Astana’nın Üçüncü Ayağı: Tahran Zirvesi

Suriye’de yaşanan iç savaşın sona erdirilmesi için Cenevre Görüşmeleri’yle başlayan çözüm arayışları; Ankara, Moskova ve Tahran’ın garantör aktörlere dönüştüğü Astana Süreci’yle devam etmiştir. Yapılan görüşmelerde, kesintiye uğrayan ateşkesin sürdürülmesi ve çatışmasızlık bölgelerinin oluşturulması konusunda uzlaşılmış; 2017 yılının Kasım ayına gelindiğinde de Suriye konusundaki en net adım, Rusya’nın Soçi kentinde düzenlenen üçlü zirveyle atılmıştır. Soçi’deki toplantıyı, Ankara’da düzenlenen ikinci zirve takip etmiş ve bu süre boyunca üç ülkenin ilgili bakanları da zaman zaman bir araya gelmiştir.

Söz konusu zirvelerin üçüncü ayağı, 7 Eylül 2018 tarihinde İran’ın başkenti Tahran’da düzenlenecektir. Üstelik Türkiye-Rusya-İran üçlü ittifakının İdlib nedeniyle ciddi bir sınavdan geçmesi, zirvenin önemini daha da arttırmıştır.

Bu bağlamda Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), son günlerin başlıca gündem maddesi olan olası İdlib operasyonunun kapsamını, bölgedeki sivillerin durumunu ve Türkiye’nin taleplerini alanının önde gelen uzman ve akademisyenlerinin görüşleriyle dikkatlerinize sunmaktadır.

Prof. Dr. Toğrul İSMAYIL (Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi)

Prof. Dr. Toğrul İsmayıl, İdlib’te yaşananların sürpriz olmadığını belirtti. İsmayıl, “Sahada tarafların her birinin kendi çıkarları var. Üstelik bu çıkarlar birbirleriyle çelişiyor. Dolayısıyla Rusya, Türkiye ve İran üçlüsünün stratejik bir ittifak oluşturmayı başaramadığını ifade edebiliriz. Ancak buna rağmen tarafların birbirlerini rencide etmeyecek şekilde hareket ettikleri de görülüyor.” dedi. İdlib meselesinde Rusya’nın tutumunun Türkiye’yi köşeye sıkıştıracak bir adım atma noktasına gelmeyeceğini söyleyen İsmayıl, Rusya’nın Tahran Zirvesi’nde Türkiye’den Suriye ve Esad rejiminin tanınmasını ve işbirliği yapılmasını isteyebileceğini ya da koşullu bir anlaşma önerebileceğini belirtti. Bu husustaki yorumlarına devam eden İsmayıl, “Ancak bir mutabakat oluştuğunu söylemek için de erkendir.” dedi. İsmayıl, aktörlerin olası krizleri aşmak için yaptıkları görüşmelerin sürdüğünü de belirtti.

Öte yandan İsmayıl, Moskova’nın Türkiye politikasındaki ABD faktörüne de dikkat çekti. Bu bağlamda İsmayıl, “Rusya, Amerika Birleşik Devletleri (ABD)-Türkiye ilişkilerini göz önünde bulundurarak Türkiye’yi yanına çekmek istemekte ve böylece Anakara-Washington ilişkilerini daha da bozmayı amaçlamaktadır. Bu nedenle Rusya’nın İdlib konusunda Türkiye’yi dışlayacak bir politika yürüteceğini söylemek mümkün değildir.” açıklamasında bulundu. Bununla birlikte İran’ın da bölgede önemli hedefleri ve bunlara yönelik çeşitli çalışmaları olduğunu hatırlatan İsmayıl, Tahran zirvesini 2+1 olarak değerlendirmenin daha doğru olacağını belirtti. Bu bağlamda İsmayıl, “Türkiye’nin İdlib konusunda ABD’yle anlaşıp anlaşamayacağı belirleyici olacaktır. Şu anda Rusya’nın Türkiye’yi dışlayacak bir politika yürütmesi, Moskova için de dezavantaj oluşturur. Bu nedenle Rusya, Tahran’da baskıyı arttırarak maksimum şekilde fayda sağlamaya çalışacak ama Türkiye’yi kaybetmeyi göze alamayacaktır. İran’ın da bu şekilde davranacağını düşünüyorum. Bundan dolayı Türkiye net bir duruş sergilerse istediğini alabilir.” dedi.

