Şi Cinping’in 100. Yıl Konuşması Bize Ne Anlatıyor?

Paylaş

Dünyanın en eski medeniyetlerinden biri olan Çin, yaklaşık 4000 yıllık bir geçmişe sahiptir. İmparator Qin Shi Huang’ın Çin tarihindeki ilk merkezi ve çok etnikli feodal devlet olan Qin Hanedanı’nı kurmasından 1912 yılına kadar geçen sürede Çin, birçok Han yönetimi altında idare edilmiştir.

1908 senesinde Aisin-Gioro Puyi’nin ölümünden sonra, Çin’de ihtilal hareketleri başlamıştır. Sun Yat-sen önderliğindeki hareket, 1911 senesinde Qing Hanedanlığı’nın yıkılması, 1912 yılında Çin Cumhuriyeti’nin kurulması ve Sun Yat- Sen’in ilk Cumhurbaşkanı ilan edilmesiyle sonuçlanmıştır.

Tahmin edileceği gibi, Çin Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla Hanlık dönemi kapanmıştır. 1917 yılında ise Rusya Çarlığı’nda gerçekleşen Sosyalist devrim, Çin içinde siyasi bir kırılma yaratmış ve milliyetçiler ile komünistler arasında cereyan eden iç savaşı tetiklemiştir. Bunun neticesinde komünistler iktidar mücadelesini kazanmış ve 1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’ni kurmuşlardır.

Sovyet Devrimi’nden ilham alınarak kurulan Çin Komünist Partisi (ÇKP), 50 kişiyle başlayan yolculuğunu günümüzde 95 milyondan fazla üyeyle dünyanın en büyük parti organizasyonu şeklinde sürdürmektedir. Nitekim 1 Haziran 2021 tarihinde ÇKP’nin kuruluşunun 100. yılı sebebiyle Pekin’de görkemli bir kutlama gerçekleştirilmiştir. Bu kutlama esnasında önemli bir konuşma yapan Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Çin’in hem iç politikasına hem de dış politikasına yönelik kritik açıklamalarda bulunmuştur. Ancak ilk olarak Şi’nin iç ve dış politika yaklaşımına değinilmelidir.

Bilindiği üzere, 2008 yılında yaşanan küresel kriz, Batı’yı ciddi bir şekilde etkilerken; Çin, söz konusu krizden nispeten daha az hasarla çıkmıştır. Kriz sonrasını stratejik fırsat dönemi olarak adlandıran Pekin, refah toplumu ve sosyalist modernizasyonu sağlamak amacıyla hem içte hem de dışta kendi gücünü arttırma politikaları izlemiştir.[1] 2012 yılındaki 18. Parti Kongre’sinde Hu Cintao’dan görevi devralan Şi, Çin tarihinde yeni bir sayfa açmış olup; selefleri tarafından izlenen “niyetini gizle” politikasını terk ederek hem iç hem de dış politikada daha cesur bir stratejiyi benimsemiştir.

Göreve geldiği andan itibaren gücünü arttırmak için konsolidasyona yönelen Şi, ülke içinde yolsuzlukla mücadele hareketi başlatmış ve parti yönetiminden üst düzey isimlerin de dahil olduğu birçok kişiyi tasfiye etmiştir.[2] Halk Kurtuluş Ordusu’nu denetleyen Merkezi Askeri Komisyon’un başına geçerek askeriye üzerindeki denetim ve kontrol yetkisini arttırmıştır. 2018 yılının Mart ayında yapılan kongrede ise Çin Devlet Başkanı’nın görev süresini kısıtlayan yasayı değiştirerek 2022 yılından sonra da seçilebilmesinin önünü açmıştır.

Şi’nin 2012 yılının Kasım ayında Pekin’deki Çin Devrimi Müzesi’ne yaptığı ziyaret sırasında ekonomik, sosyal, bilimsel ve askeri olarak güçlü ve uygar bir Çin hedefini kapsayan “Çin Rüyası” vizyonunu dile getirdiği andan günümüze kadar geçen sürede Çin, hızlı bir büyüme trendi yakalamış ve Amerika Birleşik Devletleri’yle (ABD) birlikte küresel sistemin başat aktörü olarak anılmaya başlamıştır.

Bu sebeple Çin’in uygulayacağı stratejiler ve Şi tarafından verilen mesajlar, Çin’in hedeflerini ve uluslararası dengeleri anlamlandırmak için önemli veriler sağlamaktadır. Dolayısıyla Şi’nin ÇKP’nin 100. kuruluş yılında yaptığı konuşma, küresel sistemin geleceğine, ABD-Çin rekabetine ve Hint-Pasifik bölgesinde artan gerilime yönelik önemli ipuçları barındırmaktadır.

