarını yumuşatmaya yönelmesiyle birlikte Japonya üzerindeki etkisinin de arttığını ifade ederek Washington’un bölge ülkeleriyle ilişkilerini arkasında bir yük haline gelmeden düzeltebildiğini kaydetti.

Trump’ın Vietnam görüşmesi sırasında Kuzey ve Güney Kore arasındaki yaklaşımlara etkide bulunarak bir “Pasifik Barışı” sağlamaya çalışılacağını öngören Arık, “ABD bu durumu iç politikası bakımından ortaya çıkmış dikenleri de yumuşatmaya gidecek bir yol olarak görüyor. Örneğin Meksika Duvarı meselesi ve Avrupa ülkeleriyle olan sertlik meselesi de bu bağlamda değerlendirilebilir.” açıklamasında bulundu. Trump’ın bu son yaklaşımlarının aslında “İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulmuş sistemleşmede yenilikler ortaya koymak ve yeni bir Amerikan ağırlıklı sistemleşme sağlamak” anlamına geldiğini ifade eden Arık, Trump’ın Varşova Zirvesi, Münih Konferansı ve ardından yapılacak Hanoi Zirvesi ile bir taraftan gelişmeleri ve yumuşamaları sağlarken öbür taraftan da ekonomik bağlantılarla kendisine sağlayacağı avantajları güçlendirmek istediğini belirtti. Trump’ın önümüzdeki seçimlerde sert görünüşüne rağmen ABD’nin yumuşak ilişkiler kurmasını sağlamış bir başkan olarak anılmak istediğine dikkat çeken Arık, “Muhtemeldir ki o seçimlerde de şimdiki görüntünün tam tersine daha popüler bir başkan haline gelecektir. Hanoi Zirvesi, ABD’nin söz konusu bölgede daha az problemli bir durum yaratma çabasının ve yeni bir dünya sistemi içinde münasebetleri çok kötü olmayan bir birinci güç olmak çabasının bir görüntüsü olmuş olacak.” diye konuştu.

İrfan SAPMAZ (CNN Türk Haber Koordinatörü)

Gazeteci İrfan Sapmaz, Trump ile Kim Jong Un arasında bir dönem zirve yapan karşılıklı sert mesajlaşmaların ardından iki ülke arasındaki tansiyonun indirilmesi adına son derece olumlu adımların atıldığını dile getirerek “Vietnam’da bir araya gelecek olan iki ülke liderleri, bu çok önemli zirve öncesi tansiyonu minimuma indirme gayretleri gösteriyorlar. Aslında sert diplomatik çekişmelerin yaşandığı dönemde de bu tür atışmaların ülkeleri olası bir savaşa götürmeyeceği zaten aşikardı. ABD, özellikle Pyongyang’ın elindeki nükleer silahları arındırma çabası içindedir ve Trump, ‘Zaten acelemiz yok.’ diyerek bu ilişkileri uzun solukta daha iyi noktalara götürme çabasını sergilemiştir.” dedi. Fakat Kuzey Kore Liderinin de elindeki nükleer güç sayesinde ABD gibi “bir dünya devi” ile aynı masaya oturma şansını yakaladığını da iyi bildiğini belirten Sapmaz, “Kim Jong Un bir taraftan da Kuzey Kore’nin dış dünyaya açılmasının vakti geldiğinin de hesabını yapıyor. Kuzey Kore Lideri Vietnam’a gelmesi beklenen 40 ülkeden yaklaşık 3 bin gazetecinin önünde bir sınav verecektir ve şimdiden ülkesinin reklamını yapma hesaplarıyla Trump’a olumlu mesajlar göndermeyi ihmal etmemektedir.” sözlerini kaydetti.