Ne Batı’nın BOP’u Ne de Rusya’nın Yeni Avrasya’sı: Hedef, Türkiye Devletler Birliği

Paylaş

Türkiye’nin geçtiğimiz günlerde bölücü terör örgütü PKK/PYD/YPG/SDG’ye yönelik Irak’taki Sincar ve Suriye’deki Karaçok bölgesine düzenlediği hava operasyonları, uluslarararası düzeyde BOP işbirliklerinin ciddi tepkisine yol açmıştı. Uluslararası hukuk çerçevesinde bakılacak olursa; BM şartının 2/4. Maddesi, terör tehdidini ortadan kaldırmak için başka bir ülkede sınırlı ve geçici kullanımını ihlal saymaz. Bunun için meşru müdaafa gerekçesine de ihtiyaç yoktur. Çünkü bu operasyonlar ilgili ülkenin egemenliğine dönük bir eylem olarak görülmez. Buna karşın ABD, Türkiye’nin koalisyon güçlerini operasyondan önce olmak kaydıyla fakat örgüte yeterli kaçma süresi imkan vermeyecek kadar kısa süre bilgilendirmesini sert dille eleştirmiştir. Ardından operasyon bölgesinde örgüt elebaşlarıyla kolkola görüntü vermiştir. Daha sonra ulaşılan bilgilere göre ABD, Türkiye’nin iki saat öncesinden verdiği operasyon bilgisini yirmiyedi dakika sonra PKK elebaşlarına iletmiş ve birçok terör örgütü mensubunu saldırılardan kurtarmıştır.[1] Türkiye Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelik bu konuyla ilgili olarak; “Türkiye bir NATO ülkesi olarak bir terör örgütünün kampını vurmuştur. Bir diğer NATO ülkesi de gidip o kampı ziyaret etmiştir. Asıl endişe edilmesi gereken durum budur.” sözlerini kaydetmiştir.

Benzer şekilde Rusya’dan saldırılar kabul edilemez açıklaması gelmiştir. Kendi ülkesinde egemenliğini kaybeden ve topraklarına yönelen muhtemel “yeni büyük güçten” endişe eden Irak Başbakanı Haydar el İbadi ise, “Türkiye’nin Irak’ı hedef alan saldırısının hiçbir gerekçesi yok.” açıklaması yapmıştır. Devrim ihracı politikalarıyla on yıllardır bölgeyi kasıp kavuran İran, Türkiye’nin bölgeyi istikrarsızlaştıracak yeni eylemlerde bulunmamasını ve kendilerinin saygı göstermediği Irak’ın egemenliğine saygı göstermesini istemiştir.

Özetle, Batı’nın BOP’daki ısrarı ve Rusya’nın yeni Avrasya girişimleri, Türkiye’yi eksen kaymasından çok yeni eksen oluşturmaya yönelik girişimlere sevk ediyor.

Nitekim, 8-9 Haziran tarihlerinde Astana’da gerçekleştirilecek ŞİÖ Liderler Zirvesi’nde Hindistan ve Pakistan’ın tam üyeliğe kabul edilmesi planlanıyor. Rusya’nın yeni büyük Avrasya girişimi, daha sonra bu çembere İran’ı dahil etmeyi öngörüyor. 2016 yılında Taşkent’teki ŞİÖ Zirvesi’nde konuşan Rusya Devlet Başkanı Vlademir Putin, İran’ın ŞİÖ’ye üyelik başvurusunun olumlu değerlendirilmesi için hiçbir engelin kalmadığını belirtmiştir. Geçtiğimiz günlerde ise Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, İran’ın ŞİÖ’ye tam üye olmaya hazır olduğunu ve katılımına ilişkin müzakerelerin yaz aylarında yapılacağını açıklamıştır. Putin’in hedefi, genişletilmiş ŞİÖ ve BDT ülkeleriyle beraber İpek Yolu Ekonomik Kuşağı’nda büyük Avrasya ortaklığını kurmaktır.

