Pakistan’ın Yeni Dış Politikasında Rusya ve Çin

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Devletlerin dış politikalarını ve karar alma süreçlerini incelerken belirli ideolojik, kültürel ve tarihsel faktörlerin etkili olduğunu görürüz. Bu anlamda Pakistan dış politikasının tarihsel izlenimi, ideolojik yönelimi ve kimliksel yapısına bakıldığında, onun uluslararası sistemde tek bir eksene bağlı kalamayacağı anlaşılmaktadır. Tarihsel olarak Pakistan, İngiliz öncülüğünde 1955 yılında kurulan Bağdat Paktı’nda yer alması ve devamında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) liderliğindeki Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’yle (NATO) işbirliği yapması nedeniyle Batı’nın yörüngesinde bir eksen ülkesi olarak nitelendirilmiştir. İdeolojik açıdan ise İslami kimliği, onu Suudi Arabistan başta olmak üzere Arap ülkelerine ve Türkiye’yle yakın işbirliğine sevk etmiştir.

Devlet yönetimi bakımından ele alındığında Pakistan, İslami karakterini korumakla birlikte Batı merkezli bir bürokratik yönetim modeline ayak uydurmuş ve dış politikada İslam Dünyası-Batı eğilimli bir çizgi izlemeye başlamıştır. Ancak Çin’in Kuşak-Yol Projesi’ne dahil olmasıyla birlikte Pakistan’ın dış politikada bir eksen kayması yaşamaya başladığı ileri sürülmüştür. Bunu jeopolitik gerekçelere oturtmak da mümkündür. Hindistan’a karşı onu dengelemek için Çin’le işbirliği yapmak Pakistan’ın çıkarına olmuştur. Ekonomik faydaların yanı sıra Pakistan, Çin’in en büyük silah müşterisi haline gelmiştir. Jeopolitik açıdan Hindistan, ABD’den destek alırken; Pakistan, buna karşılık Çin dengesini oluşturmuştur. Bu yüzden ABD, İngiltere, Rusya ve Çin’in Pakistan-Hindistan eksenindeki güç mücadelesinde dengeleri bozacak hamlelerin başlangıcı; Pakistan’ın Çin’e yakınlaşması olmuştur.

Pakistan dış politikasında bir diğer kırılma noktası, Taliban’ın Afganistan’da iktidarı ele geçirmesidir. ABD, bunun sorumlusu olarak Pakistan’ı gördüğü için ona olan desteğini geri çekmiştir. Böylelikle Pakistan’ın dış politikada izleyebileceği birkaç seçenek ortaya çıkmıştır. Birincisi, ABD eksenine geri dönmektir. İkincisi, tamamen Çin’e yönelmektir. Üçüncüsü, İngiltere’den destek almaktır. Dördüncüsü ve son çare ise Rusya’yla yakınlaşmaktır. Pakistan bunların hepsini denemiştir. Önce, ABD’yle arasını düzeltmeye çalışmıştır. Hatta İslamabad, Washington’u yeniden kazanmak için Pekin’den vazgeçebileceğini bile Amerikalı yetkililere iletmiştir.[1] Daha sonra İngiltere’yle iletişime geçmek istemiştir. Ancak bu süreçte Pakistan Başbakanı İmran Han, Moskova’yı ziyaret ederek Rusya’yla yakınlaşabileceğini göstermiştir. Bu noktada Pakistan’ın Rusya’yla yakınlaşma çabası, bir başka kırılma noktası olmuştur. Çünkü Rusya, İngiltere’nin en büyük rakiplerindendir ve Han, Moskova ziyareti sonrasında İngiltere’yi de kaybetmiştir. Sonuç olarak Pakistan’ın elinde Rusya ve Çin seçenekleri dışında bir şey kalmamıştır.

