Japonya’nın Çin Stratejisi

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Asya-Pasifik’teki güç dengeleri, 15 Eylül 2021 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İngiltere’nin liderliğindeki AUKUS (Avustralya, Birleşik Krallık ve ABD) savunma ittifakının kurulmasıyla birlikte hızla değişmiştir. ABD tarafından Çin’in Asya-Pasifik’te güç kazanmasını engellemek adına atılan bu adım, ters bir etki yaratarak ABD’nin bölgedeki müttefikleri olan Japonya ve Hindistan gibi ülkeleri artan Çin tehlikesiyle karşı karşıya bırakmıştır. Başka bir ifadeyle, Dörtlü Güvenlik Diyalogu (QUAD) üyesi de olan Kanberra, AUKUS’la birlikte yeni bir ittifak oluşumuna giderken QUAD’ın diğer iki üyesi olan Tokyo ve Yeni Delhi, Pekin tehlikesiyle yüzleşmek durumunda kalmıştır.  

25 Eylül 2021 tarihinde Washington’daki “QUAD-Dörtlü Liderler Zirvesi”nde ABD, İngiltere, Hindistan ve Japonya liderleri Hint-Pasifik’teki askeri-güvenlik-savunma işbirliğini güçlendirme sözü vermişlerdir. Buna rağmen savunma-güvenlik bakımından ABD’ye bağımlı olan Japonya, söz konusu ittifakı genişletmek için Avrupa’dan yeni partnerler bulma arayışına girmiştir. Zira ABD ve İngiltere’nin attığı AUKUS adımı, Güney Çin Denizi ve Tayvan Boğazı’ndaki sıcak çatışma riskini arttırmıştır. Japonya, ABD’nin tehlikeli AUKUS adımı sonrası bölgedeki çatışma riskini azaltmak ve kendi güvenliğini sağlamak istemektedir. Çünkü QUAD ülkeleri içinde “Çin tehdidine” en yakın olan Tokyo’dur.

Çin’in Tayvan Boğazı’ndaki girişimleri, Japonya’yı endişelendiren bir başka faktördür. Nitekim 1-4 Ekim 2021 tarihleri arasında Çin’e ait savaş jetleri, Tayvan hava sahasına 150’den fazla izinsiz uçuş gerçekleştirmiştir. Tayvan Savunma Bakanlığı, Çin’in adayı işgal girişimine hazırlandığını ve Tayvan Boğazı’nı yakında kapatabileceğini belirterek bir uyarıda bulunmuştur. Çin’in Tayvan’a olası bir işgal girişimi veya müttefik devletlerin gemilerine dönük bir saldırısı halinde, QUAD ülkelerinin buna misillemede bulunması gerekecektir. Bu anlamda Japonya’nın Çin’e karşı misillemede bulunabilmesi oldukça zordur. Bunun sebebi Japonya’nın silahlanmasını, herhangi anlamda savaşa girmesini ve ordu bulundurmasını yasaklayan Anayasa’nın 9. maddesidir.

Son yıllarda özellikle Kuzey Kore ve Çin’den algıladığı tehditler nedeniyle Japonya, Anayasa’nın bu maddesini değiştirme yoluna gitmiştir. 2016 yılında yapılan değişikle birlikte Japonya’nın “güç kullanımına”, yalnızca ulusal güvenliğini tehlikeye atan durumda ve ülkenin hayatta kalmasını sağlamak ve halkını korumak için kaçınılmaz olan meşru müdafaa tedbirleri kapsamında izin verilmektedir.[1] Yani Japonya, sadece kendisini savunmak için misillemede bulunabilir.  

Eğer Japonya, Çin’in bu saldırganlığı karşısında sessiz kalırsa, ABD’nin Asya-Pasifik’teki Çin ilerleyişini durdurması zora girecektir. Japonya, Tayvan için olmasa da kendisini savunmak amacıyla Çin’e misillemede bulunabilir. Ancak ABD, İngiltere ve Avustralyalı müttefiklerinin kendisine yardıma geleceğinden şüphe duymaktadır. Bu sebeple de ABD, Avrupalı müttefikleriyle beraber Hint-Pasifik’teki tatbikatlarını artırmaktadır. Geçtiğimiz haftalarda İngiltere, uçak gemisi Quens Elizabeth’i Filipin Denizi’ne göndermiş ve İngiliz Donanması, burada ABD, Japonya, Fransa ve Avustralya’yla birlikte ortak tatbikatlar yapmıştır. Ayrıca Japonya, İngiltere’yle ilk defa denizaltı tatbikatı yapmıştır. Yakın zamanda ise Japonya’nın Okinawa kıyılarında ABD, İngiltere, Japonya, Hollanda, Yeni Zelanda ve Kanada, 17 gemi ve 4 savaş jetinin katıldığı bir askeri tatbikat gerçekleştirmiştir. Diğer taraftan Almanya, son 20 yıldır ilk kez bir savaş gemisini Güney Çin Denizi’ne yollamıştır. Kısacası Japonya, Çin’e karşı savaşında ABD başta olmak üzere Batılı müttefiklerinin kendisine vereceği desteğe güvenmek istemekte; lakin hayal kırıklığına uğramaktan endişe etmektedir.