ŞİÖ’ye gözlemci statüsündeki İran, ŞİÖ’nün diyalog ortağı olan Türkiye’ye kıyasla tam üyeliğe daha yakın durumdadır. Rusya önceliğini İran’a vermektedir. Fakat Rusya, Türkiye’yi NATO ile genişletilmiş Avrasya projesi arasında tercihe zorlamaktan da geri kalmamaktadır. Ayrıca Rusya, bunu yaparken Ortadoğu’da PKK/PYD/YPG terör örgütü ile işbirliği yaparak Türkiye ile ters düşmekten de çekinmemektedir. Bu durum, Rusya’nın vazgeçilmez stratejik ortaklığını yalnızca İran ile kurulabileceğini göstermektedir. ABD Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Richard Haars ise: “Türkiye’nin Suriye’de Kürtlere karşı uyguladığı askeri harekatlar, Türkiye’nin Amerika’nın belki müttefiki olabileceğini ama asla ortağı olamayacağını gösterir nitelikte. ABD’nin politikasını, stratejik olarak tekrar değerlendirmenin zamanıdır.” sözlerini sarfetmiştir. Türkiye’nin ABD ile Rusya arasında sıkışıp kaldığına yönelik yorumlar medyada sıkça dile getirilmektedir. Türkiye’nin dış politikadaki tercihlerinin sıkça sorgulandığı bir dönemde yeni çıkış yolu,  bağımsız “Türkiye Devletler Birliği’ni inşa etmek” olacaktır.  “Türk” yerine “Türkiye” tabirinin kullanılmasındaki maksat: daha sonra Türk-İslam birliğini inşa etmeyi amaçlayan yeni büyük Türkiye’ye dikkat çekmektir. Bu noktada Türkiye Devletler Birliği, Türkiye’nin 2071 projesinin önemli bir sacayağını oluşturacaktır.

SSCB’nin dağılmasından sonra Orta Asya’daki güç boşluğu ABD’nin de telkinleriyle Türkiye tarafından doldurulmaya çalışılmıştır.  1990’lı yılların başında başlatılan ve Rusya’dan duyulan çekince sebebiyle “Türkçe Konuşan Devletler Zirvesi” adı altında gerçekleştirilen toplantılar, 2009 yılında imzalanan ve 2010 yılında İstanbul Bildirisiyle yürürlüğe giren “Türk Konseyi” veya “Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi” (TDİK) ile somut bir hal almıştır. Türkiye’nin asıl uyanışını gerçekleştirdiği 15 Temmuz (Başarısız darbe girişimi) sonrası Türkiye’ye ilk resmi ziyaret Kazakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev tarafından gerçekleştirilmiştir. Nazarbayev “Türkiye’nin düşmanı bizim de düşmanımızdır.” sözleriyle iki ülke arasındaki stratejik ortaklığa bir kez daha dikkat çekmiştir. 25-26 Nisan 2017 tarihlerinde Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Özbekistan’a resmi bir ziyaret gerçekleştirmiş ve iki ülke arasında 2017-2018 yıllarını kapsayan iş birliği programı imzalanmıştır.

Türkiye, henüz kısıtlı ve düşük düzeyde gerçekleşse de Orta Asya’da “Türkiye Devletler Birliği”ni oluşturmaya yönelik yeni işbirliği ve entegrasyon sürecini başlatmalıdır. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın ABD’den önce Hindistan, Çin ve Rusya’ya gerçekleştireceği ziyaretler, Türkiye’nin ne Batı’yla ne de Rusya’nın genişletilmiş Avrasyasıyla tam entegrasyonu amaçladığını gösteriyor. Yeni denge unsuru Türkiye, Türk-İslam ekseninin inşası için küresel düzeyde denklem bozucu bir rol oynuyor. Türkiye, 2071 projesi için Türk ve İslam dünyasında yeni cazibe merkezi olmaya çalışıyor. Bunun yolu ise kılıcı kınından çıkarmaktan geçiyor..[2]


[1] İnternet: Türkiye vuracak kaçın. Web: http://www.yenisafak.com/gundem/turkiye-vuracak-kacin-2650524 adresinden 28 Nisan 2017 tarihinde alınmıştır.

[2] II.Mahmut’un sözüne atıf yapılmıştır.

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.

Benzer İçerikler