Dış politikadaki bu arayışların iç politikada da yansıması olmuştur. Bu anlamda Pakistan Ordusu, ülkenin ulusal çıkarlarını ve dış politikadaki geleneksel Batı çizgisini korumak için harekete geçmiştir. Ordu, Han üzerinde baskı kurmaya başlamış, Hükümet’in koalisyon ortaklarının muhalefet saflarına geçmesini sağlamış ve nihayetinde demokratik bir yöntemle, hükümetin devrilmesi gerçekleşmiştir. Burada Han, ABD’nin ülkenin iç meselelerine karıştığını iddia etmiştir. Yani bu gelişmeleri yabancı güçlere bağlamıştır.

Esasında Pakistan’da yaşananlar hem dış hem iç politik faktörlerle ilgilidir. Kısacası Hükümet-Ordu ilişkileri kadar her iki grubun dış politik yönelimleri de etkili olmuştur. Örneğin Pakistan’ın yeni Başbakanı Şahbaz Şerif’in Ordu’yla ilişkilerinin iyi olduğu bilinmektedir. Hükümet-Ordu uyumu yakalandığı için Pakistan, dış politikada yeniden ideolojik, kimliksel ve tarihsel çizgisine geri dönebilir. Bu ise ABD ve İngiltere’yle ilişkilerin restore edilmesi, Çin’le münasebetlerde ekonomik çıkarların korunması ve Rusya’yla yakınlaşmaktan vazgeçilmesidir. Dış politikanın yeniden dengelenmesi (re-balancing), Batı için yeterli olmayacaktır. Aynı zamanda Batılı güçler, yeni Pakistan Hükümeti’nden Ukrayna Savaşı’yla ilgili Rusya’ya karşı sert bir tavır almasını isteyeceklerdir. Şerif Hükümeti, yeni dönemde Çin’le ilişkilerdeki ekonomik çıkarların korunacağına dair mesajlar vermiştir. Bunun dışında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Şerif’e tebrik mesajı göndermiş ve ikili ilişkilerin gelişmesi temennisinde bulunmuştur.

Hatırlatmak gerekirse Rusya, ABD’nin Han’ı Moskova ziyareti nedeniyle cezalandırdığını ve hükümeti devirmeye çalıştığını iddia etmiştir.[2] Yine bu süreçte Pakistan Ordusu, Rusya’nın Ukrayna’daki saldırganlığını kınamıştır.[3] Yani ABD, Han üzerinden yapamadığını, Pakistan Ordusu aracılığıyla yapmıştır. Bir diğer ifadeyle, Han’ın devrilmesinden kısa bir süre önce Ordu, neredeyse yetkiyi kendisi devralmış ve dış politikayla ilgili konuşmaya başlamıştır. Şerif Hükümeti’nin gelmesiyle birlikte Pakistan Ordusu, yeniden eski görev alanına dönecektir.  

Rusya ve Çin’in Pakistan’daki “yeniden hizalanmaya” nasıl tepki vereceği merak edilmektedir. Pakistan Ordusu, “kırmızı çizgisini” belli etmiştir. Anlaşılan o ki “kırmızı çizgi”, kesinlikle Çin’le yakınlaşmak değildir. Çünkü zaten Pakistan Ordusu, Çin’den büyük silah yardımı almaktadır. Burada sınırı aşan çizgi, Rusya’yla yakınlaşmaktır. Bu noktada Pakistan Ordusu’nun hangi eksene daha yakın olduğunu anlaşılabilir. ABD’nin en büyük rakibi Çin’dir. İngiltere’nin en büyük rakibi ise Rusya’dır. 2013 yılından beri Pakistan’ın Çin’le yakınlaşması sorun olmamıştır. Ancak Han’ın Ukrayna Savaşı’nın başladığı dönemde Moskova’yı ziyaret etmesi ciddi bir sorun yaratmıştır. Öyleyse burada sorun çıkartan ABD değil; İngiltere olabilir. Dolayısıyla bundan sonra da Pakistan’ın dış politikasında genel eğilimi İngiltere belirleyecektir, denebilir. Buradan hareketle Çin’le ilişkilerdeki gelişme eğilimi devam ederken; Rusya’yla daha mesafeli biz çizgi benimsenebilir.   