Prof. Dr. Süleyman ERKAN (Karadeniz Teknik Üniversitesi)

Prof. Dr. Süleyman Erkan, Tahran Zirvesi’nin bugüne kadar yapılan zirvelerin en önemlisi olduğuna dikkat çekti.  Erkan, 7 Eylül’de yapılacak görüşmenin tarihine atıfta bulunarak zirvenin hem 10-11 Eylül’de Cenevre’de gerçekleşecek toplantının hemen öncesine denk geldiğini hem de İdlib’e yapılan Rusya operasyonlarından sonra olduğunu ifade etti. Türkiye-Rusya-İran üçlüsünün her konuda mutabık olmadığını ve aralarında çeşitli anlaşmazlıklar bulunduğunu hatırlatan Erkan, “Rusya ile İran, Esad’a kesin destek vermekte; buna karşılık Türkiye de ılımlı muhaliflerin yanında durmaktadır. Dolayısıyla Astana Süreci, bir anlaşma değildir. Ancak anlaşma sağlanana kadar çatışmasızlık ortamını korumak gibi bir misyona sahiptir.” dedi. Ayrıca Erkan, “Tahran Zirvesi öncesinde İdlib’e yapılan operasyonların Türkiye ile Rusya arasında anlaşmazlık yaratmaması mümkün değildir.” cümlesiyle taraflar arasındaki farklılıklara da işaret etti.

Diğer yandan Türkiye’nin Tahran’da Rusya ve İran ile yaşayabileceği ayrışmanın ABD’yi memnun edeceğinin altını çizen Erkan, Batı’nın bu yöndeki tavırlarına karşı, Rusya’dan gelen “Sorunun İstanbul’da Türkiye, Rusya, Almanya ve Fransa arasında gerçekleşecek bir zirvede ele alınması” çıkışını hatırlattı. Erkan bu durumu,  Türkiye ile Rusya arasında yaşanabilecek bir anlaşmazlığı önleme girişimi olarak yorumladı. Benzer bir şekilde Almanya ve Fransa’nın yer alacağı zirveyi, Rusya’nın AB ile ABD arasındaki anlaşmazlıklardan yararlanma çabası olarak değerlendiren Erkan, Türkiye’nin Suriye’de ABD ile uyuştuğu konularda Rusya ve İran’la anlaşamadığını, Rusya ve İran’la hemfikir olduğu konularda ise ABD’yle anlaşamadığını belirtti. Diğer taraftan PKK sorununa da vurgu yapan Erkan, “Suriye’deki krizden doğrudan etkilenen tek ülke Türkiye’dir.” değerlendirmesinde bulundu. Bu doğrultuda Erkan “Türkiye’nin en güçlü argümanı, Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunmak olmalıdır. Olası yanlış bir politikanın Suriye’de bir PKK devleti kurulması konusunda Rusya ile ABD’yi anlaşmaya götürebileceğini hesaba katmak gerekir.” sözleriyle ilerleyen süreçte stratejik adımlar atılması gerektiğine dikkat çekti.

Prof. Dr. Giray Saynur DERMAN (Marmara Üniversitesi)

Prof. Dr. Giray Saynur Derman, İran’da yapılacak üçlü görüşmede, Suriye’deki son siyasi gelişmelerin ele alınacağını ve İdlib düğümünün çözülmesi için alınması gereken önlemlerin konuşulacağını ifade etti. Derman, “Türkiye, Rusya ve İran; Suriye’deki barışın sağlanması amacıyla mühim adımlar attılar. Özellikle çatışmasızlık bölgesi ilan edilen İdlib’de, Türkiye’nin gözlem noktaları oluşturması ve bu sayede istikrarın sağlanması, üç ülke liderinin ortak başarısıdır. Bu başarı, bölgede büyük çatışmaların yaşanmasını önlemiştir. Ancak son günlerde bölgedeki saldırıların artması, güvenli bölge için “kırmızı alarm” durumu yaratmış ve üç ülke liderlerinin bir araya gelmesini mecburi hale getirmiştir.” açıklamasında bulundu.

