Tarih:

Paylaş:

Krems Sürekli Eğitim Üniversitesi, Dr. Öğr. Üyesi Anna Kaiser: “Son Silahlı Çatışmalar, Kültürel Varlıkların Korunmasına İlişkin Küresel Anlayışı Derinden Etkilemiştir.”

Benzer İçerikler

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), son zamanlarda artan bölgesel istikrarsızlıklar, çatışmalar, uluslararası göçler ve kültürel mirasın korunmasıyla ilgili konuları değerlendirmek üzere Krems Sürekli Eğitim Üniversitesi, Kültürel Varlıkların Korunması Merkezi Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Anna Kaiser ile gerçekleştirdiği röportajı dikkatlerinize sunmaktadır.

1. Son zamanlarda yaşanan silahlı çatışmalar, kültürel varlıkların korunmasına ilişkin küresel anlayışı nasıl yeniden şekillendirmiştir? Dayanıklılık, hazırlık ve uluslararası işbirliği gibi kavramlar, savaş bölgelerinde kültürel mirasın korunmasında ne ölçüde merkezi bir rol oynamaktadır?

Suriye, Irak, Ukrayna ve Sudan gibi ülkelerdeki son silahlı çatışmalar, kültürel varlıkların korunmasına ilişkin küresel anlayışı derinden etkilemiştir. 1954 Lahey Sözleşmesi kapsamında bir zamanlar yasal bir yükümlülük olarak görülen bu konu, giderek daha geniş güvenlik doktrinleri kapsamında operasyonel bir gereklilik haline gelmiştir. Kültürel mirasın kasıtlı olarak hedef alınması, korumanın sembolik önlemlerin ötesine geçmesi, sivil koruma, askeri planlama ve insani yardım faaliyetlerine entegre edilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. 

Dayanıklılık, dağıtılmış muhafaza, dijital suretler ve güçlendirilmiş yerel kapasiteler gibi yedeklilik stratejilerine tercüme edilen yönlendirici bir kavram olarak ortaya çıkmıştır. Hazırlıklılık ise artık kalıcı bir yetkinlik olarak ele alınmakta; önceliklendirilmiş envanterleri, hedefleme döngülerine entegre edilmiş “vurulmaz” listeleri ve standartlaştırılmış triyaj ile paketleme protokollerini içermektedir.

2. Silahlı çatışmalar ve bölgesel istikrarsızlıklar genellikle zorla göç ve yerinden edilmeye neden olmaktadır. Bu dinamikler, somut ve somut olmayan kültürel mirasın korunmasını nasıl etkilemektedir? Bu bağlamda kültürel kimliğin ve mirasın korunmasını sağlamak için hangi stratejiler geliştirilmektedir?

Zorunlu göç ve yerinden edilme, hem somut mirasın korunmasını hem de somut olmayan uygulamaların aktarımını bozmaktadır. Geride bırakılan maddi miras, ihmal, fırsatçı yağma veya onarılamaz hasara maruz kalırken, somut olmayan miras ise nesiller arası aktarımın kesintiye uğraması, sürgünde siyasallaşma veya metalaşma nedeniyle erozyona uğrama riskiyle karşı karşıya kalmaktadır. Ortaya çıkan stratejiler bu kayıplara karşı koymaya çalışmaktadır. Topluluk arşivleri ve “miras ev sahibi” kurumları da dahil olmak üzere diaspora yönetim mekanizmaları, mülkiyet haklarını korurken geçici olarak mirası muhafaza etmektedir. 

Hızlı belgeleme kitleri, bulut tabanlı kayıtlar ve özgünlüğü koruyan dijitalleştirme gibi taşınabilir ve dijital “ilk yardım” önlemleri, risk altındaki mirası stabilize etmeye yardımcı olmaktadır. Yerinden edilme bağlamında, çıraklık programları ve topluluk önderliğindeki aktarım projeleri dahil olmak üzere somut olmayan kültürel miras için hak temelli programlar sürekliliği korumaktadır. Ayrıca kanıta dayalı belgeleme protokolleri, yerinden edilmiş toplulukların mirasları üzerindeki yasal, kültürel ve tarihi haklarını korumalarını sağlayarak hem nihai iadeyi hem de suçların hesabının sorulmasını desteklemektedir.

3. Askeri ittifaklar ve savunma stratejileri, giderek artan bir şekilde askeri olmayan güvenlik unsurlarını da içermektedir. Savaşlarda kültürel varlıkların kasıtlı olarak hedef alınması veya tehlikeye atılması göz önünde bulundurulduğunda, kültürel varlıkların korunması daha geniş güvenlik doktrinleri çerçevesinde nasıl konumlandırılmalıdır?

