Şoygu’nun “Nükleer Üçlü” Açıklamaları Neye İşaret Ediyor?

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

24 Şubat 2022 tarihinde başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı’nın uluslararası ilişkiler literatüründeki eski bir tartışma olan nükleer silahları yeniden gündeme getirdiği görülmektedir. Zira devletler, nükleer silahların kullanılması yoluyla tamiri imkansız yıkımlara yol açabilecekleri realitesinden hareketle, Soğuk Savaş’ın detant (yumuşama) döneminden itibaren nükleer silahların sınırlandırılmasına dönük adımlar atmışsa da 2000’li yıllardan itibaren bilhassa çok kutupluluk arayışlarının ön plana çıkmasıyla nükleer silahlanma yarışını sınırlandıran anlaşmalar bir bir rafa kaldırılmaya başlamıştır. Rusya-Ukrayna Savaşı ise nükleer silahların kullanılmasına yol açmasa dahi bu silahların şantaj aracı olarak kullanılmasını beraberinde getirmiştir. Zira savaşın başından itibaren Moskova, çeşitli dönemlerde gerektiği takdirde nükleer silah kullanımına başvurabileceğinin mesajını vermiştir.

Söz konusu açıklamaların sonuncusu ise 10 Ocak 2023 tarihinde Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu tarafından yapılmıştır. Zira konuya ilişkin yaptığı yorumda Şoygu, stratejik uçaklar, kıtalararası balistik füzeler ve denizaltılardan oluşan “nükleer üçlü”yü geliştirmeyi sürdüreceklerini belirterek, “Nükleer kalkan, egemenliğimizin ve toprak bütünlüğümüzün ana garantörüdür.” demiştir.[1] Kuşkusuz Şoygu’nun bu sözleri, nükleer güvenlik ortamının hiç olmadığı kadar kırılganlaştığını gözler önüne sermektedir. Zira “nükleer üçlü”, bir ordunun havadan, karadan ve denizden nükleer füze fırlatma imkanlarını ifade etmekte ve içerisinde stratejik savaş uçakları, kıtalararası balistik füzeler ve füze denizaltıları yer almaktadır.[2]

Bu noktada Moskova yönetiminin nükleer silah kullanma tehdidinde bulunmasının ve dikkatleri nükleer silahlara çekmesinin arka planında Ukrayna’daki savaşta işlerin yolunda gitmemesi yatmaktadır. Bu anlamda Kremlin’in nükleer caydırıcılık vesilesiyle ele geçirdiği bölgelerdeki kontrolünü; yani mevcut statükoyu kabul ettirmeye çalıştığı öne sürülebilir.

Aynı zamanda Rusya’nın Ukrayna’ya verilen Batı desteğini önlemeye dönük bir çaba içerisinde olduğu da ifade edilebilir. Dolayısıyla Moskova yönetimi, nükleer silah kullanma noktasındaki tehditleriyle Batılı aktörlerin Ukrayna Savaşı konusundaki tutumunu değiştirmeye çalışmaktadır. Rusya, bunu başaramasa dahi nükleer silahların kullanılması olasılığının yarattığı tedirginliğin Batı içerisinde bir kırılmaya neden olmasını beklemektedir. Yani Moskova, Batılı devletler arasında bir bölünme yaşanmasına yol açmayı amaçlamaktadır. Lakin Kremlin’in mevzubahis hedefine ulaşması pek mümkün gözükmemektedir. Zira Moskova’nın söylemlerinin gerçekçi olmadığı düşünülmektedir.

Rusya’nın söz konusu çıkışlarına rağmen nükleer gücünü kullanmasının rasyonel bulunmamasının gerekçesini 8 Haziran 2020 tarihinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından imzalanan “Rusya Federasyonu Nükleer Caydırıcılığına İlişkin Devlet Politikasının Temel Esasları” adlı belge üzerinden temellendirmek mümkündür. Çünkü söz konusu dökümanda Rusya’nın nükleer silah kullanımına başvurabileceği durumlar şu şekilde sıralanmıştır:[3]

  • Rusya’ya veya müttefiklerine yönelik balistik füze fırlatıldığına dair güvenilir bilgilere ulaşılması
  • Düşman bir devlet tarafından Rusya’ya ya da müttefiklerine nükleer silahlar başta olmak üzere kitle imha silahlarıyla saldırılar düzenlenmesi
  • Rusya’nın stratejik devlet kurumlarına veya askeri tesislerine saldırıda bulunulması
  • Rusya’nın bekasını tehdit edecek konvansiyonel bir durumun oluşması

Bahse konu olan belgede yer alan yukarıdaki ifadeler göz önünde bulundurulduğunda, Rusya’nın nükleer silah kullanmasının kendi nükleer doktrinine de uygun olmadığı söylenebilir. Her şeyden evvel mevcut savaş, Ukrayna topraklarında cereyan etmektedir. Dolayısıyla Rusya’nın bekasını tehdit edecek bir durum söz konusu değildir. Üstelik Rusya topraklarına yönelik bir saldırı da gerçekleşmemektedir. Dolayısıyla Rusya’nın stratejik kurumlarına dönük bir risk de bulunmamaktadır. Anlaşılacağı üzere, böylesi bir ortamda Rusya, nükleer silah kullanma tehdidini bir baskı unsuru olarak araçsallaştırmaktadır.

Kremlin’in bahsi geçen söylemleri kullanmasının bir diğer nedeninin de Rusya’ya uygulanan yaptırım baskısını azaltmak ve olası müzakerelerde ilginin odağını nükleer silahlara çekmek suretiyle azami kazanım elde edecek şekilde hem Ukrayna’dan hem de Batı’dan taviz koparmak olduğu öne sürülebilir. Dolayısıyla Şoygu’nun 10 Ocak 2023 tarihinde “nükleer üçlü” vurgusu aracılığıyla uluslararası toplumun gündemine bir kez daha nükleer silahları taşıması da bu politikanın devamı olarak yorumlanabilir.

Sonuç olarak Rusya, Ukrayna’daki savaşla birlikte özellikle de sahada işlerin yolunda gitmediğinin gün yüzüne çıkmasının akabinde nükleer silahlarını kullanabileceğine ilişkin söylemlerde bulunmaya başlamıştır. Her ne kadar mevcut durumda Moskova yönetiminin nükleer silahlara başvurulabileceğine dair herhangi bir somut emare gözlemlenmese de böylesi bir gündemin oluşmasının nükleer silahlanma yarışını hızlandıracağı aşikardır. Bu da yalnızca Ukrayna savaşı özelinde değil; küresel güvenlik ortamı bağlamında son derece kırılgan bir zemin yaratmaktadır.


[1] “Rusya Savunma Bakanı Şoygu’dan “Nükleer Üçlü” Açıklaması”, Anadolu Ajansı, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/rusya-savunma-bakani-soygudan-nukleer-uclu-aciklamasi/2784000, (Erişim Tarihi: 10.01.2023).

[2] “Şoygu: ‘Nükleer üçleme’, Rusya’nın Egemenliğinin Ana Garantörü”, Sputnik News, https://sputniknews.com.tr/20230110/soygu-nukleer-ucleme-rusyanin-egemenliginin-ana-garantoru-1065593657.html, (Erişim Tarihi: 10.01.2023).

[3] Şafak Oğuz, “The Dangerous Dimension in the Russia-Ukraine War: The Nuclear Threat”, ANKASAM, https://www.ankasam.org/the-dangerous-dimension-in-the-russia-ukraine-war-the-nuclear-threat/?lang=en, (Erişim Tarihi: 10.01.2023).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.

Benzer İçerikler