 Türkiye’nin güvenlik kaygılarına da dikkat çeken Derman, özellikle İdlib’in güneyinde yaşanabilecek çatışmaların Türkiye’nin güvenliği için tehlike arz ettiğini  belirtti. Derman, “Türkiye’nin bölgede 12 gözlem noktası bulunmaktadır. Türkiye’ye terörist grupların sızması da önlenmeye çalışılmaktadır. Bu bağlamda Tahran Zirvesi, barış sürecinin garantörleri olan Rusya, İran ve Türkiye’nin işbirliğiyle bölgedeki çatışmasızlık durumunun sürdürülmesi için son derece önemlidir.” dedi.

Suriye’ye istikrar getirilmesi konusunda Türkiye, Rusya ve İran’ın kilit rol oynadıklarının altını çizen Derman, “Üç ülkenin işbirliği hem muhaliflerin yenilgiye uğradığı Halep’ten tahliyesini hem de Zeytin Dalı Operasyonu’na Rusya’nın tepki göstermemesini mümkün kılmıştır. Tahran zirvesinden sonra Türkiye, Rusya, Fransa ve Almanya’nın İstanbul’da gerçekleştirecekleri zirve de bölge için oldukça önemlidir” diyerek üçlü ittifakın sürdürülmesinin bölge barışına yaptığı katkıya işaret etti.

Umut ARIK (Emekli Büyükelçi)

Emekli Büyükelçi Umut Arık, İdlib’de yaşanan son operasyonun terörist olarak kabul edilen gruplara gerçekleştirildiği yönündeki açıklamaları hatırlatarak zirvede konuşulacak üç önemli senaryonun bulunduğunu öne sürdü. Arık, konuşulacak ilk senaryonun Türkiye-Rusya- İran üçlüsünün üzerinde uzlaştıkları bir yöntemin uygulanması olduğunu söyledi. Arık gündeme gelecek ikinci senaryonun ise Beşar Esad güçlerinin İdlib’e hücum ederek kenti geri alması olduğunu belirtirken, Arık’ın ifade ettiği son ihtimaldeyse, toplu uzlaşma çerçevesinde İdlib’deki kontrolün ya garantör ülkelerden biri tarafından ya da oluşturulacak ortaklıkla sağlanması fikri yer alıyor. Arık bu olasılıkların toplantının gündemini oluşturacağını öne sürdü.

Konunun göç boyutuna işaret ederek İdlib’de yapılacak operasyon sonrasında, göç hareketliliği oluşacağını belirten Arık, “Bölge halkı ya Türkiye’ye ya da Afrin ve El Bab  çevresine göç edecektir” dedi. Ayrıca Arık, böyle bir durumda PYD/YPG’nin (Demokratik Birlik Partisi/Partiya Yekîtiya Demokrat- Halk Savunma Birlikleri Yekîneyên Parastina Gel) gelişmeleri fırsat bilerek ülkeye giriş yapabileceğini de söyledi. Bu nedenle Türkiye’nin Tahran’daki zirvede, Rusya ve İran’a terörist unsurlardan gelen sıkıntıları anlatarak, bu unsurlara karşı ortak hareket etmek gibi bir öneri sunabileceği öngörüsünde bulunan Arık, İran’ın ise Şii ve İran yanlısı gruplar için destek talep edeceğini iddia etti. Rusya’nın da Himeymim Üssü’ne yapılan saldırıları durdurmak için operasyon konusunda ısrarcı olacağını ifade eden Arık, “Her şeye rağmen Türkiye, İdlib’deki ve Türkiye sınırına yakın bölgelerdeki sivil halkın korunması gerektiğini muhataplarına kabul ettirecektir.” dedi.