Kültürel varlıkların kasıtlı şekilde silah olarak kullanılması, kapsamlı güvenlik çerçeveleri içindeki önemini daha da artırmıştır. Kültürel varlıkların korunması (CPP), artık kültür bakanlıklarının niş bir konusu olarak değil, operasyonel planlama ve insani güvenliğin bir bileşeni olarak algılanmalıdır. Bu, CPP görevlilerinin veya hücrelerinin komuta yapılarına dahil edilmesini, kültürel alanların istihbarat hazırlıklarında, hedef belirleme değerlendirmelerinde ve istikrar önlemlerinde temsil edilmesini gerektirmektedir. NATO veya AB gibi ittifaklar içindeki karşılıklı çalışabilirlik doktrini, angajman kurallarını, sivil-askeri işbirliğini ve acil durum lojistiğini uyumlu hale getirmelidir. Aynı zamanda, hesap verebilirlik mekanizmaları, ihlalleri uluslararası insani hukuk ve ceza hukuku ile açıkça ilişkilendirmeli, psikolojik savaşta mirasın kötüye kullanılmasını caydırmalı ve uluslararası güvenlik hukuku kapsamında korunan bir kategori olarak statüsünü güçlendirmelidir.

4. 1954 Lahey Sözleşmesi ve Protokolleri gibi uluslararası çerçeveler, silahlı çatışmalarda kültürel varlıkları korumayı amaçlamaktadır. Ulusal politikalar ve askeri uygulamalar bu ilkelerle ne derece uyumludur ve uluslararası hukuk ile sahadaki uygulamalar arasındaki açığı kapatmak için hangi zorluklar mevcuttur?

1954 Lahey Sözleşmesi ve 1999 İkinci Protokolü sağlam bir yasal çerçeve sunmakla birlikte ulusal düzeyde aktarım ve uygulama hâlâ düzensizdir. Birçok ülkede, korunan alan listeleri, gelişmiş koruma tanımlamaları ve uygulama mekanizmaları eksik veya güncelliğini yitirmiştir. Askeri uygulamalarda, kültürel verilerin eğitim, doktrin ve hedef belirleme prosedürlerine sistematik olarak entegre edilmesi genellikle eksik olduğundan, koruma önlemleri operasyonel planlamayı etkileyemeyecek kadar geç uygulanmaktadır. 

Ayrıca kaynak eksiklikleri, parçalı veri standartları ve birlikte çalışabilir acil durum birimlerinin bulunmaması, etkili eylemleri engellemektedir. Bir başka eksiklik ise kanıt toplama alanındadır: savaş alanı koşulları, kültürel savaş suçlarının belgelenmesini zorlaştırarak, sonraki yasal hesap verebilirliği zayıflatmaktadır. Bu mesafelerin kapatılması için zorunlu görev öncesi eğitim, özel kültürel koruma birimlerinin kurulması, standartlaştırılmış bilgi alışverişi ve kültür otoriteleri, savcılar ve gümrük kurumları arasında daha iyi işbirliği gerekmektedir.

Anna Maria Kaiser

Anna Maria Kaiser, (1986 doğumlu) Avusturyalı bir antik tarihçi ve kültürel miras koruma uzmanıdır. Salzburg Üniversitesi’nde Antik Tarih ve Miken Çalışmaları okumuş, Roma Ordusu’nun günlük yaşamı üzerine yüksek lisans tezini onur derecesiyle tamamlamış ve Roma Ordusu’nun organizasyonu üzerine yazdığı teziyle Viyana Üniversitesi’nden üstün başarı derecesiyle (sub auspiciis praesidentis) doktora unvanını almıştır. Araştırma alanları arasında, papirüs ve ostraka gibi kaynakları kullanarak geç antik çağda Roma Ordusu’nun yapısı, bürokrasi ve devlet sistemleri bulunmaktadır.

2015 yılından bu yana Krems Sürekli Eğitim Üniversitesi’nde araştırma görevlisi ve kültürel mirasın korunması dersinin direktörlüğünü yapmaktadır. Burada, 2023 yılından bu yana başkanlığını yürüttüğü Kültürel Miras Koruma Merkezi’nin kurulmasında önemli bir rol oynamıştır. Kültürel mirasın korunması, iklim değişikliği ve sürdürülebilir koruma konularında birçok Avrupa Birliği projesine liderlik etmekte ve özellikle sivil paydaşlar ile silahlı kuvvetlerin kültürel mirasın korunmasında nasıl işbirliği yaptıkları konusunda ulusal ve uluslararası düzeyde ders vermektedir. İngilizce ve İzlandacayı akıcı bir şekilde konuşmakta, ayrıca Fransızca ve İtalyanca bilmektedir.

Berra KIZILYAZI
Berra KIZILYAZI
Kapadokya Üniversitesi İngilizce Mütercim ve Tercümanlık / Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (Çift Anadal)