Şerif, şimdiden yapıcı bir dış politika uygulayacağının sinyallerini vermiştir. Pakistan Başbakanı, Hindistan’la ilişkilerin geliştirilmesi için öncelikle Keşmir Meselesi’nin çözülmesi gerektiğini söylemiştir. Bunun yanı sıra Çin’e de ılımlı mesajlar göndermiştir. Ancak Rusya’yla iletişiminde çok daha dikkatli davranacaktır. Zira Pakistan’da yeni yönetimin Ordu’nun çizgisinden çıkması beklenmemelidir. Tüm bu bilgilerden hareketle Pakistan-Afganistan-Hindistan eksenindeki yeni güç dengeleri şu şekilde olabilir:

Birinci senaryoya göre Pakistan, Hindistan’a karşı ılımlı bir siyaset izlemeye çalışacak ve bu durum, Çin-Hindistan-Pakistan yakınlaşmasını beraberinde getirecektir. Buradaki kritik husus; Pakistan’ın Keşmir’de daha fazla gerginlikten yana bir siyaset izlemesi ve Çin’in Keşmir Meselesi’nde Pakistan’a desteğini sürdürmesi olacaktır. Bu durumda Hindistan’la yakınlaşma çabası, “altı boş bir beklentiden” ibaret kalacaktır. Ayrıca Pakistan, ABD’nin güvenini kazanabilmek için komşuları Afganistan ve Hindistan’la ilgili daha fazla kriz çıksın istemeyecektir.

İkinci senaryoya göre Pakistan, Çin’in ekonomik projelerini tamamlamak için harekete geçecek ve bu durum, Çin’le daha fazla işbirliği ve yakınlaşmayı beraberinde getirecektir. Ancak ABD faktörünü göz önünde bulunduran Pakistan, Çin’le bu tür bir ittifak ilişkisi kurmaktan uzak durmayı tercih edebilir.

Üçüncü seçeneğe göre Pakistan, tamamen ABD’nin eksenine girerek Çin’den uzaklaşmaya başlayacaktır. Bunun gerçekleşmesi için ABD’nin Pakistan’a Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nun yerini tutacak bir proje sunması gerekecektir. Aksi halde Çin’in Pakistan’la olan işbirliği kaldığı yerden devam edecektir.

Dördüncü ihtimale göre Pakistan, Rusya’yla işbirliğinin yollarını aramayı sürdürecektir. Bu durumda Şerif Hükümeti’nin uzun ömürlü olması beklenmemektedir. Yani erken seçim ve darbe ihtimalleri konuşulmaya devam edecektir. Bu yüzden kısa ve orta vadede Pakistan’ın Rusya’dan uzak duracağı tahmin edilmektedir.

Sonuçta Pakistan’ın dış politikasında Rusya ve Çin, alternatif eksenler olarak kalmaya devam edecektir. Pakistan, bir eksen ülkesi olmaktan ziyade; çok kutupluluktan yana bir siyaset yürütmeye odaklanacaktır. Halihazırda Pakistan, çok vektörlü bir dış politika uygulamaya başlamıştır. Bundan sonraki adım, çok kutupluluğa geçiş yapmak olacaktır. Pakistan’ın bu geçiş sürecinde Rusya ve Çin’in desteğini alacağı tahmin edilmektedir.  


[1] “Pakistan Falls Back to China After Snubbed by USA, Had Offered to Scrap CPEC with China if US Gives A Similar Deal but Was Refused”, Opindia, https://www.opindia.com/2022/02/pakistan-plays-to-the-chinese-tune-after-being-ignored-by-the-us/, (Erişim Tarihi: 07.04.2022).

[2] “US ‘Punishing’ Pakistan PM Imran Khan for Moscow Visit, Says Russia”, Wio News, https://www.wionews.com/world/us-punishing-pakistan-pm-imran-khan-for-moscow-visit-says-russia-468951, (Erişim Tarihi: 13.04.2022).

[3] “Pakistan Army Chief Blasts Russia’s Aggression Against Ukraine”, VOA News, https://www.voanews.com/a/pakistan-army-chief-blasts-russia-aggression-against-ukraine/6512372.html, (Erişim Tarihi: 13.04.2022).

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.

Benzer İçerikler