Musul Operasyonu

Paylaş

Aylardır sıcak tartışmalara neden olan Musul operasyonu 17 Ekim  günü sabahın erken  saatlerinde Irak Başbakanı Haydar el-İbadi tarafından başladığı ilan edildi. Musul hangi güçlerin katılımıyla kontrol edileceği meselesi üzerinde en fazla durulan husus olmuştur. Bu konuyu el-İbadi yaptığı Musul harekâtının başlama konuşmasında kimlerin operasyona katılacağını açıklayarak tartışmalara son vermeye çalışmıştır, böylece el-İbadi’nin açıklamalarına göre Musul’un merkezine sadece iki tarafın gireceğine vurgu yapmıştır.  Bunlardan ilki Irak  Ordusu Birlikleridir. Bu birliklerin yüzde seksenine yakını Şiilerden oluşmaktadır, kalan bölümü ise Sünni ve diğer oluşumlardan teşkil edilmiştir. Ordu birlikleri düzenli ve belli bir seviyeye kadar disiplinlidir. Bu bakımdan diğer Şii milislerine göre halka daha az zararı dokunmuştur.Musul merkezine girilmesine izin verilen bir diğer askeri birim Irak Federal Polisi birimleridir. Bu birimler tamamen Şii milislerin kontrolündedir ve çok şaibeli bir  geçmişe sahiptir. Felluce, Diyale ve Anbar operasyonları sırasında bu polis birimlerine Haşdi Şabi militanları sızarak mezhepsel temellere dayalı çok sayıda katliamlar gerçekleştirdiler. Musul merkezine girişlerine izin verilen bu birimlerin, daha önce diğer bölgelerde gerçekleştirdikleri katliamlara benzer eylemlerde bulunmaları beklenmektedir.

Peşmergenin kontrolü altında bulunan ve Gazır ismiyle bilinen koldan, el-İbadi’nin  onay vermesiyle IŞİD mevkilerini karadan top ve ağır silahlar kullanarak taarruza geçmişti. Sabah saatlerinde Peşmerge güçleri Hamdaniye bölgesinde 7 köyü IŞİD’ten  temizleyebildi. Tabi Peşmerge güçlerine bu taarruzda havadan destek ise devamlı şekilde koalisyon güçlerine ait uçaklar tarafından sağlanmıştır. Böylece Peşmerge güçleri Musul merkezine 7 kilometre  uzaklıkta  mevzilenmeye başladılar. Peşmerge biraz daha ilerleyip Irak ordusu birliklerine yol vererek Musul merkezine girmesine izin verip destekleyecekti. Çünkü Irak hükümeti – ABD ve koalisyon güçleri ile Kürdistan yerel hükümeti arasında yapılan anlaşmaya göre Peşmerge Musul’un girişine kadar gelip Irak ordusuna destek olacaktı. Peşmerge Bağdat ve ABD güçleri komutanlığının onayı olmadan kendisi için belirlenen çizgiyi aşmayacaktı. Ama eğer Irak ordusu Musul merkezine girmesinin ardından Peşmerge güçlerine ihtiyaç duyduğu takdirde peşmerge güçleri ona hemen bu desteği sağlamak için hazır durumda  bekletilecekti.

Diğer taraftan Haşdi Şabi milis güçleri de Gayyara ve diğer kollardan Peşmerge ile eş zamanlı olarak taarruza geçmiştir. Bu güçlerin de Peşmerge gibi Musul’un merkezine girişleri yasaklanmıştır. Bugün sabah erken saatlerinde yayınlanan bazı video görüntülerinde Haşdi Şabi milis güçler, Musul’da IŞİD mevzilerini bombalamaya başlarken her zamanki gibi mezhepsel söylem ve sloganlar atarak başlamışlardır. Ayrıca bu güçlerin Musul’a federal polis kılığında sızabilme imkanları bulunmaktadır. Bunlar Musul’a sızarlarsa orada kesinlikle Sünni sivil halkı IŞİD’e bağlı olma bahaneleriyle hedef alıp  öldüreceklerdir. Zaten Musul operasyonun başlamasından önce de birçok Şii din adamı ve Haşdi Şabi komutanları Musul’a intikam almak için gideceklerini alenen açıklamışlardır. Türkiye ve diğer Arap ülkelerin endişeleri bu konuda yerindedir. Çünkü Haşdi Şabi milisleri intikam, öç alma ve mezhepsel temellere dayalı kurulan bir silahlı gruptur.

