Türk-Rus İlişkilerinde Olası Kriz Noktaları

Paylaş

Türk-Amerikan ilişkilerinde rahip Andrew Brunson üzerinden krizin zirve yaptığı bir dönemde Türk-Rus ilişkilerinde bir gerginliği normal şartlarda aklı başında olan hiç kimse arzu etmez; en azından Ankara boyutuyla. Muhtemelen Kremlin’de oturanlar da hadiseye bu perspektiften bakıyorlar ve Ankara-Washington hattındaki bunalımdan maksimum derecede bir fayda elde etmeye çalışıyorlar. Biz buna tarihi güneye doğru politikasında depreşen “Rus fırsatçılığı” da diyebiliriz.

Bu noktada ilk akla gelen fayda ya da fırsatçılık; Türkiye-ABD krizini genel anlamda Batı, daha dar anlamda bir NATO krizine evirilmesini hızlandırmak/teşvik etmek suretiyle Türkiye’nin Rusya ile neredeyse tek taraflı bir bağımlılık ilişkisini kabule razı etmek.

Bu husus, şimdiye kadar Rus muhataplar tarafından açıkça ifade edilmese de, gerek ABD ile son dönemde oynamaya başladığı ve Helsinki Zirvesi ile deşifre olan yeni oyun, gerekse de Türkiye ile birlikte yürüttüğü süreçte takınmaya başladığı bir takım “anlaşılmaz” tutumlar böylesi bir “haklı şüphe”yi akıllara getirmekte.

“Rus niyetleri”nin çuvala sığmadığı ve bu bağlamda pragmatik anlayışını bir kez daha zirve yaptıran husus, düne kadar Suriye noktasında tam bir işbirliği halinde devam eden Rusya’nın işi son dönemde yokuşa sürmesinde de görülüyor. Özellikle İdlib merkezli yaşanan gelişmeler, önümüzdeki süreçte Türk-Rus ilişkilerinde ciddi bir sınavın yaşanacağına işaret ediyor.

Burada bir diğer olası gelişme ise, Rusya-Esad ikilisinin PYD-YPG/PKK bağlamında izleyeceği siyaset ile oldukça yakından ilgili. Söz konusu terör örgütünün İdlib noktasında Esad rejimi ile birlikte hareket etme noktasında ortaya koyduğu tavır ve talepler ile birlikte buna özellikle Rusya-İran ikilisinin vereceği cevap, önümüzdeki süreç açısından büyük önem arz eden bir diğer husus olarak karşımıza çıkıyor.

Zira özellikle Rusya’nın PYD-YPG/PKK ile İdlib’deki olası bir işbirliği, ABD’nin bu terör örgütü ile DEAŞ/IŞİD’e karşı Suriye’de “kara müttefiki” olarak yaptığı işbirliğinden farklı olmayacaktır. Bu ise Türkiye açısından Rusya’nın yanlış bir tercihi olarak değerlendirilecektir. Böylesi bir yanlış tercihe Türkiye’nin nasıl bir cevap verdiğini yine en iyi Rusya bilmektedir.

Bu bağlamda yukarıdakilere ek olarak önümüzdeki sürece yönelik Türk-Rus ilişkilerindeki olası kriz nedenleri şu şekilde sıralanabilir:

  1. “Yeni Suriye” sürecinde nüfuz alanlarının tespiti;
  2. Suriye merkezli olmak üzere Rusya’nın bölge Kürtlüğü üzerindeki nüfuz arayışları ve bunun Kuzey Suriye üzerinden Türkiye’nin güvenliğini, çıkarlarını tehdit edebilecek olası bir takım “arzu edilmeyen” sonuçları;
  3. Rusya’nın tekrar Suriye’de Esad-İran ikilisinden yana bir tavır alma durumu;
  4. İran krizi ve Türkiye’nin burada izleyeceği politika.

Rusya Niçin Bir Politika Değişikliği Sinyali Veriyor?

