Pakistan’ın Güvenlik Politikalarında ABD’nin Artan Rolü

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Afganistan’dan çekilmesinin ardından söz konusu ülkedeki güç boşluğundan çeşitli terör örgütlerinin istifade ettiği bilinmektedir. Mevzubahis örgütler arasında terör örgütü Tehrik-i Taliban Pakistan (TTP) ve ayrılıkçı Beluç gruplar yer almaktadır. Haliyle bu durum, Pakistan’ın güvenlik temelli endişelerinin artmasına sebebiyet vermiştir. Özellikle de 2022 yılının Kasım ayında terör örgütü TTP’nin İslamabad yönetimiyle imzaladığı ateşkes anlaşmasından çekilmesi ve birtakım saldırılarda bulunması, Pakistan’ın güvenlik kaygılarını derinleştirmiştir. Bu ortamda ABD, Pakistan’ın güvenlik politikalarında ön plana çıkan bir partner olarak dikkat çekmektedir.

Esasen Washington’un bu konumlanışı, önceki Pakistan Başbakanı İmran Han’ın devrilmesinin ardından Şahbaz Şerif liderliğindeki İslamabad yönetiminin güç merkezleri arasındaki dengeleri gözeten çok yönlü ve çok boyutlu dış politika anlayışının ABD tarafından memnuniyetle karşılandığını gözler önüne sermektedir.

Bu noktada Pakistan’ın ekonomik sorunları aşmak ve istikrarsızlıklarla anılan bir coğrafyada kendi ulusal güvenliğini temin etmek maksadıyla tek taraflı bağımlılık yaratacak ilişkilerden sakındığı vurgulanmalıdır. Bu yüzden de İslamabad, bir yandan Pekin’le münasebetlerini sürdürmek isteyerek Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nun (CPEC) hayata geçirilmesi için gayret sarf ederken; diğer taraftan da Batı’yla olan ilişkilerini restore etmeye dönük adımlar atmaktadır.

ABD ise üç nedenden ötürü Pakistan’la olan münasebetlerini geliştirmeye çalışmaktadır. Bunlardan ilki, Pakistan’ın Çin’den bir nebze de olsa uzaklaşması ve böylelikle Pekin yönetimine karşı uyguladığı çevreleme stratejisinin genişletilmesidir. Ancak İslamabad’ın Çin karşıtı stratejisinin bir parçası olmayı kabullenmeyeceği ve Beyaz Saray’ın yönlendirilmelerine göre hareket etmeyeceği düşünülmektedir.

İkinci olarak Washington yönetimi, “Özgür ve Açık Hint-Pasifik Stratejisi”nde kritik bir rol atfettiği Hindistan’ın Rusya’yla olan münasebetlerinden rahatsızlık duymaktadır. Bu anlamda Beyaz Saray, Pakistan’la ilişkilerin gelişmesini, Hindistan’a yönelik bir mesaj olarak kullanmaya çalışmakta ve “Güney Asya’daki tek ortağım sen değilsin.” demenin yollarını aramaktadır. Böylece Yeni Delhi’nin dış politika yönelimlerini ABD eksenli bir siyaseti içselleştirecek biçimde dönüştürmeye çalışmaktadır. Fakat Hindistan’ın dış politikasındaki “bağlantısızlık” geleneği ve küresel güç vizyonu göz önünde bulundurulduğunda, ABD’nin Hindistan’dan da tam anlamıyla istediğini alacağını söylemek mümkün değildir.

Yani gerek Pakistan gerekse de Hindistan, bir küresel gücün tahakkümünü istememekte; bilakis ABD’yle olan ilişkilerini dengeye dayalı çok yönlü ve çok boyutlu politikalarının bir parçası olarak görmektedir. Bir diğer ifadeyle, her iki aktör açısından da öncelik, kendi ulusal çıkarlarıdır.

Üçüncüsü, ABD’nin Pakistan’la ilişkiler vesilesiyle 31 Ağustos 2021 tarihinde çekildiği Afganistan’daki etkisini sürdürme çabasıdır. Zira ABD, söz konusu ülkeden çekilmiş olmasına rağmen hem Afganistan’ın dünyanın kalpgâhında yer almasından ötürü rakiplerinin buradaki nüfuzunun artmasını önlemeyi önemsemekte hem de terörle mücadele iddiası bağlamında Afganistan’daki etkisini sürdürmek gerektiğine inanmaktadır. Bu sebeple de Washington açısından Pakistan hava sahasının kullanılması yoluyla gerçekleştirilen gözlem ve keşif uçuşları son derece mühimdir. Aynı zamanda Pakistan hava sahasının kullanılması vesilesiyle ABD, insansız hava araçları (İHA) aracılığıyla terörle mücadele operasyonları da ifa etmektedir. Bunun en somut örneği ise terör örgütü El Kaide’nin lider Eymen el-Zevahiri’nin etkisiz hale getirilmesi hadisesidir.