Buna karşı IŞİD militanları kendilerini savunmak için farklı yöntemler kullanmaya başlamışlardır. Bu yöntemlerin başında Musul etrafında hendek kazarak bu hendekleri ham petrol ile araba tekerlikleriyle doldurup ardından bunları yakmaya başlamışlardır. IŞİD bu yöntemi Musul’un farklı savunma hatlarında uygulamaya başlamıştır. Aslında IŞİD’in bu savunma yöntemine başvurmasıyla iki hedefin gerçekleştirilmesi istenmiştir. Birincisi; IŞİD militanlarını hava saldırılarından korumaktır. Fakat IŞİD’in bu yöntemi çok ilkeldir. Çünkü bugün gelinen teknolojik gelişmeler sayesinde hedeflerin uçaklar tarafından bombalanmasında ileri derecede teknolojik imkanlar kullanılmaktadır. Kötü hava şartlarında bile ve göklerde yakılan ham petrol ve tekerliklerin oluşturduğu sis ve dumanlar koalisyon güçlerine bağlı uçakların hedeflerinin şaşırtmasına hiçbir şekilde neden olamaz. Bu yöntemi Irak, İkinci Körfez Savaşı sırasında koalisyon güçlerine karşı kullanmış fakat herhangi bir şekilde olumlu bir sonuç elde edememiştir. IŞİD’in bu yöntemle hedeflediği ikinci husus ise farklı kollardan başlatılan kara saldırılarını engellemek veya durdurmaktır. Aslında bu amaç birinci amaca göre daha mantıklıdır. Çünkü havanın siyah sisle kaplanması kara harekâtını en azından yavaşlatabilir. Bu da savaş sırasında IŞİD militanlarına zaman kazandırır. IŞİD’in bu amacına ulaşmada ne kadar başarılı olabileceği  sorusu ise önümüzdeki günlerde daha  çok netlik kazanacaktır.

IŞİD’in elinde daha önce diğer illerde kullandığı başka yöntemleri de bulunmaktadır. Bombalı araçlarla karşı tarafa intihar eylemleri gerçekleştirmeye devam edeceği tahmin edilmektedir. Bunun yanında bazen etkisiz hale getirilen ve hurdaya dönüşen araçlara da bomba yerleştirerek daha sonradan patlatılmaya hazır hale getirmektedir.. IŞİD’in sıklıkla kullandığı bir diğer yöntem ise bazı bölgelerden geri çekilerek sonradan o bölgeyi kuşatıp ani vuruşlar yapma yöntemidir. Bu Iraklı güçlerin karşılaşabileceği tehlikeli durumlardan bir başkasıdır. Terk edilen bölgelere bomba döşemek IŞİD’in karşı tarafa kullanabileceği en etkili yöntemlerindendir. IŞİD’in bu savunma yöntemi Iraklı güçlerin ilerlemesindeki en büyük sorun ve engeli teşkil etmektedir. Örneğin Anbar’a giren Irak ordusu günümüze kadar IŞİD’in döşediği bombaları temizlemekle uğraşmaktadır. IŞİD, bu yöntemi Musul’da da kullanacağı öngörülmektedir.

Irak Hükümeti ve operasyona katılan diğer gruplar, Musul halkının evlerini terk edip dışarı çıkmamalarını yaptıkları açıklamalar aracılığıyla Musul halkına iletmeye çalışmışlardır. Musul halkı evlerini terk etmeleri durumunda saldıran güçlerin işini daha da zor hale getirecektir. Ayrıca eğer çok sayıda insan evlerinden ve yurtlarından olurlarsa bunlara uygun şartları içeren yer bulunması da oldukça  zordur. Her ne kadar Irak hükümeti ile Kürdistan yerel hükümeti bu konuda bazı hazırlıkların alındığını ilan etseler de eğer sivil halkın göçü büyük rakamlara varırsa o zaman bir insani felaketin yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Ayrıca göç edenlerin arasına çok sayıda IŞİD militanının da sızabilme ihtimali  tarafları tedirgin eden hususlardan bir diğeridir. Türkiye’nin Musul operasyonuna karşı endişe duymasının bir diğer nedeni de budur. Çünkü Türkiye zaten Suriyeli ve Iraklı çok sayıda mülteci barındırmaktadır ve Avrupa ülkeleri Türkiye’ye bu konuda hiçbir şekilde yardımda bulunmamaktadır. Musul’dan göç edenlerin büyük bir bölümünün Türkiye’ye sığınacağı aşikârdır. Türkiye de bunları almak zorunda kalacaktır. Bu da Türkiye üzerinde oluşan yükü daha da ağırlaştıracaktır.

Musul operasyonu hakkında yapılan açıklamalar ve yaşanan gelişmeler ışığında operasyonun kısa sürede sona ereceği öngörülmemektedir. Bu çerçevede Musul operasyonun başlamasının ardından ABD Savunma Bakanı Ashton Carter, Musul operasyonunun zor bir operasyon olacağının altını çizmiştir. Carter’in açıklamasından anlaşıldığı gibi başlatılan operasyonun öyle bir iki gün içerisinde tamamlanmayacağını ima etmiştir. Diğer yandan Obama’nın IŞİD’le Mücadele Küresel Koalisyonu özel temsilcisi Brett McGurk operasyonun başlamasının ardından attığı tweet’le Musul operasyonunu tarihi bir operasyon olarak nitelendirmiştir. Bu da Musul operasyonunun ABD için ne kadar önem taşıdığını ve böyle kolayca sona erecek bir operasyon türü olmadığına işaret etmektedir.