Tüm bu bilgilere rağmen Afganistan’daki gelişmeler, ABD’nin güvenilmez olduğunu bir kez daha göstermiştir. Bu anlamda Washington, Güney Çin Denizi’ndeki güçlerini bir anda geri çekerek müttefiklerini Çin’le karşı karşıya bırakabilir. Bu da ABD’nin Çin’e karşı savaş stratejisinin bir parçası olabilir. ABD, Çin’le bizzat kendisi savaşmaktansa Hindistan ve Japonya gibi müttefiklerini öne sürerek Çin’e karşı savaşını daha az maliyetli hale getirebilir. Nitekim Washington yönetimi, Keşmir’de Hindistan’ı Çin’le savaştırmaya çalıştığı gibi, Doğu Çin Denizi’nde de Japonya’yı Çin’in karşısında konumlandırmaya çalışmaktadır.

Japonya, Çin’in askeri teknolojisini ve savunma kabiliyetlerini her geçen gün geliştirdiğini ve bu alanda ABD ve müttefiklerinin önüne geçtiğini düşünmektedir. Nitekim Çin, her yıl savunma bütçesini daha da artırmaktadır. 250 milyar dolar savunma bütçesine sahip olan Pekin, bu kalemde gelecek yıl yüzde 6,8’lik bir artışa gideceğini açıklamıştır. Tokyo ise savunmasına ortalama 50 milyar dolar ayırabilmektedir. “Military Direct” tarafından hazırlanan bir araştırmaya göre Çin, askeri kapasite bakımından dünyanın en güçlüsüdür. Hatta Çin, deniz savaşı simülasyonlarında, sahip olduğu 406 gemiyle ABD, Rusya veya Hindistan karşısındaki savaşı kazanmaktadır.[2] Dolayısıyla Çin’in askeri kapasitesi ve teknolojik üstünlüğü, Japonya’nın olası bir savaşta hezimete uğrayacağını göstermektedir.

Nitekim devletlerin askeri teknolojileri ve istihbarat kabiliyetleri, savaşlarda konvansiyonel kapasitelerinden daha belirleyici olmaktadır. Örneğin Japonya, İkinci Dünya Savaşı’nın Pasifik cephesinde önemli bir istihbarat açığı verdiği için ABD’ye karşı Midway Muharebeleri’nde yenilgiye uğramıştır. Bu muharebelerde Amerikan Ordusu, Japonların şifreleme sistemini çözmüş ve onların nereye çıkarma yapacağını önceden tespit ederek Tokyo’nun en büyük deniz filosunu yenilgiye uğratmıştır.

Japonya, günümüzde Çin ve Kuzey Kore’den benzer tehditleri algılamaktadır. Eğer Tokyo, ABD’den istihbarat ve siber güvenlik alanlarında yeterli işbirliği ve desteği göremezse, Çin’e karşı kaybedebilir. Bu yüzden de ABD’nin istihbarat ağı ve uydu sistemleri olmadan Japonya’nın Çin’e karşı olası bir savaşta galip gelmesi mümkün görünmemektedir.


[1] “Development of Legislation for Peace and Security”, Defence of Japan, 2015, https://warp.da.ndl.go.jp/info:ndljp/pid/11591426/www.mod.go.jp/e/publ/w_paper/pdf/2015/DOJ2015_2-1-3_web.pdf, (Erişim Tarihi: 08.10.2021).

[2] “China Beats US in Ultimate Military Strength Index While India Comes in Fourth”, Economic Times, https://economictimes.indiatimes.com/news/defence/china-beats-us-in-ultimate-military-strength-index-while-india-comes-in-fourth/china/slideshow/81632470.cms, (Erişim Tarihi: 08.10.2021).

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.

Benzer İçerikler