Moskova’nın son dönemde Ankara’ya yönelik bir politika değişikliğine gidebileceğiyle ilgili sinyal vermeye başlamasının altında yatan en temel husus, yukarıda da kısaca izah edildiği üzere Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanan “kafa karışıklığı” ve bunun sonucunda kendisini göstermeye başlayan “güven sorunu”dur.

Bu hususu maddeler halinde biraz daha somut bir şekilde sıraladığımızda karşımıza şöyle bir tablonun çıktığını görmekteyiz: 1) Türkiye’ye karşı devam eden şüphe; 2) Bu bağlamda Türk-Amerikan ilişkilerinde her şeye rağmen bir kırılmanın yaşanmaması; 3) Türkiye’nin gerek ABD (özellikle de askeri kanat) gerekse de NATO ile ilişkilerinde bir kopmanın gerçekleşmemesi; 4) Bilakis, iki ülkenin Münbiç (Menbiç) üzerinden yeni bir işbirliği arayışı; 5) Bu durumda Ankara’ya Türk-Rus ikili işbirliğinin öneminin hatırlatılmak istenmesi.

Bu hususlar daha çok Türkiye boyutuyla ön plana çıkıyor. Bir diğer ifadeyle Rusya bu bahanelerin arkasına sığınıyor. Oysa yaşananlar çok daha farklı şeylere işaret ediyor. Bu gelişmeler şu şekilde sıralanabilir: 1) ABD-Rusya ikilisinin Suriye merkezli olarak Ortadoğu bölgesinde bir paylaşıma varması; 2) Suriye’de İran’ı rahatlatmak istemesi; 3) Türkiye’nin son dönemde izlediği dengeye dayalı çok boyutlu politikası ile nüfuz alanını genişletmesinden duyduğu rahatsızlık.

Rusya Türkiye’ye Yönelik Politikasını Değiştirirse Ne Olur?

Astana sürecinin belkemiğini Türkiye-Rusya ikilisinin oluşturduğunu burada defalarca belirttik. Suriye’de eğer şartlar farklı bir seyir izlemeye başladıysa ve ABD-İsrail ikilisi burada zor bir duruma düştüyse, bunun temelinde Türkiye ve Rusya’nın 27 Haziran 2016 sonrası geliştirdikleri ve uygulamaya başladıkları politika yatmaktadır.

Dolayısıyla, Moskova’nın atacağı yanlış bir adımla önce Astana süreci biter. Bu sürecin sona ermesi ise en az Türkiye kadar Rusya’nın da elini zayıflatır; özellikle de ABD karşısında. Ve bu tarihten itibaren Rus yakın çevresi eskisi kadar güvenli olmaz. Zira Türkiye’yi kaybeden Rusya, İran’ı ve diğer bölgeleri de kaybetmeye başlar.

Dolayısıyla Rusya’nın ABD’nin düştüğü hataya düşmemesi en büyük temennimiz. Zira Türkiye’nin Rusya ile başlattığı 27 Haziran normalleşme süreci ve bunu takip eden de facto Astana ittifakının temelinde ABD’nin yanlış tercihleri ve bu bağlamda Türkiye’ye yaptığı hatalar yer almaktadır.

Bunu en iyi bilenlerin başında da Rus muhataplarımız gelmektedir. Unutulmamalıdır ki Astana ruhu, bu bölgenin sigortasıdır. Bu ruha ihanet etmemekte ve 27 Haziran’da varılan mutabakata sadık kalmakta fayda var. Aksi takdirde bölge topyekûn kaybeder!