Şi’nin konuşmasının geneline yayılan en önemli vurgu, “Çin Temelli Sosyalizm” söylemidir. ÇKP, Pekin’in hem iç hem de dış politikalarına yön veren orduyu, hukuk sistemini ve buna benzer devlet bürokrasilerini kontrol eden tek güç merkezidir. Bu sebeple Şi, ÇKP’nin varlığını Çin’in varlığıyla eşdeğer görmektedir. Konuşmasında sarf ettiği Sadece sosyalizm Çin’i kurtarabilirdi ve sadece Çin temelli sosyalizm Çin’i kalkındırabilirdi.” sözleri ile “Çin ulusunun 180 yıllık modern tarihi, 100 yıllık ÇKP tarihi ve 70 yıllık Çin Halk Cumhuriyeti tarihi bizlere ÇKP olmasaydı ne yeni Çin’in ne de Çin halkının kalkınmasının olamayacağımı göstermektedir.[3] gibi cümleleri, bu durumun en büyük kanıtı niteliğindedir.

Ayrıca Şi, ülke içindeki herhangi bir çıkar grubunun ve güç merkezinin de ÇKP’yi bölemeyeceğini, 95 milyon parti üyesinin ve 1,4 milyar Çinlinin buna engel olacağını söyleyerek iç politikaya dair mesajlar da vermiştir.

Şi’nin konuşmasında vurguladığı bir başka konu da Çin Halk Kurtuluş Ordusu’dur. Çin’in ekonomik yükselişine paralel olarak kapasitesini artıran ordu, Pekin’in sert gücünü oluşturmaktadır. Bu sebeple Şi, silahlı kuvvetlerin modernizasyonuna önem vermektedir. Zira Şi hem olası sıcak çatışmada hem de caydırıcılık noktasında orduyu her daim güçlü görmek istemektedir. Lakin konuşmasında ifade ettiği “ÇKP, silahlı kuvvetler üzerindeki mutlak liderliğini devam ettirmeli…. Silahlı kuvvetlerin siyasi iradeye bağlılığını arttırmalı.”[4] şeklindeki sözleri dikkatlice irdelenmelidir. Zira Şi, seleflerinin aksine ordu geçmişi olmayan bir liderdir. Çin içinde ÇKP’ye alternatif bir güç oluşturabilecek tek örgütlenme ise silahlı kuvvetlerdir. Bu sebeple ordunun itaatkarlığı noktasında verdiği mesaj stratejik bir anlam taşımaktadır.

Şi’nin altını çizdiği bir başka konu da Tayvan’dır. Bilindiği gibi, Tayvan Sorunu, 1910’lu yıllarda başlayan iç savaştan ve bu savaş sonucu yenilen milliyetçi Çinlilerin Tayvan’a geçmesinden beri sürmektedir. Son yıllarda Çin’in küresel sistemdeki statü arayışı ve tarihten gelen izlerin zihinlerde bıraktığı etki nedeniyle Tayvan, Çin açısından önemli konuların başında gelmektedir.

Konuşmasında Tayvan’dan Çin toprağı olarak bahseden Şi, bu konuya yönelik ayrı bir paragraf açarak hem Pekin’in gelecekteki hedefini hem de uluslararası sistemde izleyeceği politikaların liberal zeminden benmerkezciliğe kayacağını gösteren sinyaller vermiştir. Nitekim meseleye dair değerlendirmelerde bulunan Çin Devlet Başkanı şunları söylemiştir: [5]

“Tayvan Sorunu’nu çözmek ve Çin’in yeniden birleşmesini gerçekleştirmek, ÇKP’nin tarihi bir misyonu ve sarsılmaz bir taahhüdüdür. Aynı zamanda Çin ulusunun tüm fertlerinin de ortak arzusudur. “Tek Çin” ilkesini ve 1992 Mutabakatı’nı destekleyeceğiz ve barışçıl ulusal birleşmeyi ilerleteceğiz. Tayvan Boğazı’nın her iki yakasındaki yurttaşlar olarak bir araya gelmeli ve birlikte hareket etmeliyiz. “Tayvan’ın bağımsızlığına” yönelik her türlü girişimi tamamen yenilgiye uğratmak için kararlı adımlar atmalı ve ulusal yenilenme ve parlak bir gelecek yaratmak için birlikte çalışmalıyız. Çin halkının ulusal egemenliğini ve toprak bütünlüğünü savunma konusundaki kararlılığını, iradesini ve yeteneğini kimse küçümsememelidir.”