Sonuç itibarıyla Sünnilerin en büyük şehri konumunda olan Musul’un alt yapısı tamamen yok edilmeye çalışılıyor. Bu ilin zaten çok önemli tarihi mekânları terör örgütü IŞİD tarafından yok edilmiştir. Ayrıca Musul’un simgesi haline gelen Hz. Yunus, Hz. Şiit peygamberlerin türbe ve makamları yerle bir edilmiştir. Irak’ta ve bir dönemler Ortadoğu’da önemli üniversiteler arasında yer alan Musul Üniversitesi’nin kütüphaneleri ve kampusü terör örgütü IŞİD tarafından yok edilip büyük zararlara uğratılmıştır. Bu önemli üniversitenin bazı bölümlerini kapatıp kalan bölümlerin müfredatında değişiklik yapılmış ve çok sayıda öğretim üyesi öldürülmüştür. Kısacası kadim Musul şehrinin tarihi yok edilmiştir. Felaket bununla da yetmeyecek ve Musul’da sağlam kalan diğer eserler ve stratejik bölgeler de Musul’u kontrol operasyonunda bir bölümü koalisyona bağlı hava güçleri tarafından bugüne kadar gerçekleştirilen hava saldırıları sonucunda yok edilmiş ve kalan diğer bölüm de bugünden itibaren başlayan hava saldırıları sonucunda yok edilecektir. Örneğin bugün Dicle Nehri üzerinde olan Hürriyet Köprüsü hava saldırısı sonucu yerle bir edilmiştir. Musul, dört bir taraftan bombalanmaya başlanmıştır. Musul merkezine çok sayıda roket ve top atışları gerçekleştirilmektedir. Sonuçta Musul’un da diğer Sünni iller gibi alt yapısı tamamen yok edilecektir. el-İbadi, Musul operasyonu’nun başladığını ilan ettiği halka seslenişinde Musul’un yeniden inşası için devletin bütün imkanlarını seferber edeceğini duyurmuştur. Fakat el-İbadi’nin bu sözünde fazla ciddi olmadığı açıktır. Çünkü şimdiye kadar IŞİD’ten temizlenen diğer Sünni illerde alt yapının ciddi zarara uğramasına rağmen Irak hükümeti bu bölgelerde herhangi bir şekilde yeniden inşa faaliyetlerinde bulunmamıştır. Musul için de aynı tutum söz konusudur. Musul’un tekrar eski günlerine kavuşması hiç de kolay olmayan bir sürecin başlangıcına işaret etmektedir. Böylece Musul kontrol edilse dahi harabeye dönüşmüş bir il olarak Irak hükümetinin kontrolüne geçecektir. Ama asıl sıkıntılar Musul’un kontrol etmesinin ardından başlayan süreçle başlayacaktır. Musul’un kontrol edilmesi sonrası süreç Irak’ta dengelerin değişimini beraberinde getirecektir. Ayrıca Musul, Suriye’de yaşananları da doğrudan etkileme potansiyeline sahiptir. Çünkü artık Musul üzerinden Suriye’ye müdahale etme yolları açılacaktır. Özetle Musul’un kontrolünün ardından küresel ve bölgesel aktörler ciddi çıkar çatışmasına gireceklerdir. Çünkü bu aktörler Musul üzerinden bir yandan Irak’taki gelişmeleri etkilemeye çalışacaklar, diğer yandan da Suriye’deki olayların gidişatını kendi çıkarlarına göre şekillendirmeye çalışacaklardır. Böylece bölge Musul’un kontrol edilmesinden sonraki süreçte zor günlere gebedir.

Dr. Muwafaq Adil OMAR
Dr. Muwafaq Adil OMAR
Lisans (2005) ve Yüksek lisans ( 2008) eğitimini ‘Saddam Sonrası Irak’ta Şiilerin Yeni Konumları ve Körfez Ülkeleri Üzerindeki Olası Siyasal Etkileri’ başlıklı tezi vererek Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamlayan Muwafaq Adil OMAR doktora programına Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası ana bilim dalında Doktora öğrencisi olarak halen devam etmektedir. Orta Doğu, Irak, Suriye, İran, Türkiye, Arap ülkeler ve Demokratikleşme üzerinde çalışmakta ve Arapça, Türkçe, Sorani Kürtçesi ile İngilizce dillerini bilmektedir. 2010-2012 yılları arasında Irak’ın Erbil kentinde bulunan Selahaddin Üniversitesi, Hukuk ve Siyaset Bilgiler fakültesinde öğretim görevlisi olarak Siyaset bilimler bölümünde; uluslararası teoriler, uluslararası ilişkilere giriş, siyaset bilimine giriş, siyasi tarih, siyasal sistemler ve hukuka giriş derslerini vermiştir.

Benzer İçerikler