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
1969 Dörtyol-Hatay doğumlu olan Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1993 yılında mezun oldu. BÜ’de 1995 yılında Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Erol, aynı yıl BÜ’de doktora programına kabul edildi. Ankara Üniversitesi’nde doktorasını 2005’de tamamlayan Erol, 2009 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent ve 2014 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. 2000-2006 tarihleri arasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (ASAM)’nde görev yapan Erol, ASAM’ın Genel Koordinatörlük görevini de bir dönemliğine yürütmüştür. 2009 yılında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Kurucu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM)’nin de kurucu başkanı olan Prof. Erol, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (YTSAM) Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanlığını da yürütmektedir. Prof. Erol, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GAZİSAM) Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur. 2007 yılında Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı (TÜRKSAV) “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”nü alan Prof. Erol, akademik anlamdaki çalışmaları ve medyadaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 2013 yılında Çağdaş Demokratlar Birliği Derneği tarafından “Yılın Yazılı Medya Ödülü”, 2015 yılında “APM 10. Yıl Hizmet Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) tarafından “2015 Yılın Basın-Fikir Ödülü”, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri “2016 Gönül Elçileri Medya Onur Ödülü”, Yörük Türkmen Federasyonları tarafından verilen “2016 Türkiye Onur Ödülü”. Prof. Erol’un 15 kitap çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekildedir: “Hayalden Gerçeğe Türk Birleşik Devletleri”, “Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları”, “Avrasya’da Yeni Büyük Oyun”, “Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları”, “Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları”, “Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri”, “Sıcak Barışın Soğuk Örgütü Yeni NATO”, “Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar: Türk Dış Politikası Örneği”, “Krizler ve Kriz Yönetimi: Aktörler ve Örnek Olaylar”, “Kazakistan” ve “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”. 2002’den bu yana TRT Türkiye’nin sesi ve TRT Radyo 1 (Ankara Radyosu) “Avrasya Gündemi”, “Stratejik Bakış”, “Küresel Bakış”, “Analiz”, “Dosya”, “Haber Masası”, “Gündemin Öteki Yüzü” gibi radyo programlarını gerçekleştirmiş olan Prof. Erol, TRT INT televizyonunda 2004-2007 yılları arasında “Arayış”, 2007-2010 yılları arasında Kanal A televizyonunda “Sınır Ötesi” ve 2020-2021’de de BBN TÜRK televizyonunda “Dış Politika Gündemi” programlarını yapmıştır. 2012-2018 yılları arasında Millî Gazete’de “Arayış” adlı köşesinde dış politika yazıları yayımlanan Prof. Erol’un ulusal-uluslararası medyada çok sayıda televizyon, radyo, gazete, haber siteleri ve dergide uzmanlığı dahilinde görüşlerine de başvurulmaktadır. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nde (LAMER) de dersler veren Prof. Erol, 2018’den bu yana Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerini devam ettirmektedir. Prof. Erol, 2006 yılından itibaren Ufuk Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde de dersler vermiştir. Prof. Erol’un başlıca ilgi ve uzmanlık alanları ve bu kapsamda lisans, master ve doktora seviyesinde verdiği derslerin başlıcaları şu şekilde sıralanabilir: “Jeopolitik”, “Güvenlik”, “İstihbarat”, “Kriz Yönetimi”, “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”, “Türk Dış Politikası”, “Rus Dış Politikası”, “ABD Dış Politikası”, “Orta Asya ve Güney Asya”. Çok sayıda dergi ve gazetede yazıları-değerlendirmeleri yayımlanan Prof. Erol’un; “Avrasya Dosyası”, “Stratejik Analiz”, “Stratejik Düşünce”, “Gazi Bölgesel Çalışmalar”, “The Journal of SSPS”, “Karadeniz Araştırmaları gibi” akademik dergilerde editörlük faaliyetlerinde bulunan Prof. Erol, “Bölgesel Araştırmalar”, “Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları”, “Gazi Akademik Bakış”, “Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri”, “Ankara Uluslararası Sosyal Bilimler”, “Demokrasi Platformu” dergilerinin editörlüklerini hali hazırda yürütmekte, editör kurullarında yer almaktadır. 2016’dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Kurucu Başkanı olarak çalışmalarını devam ettiren Prof. Erol, evli ve üç çocuk babasıdır.

Benzer İçerikler