Şüphesiz Şi’nin konuşma metninin tamamına yansıyan ruh, 1980’li yıllarda başlatılan barışçıl yükseliş vizyonundan uzaklaşıldığıdır. Örneğin “Güçlü bir uyanıklık göstermeli ve sakin zamanlarda bile her zaman potansiyel tehlikeye hazırlıklı olmalıyız.”[6] sözü, bir zamanlar Deng Xiaoping’e dayandırılan “Sükûnet içinde gözlemle, konumumuzu güvenceye al, sorunlarla sakince uğraş, yeteneklerimizi gizle ve uygun zamanı bekle, düşük bir profil sergilemekte usta ol ve hiçbir zaman liderliği hedefleme” stratejisinin bittiği anlamına gelmektedir.

21 Eylül 1949 tarihinde Mao Zedong, Çin halkına ve dünyaya “Artık Çin, hakarete ve aşağılanmaya maruz kalan bir ulus olmayacak. Ayağa kalktık.” şeklinde seslenmişti.[7] 2012 yılından beri iktidarda olan Şi de Mao’nun bu sözünü fiilen hayata geçirmiş ve Çin Sosyalizminin Batı Kapitalizmine üstün geldiğini dile getirmiştir.

Şi, giderek kendisini ulusal bir kahraman olarak görmekte ve bu şekilde lanse etmektedir. Kutlama konuşmasında seçtiği elbise ve rengi bile Mao’yla özdeşleşme arzusunu yansıtmaktadır. Bu bağlamda Pekin’in dış ve iç politika stratejilerinde Şi’nin ağırlığının giderek artacağı düşünülmektedir. Şi’nin kendisini ÇKP’yle özdeşleştirmesi ve partisini de ülkenin kaderiyle eşdeğer görmesi, geleceğe dair önemli işaretler barındırmaktadır. Zira Şi, kendi döneminde Çin’i dünyanın tek hegemon devleti yapmak istemekte, adını 4000 yıllık Çin tarihinin en unutulmaz isimlerinin arasına yazdırmaya çalışmaktadır. Bahse konu olan konuşma incelendiğinde de Çin’in hegemonluk arzusunun ve yeni küresel sistem inşası girişiminin ilk deneme alanının Tayvan olacağı anlaşılmaktadır.


[1] Hu Jintao, “Hold High the Great Banner of Socialism with Chinese Characteristics and Strive for New Victories in Building a Moderately Prosperous Society in All Respects”, China Daily, https://cpcchina.chinadaily.com.cn/2010-09/07/content_15842547.htm, (Erişim Tarihi: 15.07.2021)

[2] Xuezhi Guo, “Ideology, Organization, and Party Norms”, In The Politics of the Core Leader in China: Culture, Institution, Legitimacy, and Power, s.163-204.

[3] Xi Jinping, “Full Text of Xi Jinping’s Speech on the CCP’s 100th Anniversary”, Nikkei Asia, https://asia.nikkei.com/Politics/Full-text-of-Xi-Jinping-s-speech-on-the-CCP-s-100th-anniversary, (Erişim Tarihi: 17.07.2021).

[4] Aynı yer.

[5] Aynı yer.

[6] Aynı yer.

[7] Mao Zedong, “The Chinese People Have Stood Up! 1949”, US-China Institute, https://china.usc.edu/Mao-declares-founding-of-peoples-republic-of-china-chinese-people-have-stood-up, (Erişim Tarihi: 17.07.2021).

Mustafa Cem KOYUNCU
Mustafa Cem KOYUNCU
Mustafa Cem Koyuncu, Karabük Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler bölümünde Master öğrencisi olup Hint-Pasifik Bölgesi, ABD-Çin Rekabeti, uluslararası güvenlik, jeopolitik ve stratejik araştırmalar alanları üzerinde çalışmalar yapmaktadır. Karabük Üniversitesi’nde eğitimine başlamadan önce, Boğaziçi Üniversitesinde Lisans eğitimini tamamlamıştır. Özel sektörde yöneticilik tecrübesi kazanmasının ardından Koyuncu, kariyerine ANKASAM’da devam etmektedir. Koyuncu, ileri seviyede İngilizce bilmektedir.

Benzer İçerikler