Anlaşılacağı üzere Pakistan; ulusal egemenliğini, toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını güçlendirmek maksadıyla uyguladığı çok yönlü dış politika kapsamında ABD’yle ilişkilerini geliştirmek isterken; Washington yönetimi de Çin’in sınırlandırılması, Hindistan’a birtakım mesajlar verilmesi ve Afganistan’daki istihbari ve operasyonel etkisinin sürdürülebilmesi için İslamabad’la olan ilişkilerini önemsemektedir. Bu da taraflar arasında karşılıklı olarak kazan-kazan mantığıyla şekillenen bir ilişki biçiminin oluşmasına kapı aralamaktadır. Bahsi geçen ilişkilere güvenlik politikalarının da dahil olduğunu ifade etmek mümkündür.

Belirtildiği üzere ABD, Pakistan hava sahasını kullanarak terörle mücadele stratejisini yürütürken; bu operasyonlar sırasında TTP terör örgütünü de hedef almaktadır. Nitekim örgütün çok sayıda yöneticisi, ABD tarafından düzenlenen İHA saldırılarıyla öldürülmüştür. Zevahiri’nin öldürülmesinden sonra da ABD’nin düzenlediği İHA saldırılarında TTP üyesi teröristlerin etkisiz hale getirildiği bilinmektedir. Bunu ABD’nin Pakistan’a hava sahasını kullanma izni vermesinden ötürü duyduğu minnettarlığın bir yansıması olarak yorumlamak yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla iki tarafın da çıkarına uygun bir ilişki biçiminden bahsedilebilir.

Son dönemde ise Washington’dan gelen mesajlar, taraflar arasındaki güvenlik temelli işbirliğinin daha ileri seviyelere taşınacağına işaret etmesi bakımından büyük ehemmiyet arz etmektedir. Çünkü Washington yönetimi, ABD’nin terörle mücadelede Pakistan’la güçlü bir ortaklık kurmaya çalıştığını ve ayrım gözetmeksizin tüm terörist gruplara karşı sürekli eylem beklediğini duyurmuştur. ABD, bu beklentisini de terör örgütü TTP’nin saldırılarındaki artışla gerekçelendirmiştir.[1]

Bahsi geçen açıklamadan kısa bir süre sonra ise Washington’dan çok daha somut ve net bir ifade gelmiştir. 3 Ocak 2022 tarihinde konuşan ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, Pakistan’ın kendisini teröre karşı savunma hakkının bulunduğunu ve Pakistan halkının terör saldırılarından zarar gördüğünü dile getirmiştir.[2]  Bu kapsamda ABD, Pakistan sınırındaki güvenlik tedbirlerini arttıracağına dair taahhütte de bulunmuştur.[3] Kuşkusuz söz konusu durum, ABD’nin Pakistan hava sahasını kullanmaya devam edeceği ve buna karşılık TTP terör örgütüne yönelik İHA saldırılarını arttıracağı anlamına gelmektedir.

Sonuç olarak Pakistan, dengeye dayalı çok yönlü ve çok boyutlu dış politika anlayışının bir parçası olarak ABD’yle ilişkilerini geliştirirken; Washington yönetimi de Çin’in çevrelenmesi, Hindistan’a birtakım mesajlar verilmesi ve Afganistan’daki etkinliğin sürdürülmesi maksadıyla İslamabad’la olan münasebetlerine önem vermektedir. Bu durum, taraflar arasındaki ilişkilerin güvenlik boyutunda da gelişmesine kapı aralamaktadır. Aynı zamanda ABD’nin Pakistan’ın ulusal güvenliğine dikkat çeken açıklamaları, İslamabad’ın Batı yöneliminin Washington tarafından memnuniyetle karşılandığını ortaya koyması bakımından dikkate değerdir.


[1] “US Pledges to Improve Security across the Pakistan-Afghanistan border”, Khaama Press, https://www.khaama.com/the-usa-pledges-to-improve-security-across-the-pakistan-afghanistan-border/, (Erişim Tarihi: 05.01.2023).

[2] “Pakistan Has Right to Defend Itself from Terrorism”, Ary News, https://arynews.tv/pakistan-has-right-to-defend-itself-from-terrorism/, (Erişim Tarihi: 04.01.2023).

[3] Aynı yer.

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.

Benzer İçerikler