Dr. Dinmuhammed AMETBEK (ANKASAM Avrasya Masası Başkanı)

Dr. Dinmuhammed Ametbek, 7 Eylül 2018 tarihindeki Tahran Zirvesi’nin sadece Suriye Krizi bağlamında değil, aynı zamanda Astana Süreci çerçevesinde oluşan Ankara-Moskova-Tahran işbirliği açısından da bir dönüm noktası olacağını ifade ederek bunun sebebinin İdlib olduğunu belirtti. Buradaki en önemli konunun Rusya, Suriye ve İran tarafından Türkiye’nin çıkarlarının dikkate alınıp alınmaması olduğunu dile getiren Ametbek, “Tahran, Astana Süreci’nin sürdürülüp sürdürülmeyeceği sorusuna yanıt verecektir. Eğer Türkiye’nin itirazları yok sayılırsa, o zaman Astana Süreci de sona ermiş olur. Eğer Moskova ve Tahran, Ankara’nın hassasiyetlerini dikkate alırsa, Astana Süreci de doğal seyrine devam eder. Bu da bölgesel işbirliğini daha da derinleştirir.” dedi.

Ametbek, , Esad ve müttefiklerinin İdlib’e kapsamlı bir operasyon gerçekleştirmeye hazırlandığını söyleyerek uluslararası hukuk açısından bu durumun meşru bir talep olduğunu vurguladı. Türkiye’nin yapılacak operasyona, insani endişelerle karşı çıktığını kaydeden Ametbek, “Üç milyondan fazla mülteciyi barındıran Türkiye’nin bu talebi de uluslararası hukuk açısından doğal ve meşru bir taleptir. Bu durumda Rusya, bu iki talep karşısında uzlaştırıcı bir rol üstlenebilir. Ankara ile Moskova arasındaki diplomatik trafik de bu uzlaşı arayışının göstergesidir.” dedi. Moskova’nın Şam’a, daha sınırlı bir operasyon seçeneğini sunabileceği öngörüsünde bulunan Ametbek, bu şekilde Rusya’nın Tahran’daki zirvede orta yolu bulmaya çalışabileceğini belirtti.

Celal KAZDAĞLI (Gazeteci)

Gazeteci Celal Kazdağlı, 7 Eylül’de gerçekleşecek Tahran Zirvesi’nde, üç ülkenin birlikte hareket edecekleri bir formülü üretmek zorunda olduklarını belirterek tarafların asgari müştereklerde uzlaşması gerektiğinin altını çizdi. ABD’nin uzun süredir Astana Süreci’ni parçalayarak Rusya, İran ve Türkiye’yi birbirine düşürmek için çaba harcadığını ifade eden Kazdağlı, Washington’un tüm hedefinin  garantör ülkelerin arasını açmak olduğunu dile getirdi. Kazdağlı, “Elbette bu üç ülkenin çıkar tanımlamaları  ve beklentileri farklıdır. Ancak taraflar, fikir ayrılıklarını en aza indirerek ABD’nin planını bozmalıdır. 7 Eylül’de bunu başarabilirlerse, ki ben başaracaklarına inanıyorum, Suriye’de bir dönüm noktası aşılmış olacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.

ABD’nin Suriye’de zor durumda olduğunu ve bu zor durumdan da kolay kolay çıkamayacağını vurgulayan Kazdağlı, “Bu birlikteliğin  dördüncü ülkesi de Suriye’dir.” diyerek Türkiye’nin Suriye ile doğrudan bağ kurmamış olsa da taraflar arasında dolaylı iletişim bulunduğunu iddia etti. Kazdağlı, “Ankara, bu saatten sonra ABD’ye güvenemez. Son olarak Münbiç’te güvendi. Lakin Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kırgızistan dönüşünde sürecin ilerlemediğini açıkladı.” sözleriyle Türkiye’nin Suriye’de çözüm üretme noktasında, ABD’ye güvenemeyeceğini ve yoluna İran ve Rusya ikilisiyle devam etmesi gerektiğini söyledi. Kazdağlı, aksi yöndeki bir politikanın Türkiye’yi zarara uğratacağını da sözlerine ekledi.