Washington Yönetimi Taliban Karşısında Strateji Değişikliğine mi Gidiyor?

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

11 Eylül 2001 tarihli terör saldırılarının ardından “Önleyici Müdahale Doktrini” çerçevesinde 7 Ekim 2001 tarihinde “Sonsuz Özgürlük  Operasyonu” adı verilen askeri harekatla Afganistan’a müdahale eden Amerika Birleşik Devletleri (ABD), işgalin hedefleri bağlamında El Kaide terör örgütü lideri Usame Bin Ladin’i etkisiz hale getirmeyi ve Taliban yönetimini devirmeyi başarmışsa da Afganistan’da istikrarlı bir düzen teşkil edememiş ve bu yüzden de Taliban varlığını sürdürmüş ve zaman içerisinde güç kazanmıştır.

ABD tarafından kurulan anayasal düzenin her seçimde yaşanan krizlerle çökmesi, söz konusu dönemde Afganistan’ı yöneten kişilerin yolsuzluklara bulaşması ve ABD’nin düzenlediği operasyonlarda sivillerin hayatını kaybetmesi gibi nedenlerden ötürü Taliban’a yönelik halk desteği artmış ve nihayetinde Amerikan kamuoyunda “Afganistan’da ne işimiz var?” sorusu sorulmaya başlanmıştır.

Bu ortamda Washington yönetimi, savaşın askeri maliyetini de tartışmaya açarak Taliban’la diyalog geliştirilmesine karar vermiştir. Taraflar arasında yapılan müzakereler ise 29 Şubat 2020 tarihinde imzalanan Doha Antlaşması’yla nihayete ermiştir. Bu kapsamda ABD, 20 yıllık işgalin ardından 31 Ağustos 2021 tarihinde Afganistan’dan çekilmiştir.

Taliban ise 2021 yılının Ağustos ayından beri söz konusu ülkeyi yönetmektedir. Lakin ABD, Taliban’la imzaladığı Doha Antlaşması çerçevesinde Afganistan’dan çekilmesine rağmen Taliban tarafından kurulan hükümeti tanımamıştır. Küresel sistemin başat gücü konumunda olan ABD’nin Taliban yönetimini tanımaması, uluslararası toplumun yaklaşımını da şekillendirmiştir. Nitekim Taliban tarafından kurulan hükümet, henüz hiçbir devlet ya da uluslararası örgüt tarafından tanınmamıştır. Çeşitli aktörler ve özellikle de bölge ülkeleri, Taliban’la de faco ilişkiler geliştirse de resmi tanıma noktasında ABD gibi büyük bir gücün adım atmasını beklemektedir.

Washington yönetimi ise Taliban’ın tanınması meselesini üç temel koşula bağlamıştır. Bunlardan ilki, Afganistan’ın terör örgütleri için güvenli bir liman haline gelmesinin önlenmesi ve bu kapsamda ülke topraklarının diğer devletlere karşı kullanılmamasıdır. İkincisi ise tüm kimlik gruplarının temsil edileceği kapsayıcı bir hükümetin kurulmasıdır. Üçüncü olarak da Beyaz Saray, Taliban’dan başta kadın hakları olmak üzere insan haklarına saygılı bir düzen kurulmasını istemektedir.

Tüm bu taleplere karşılık Taliban, Devletü’l Irak ve’ş Şam’la (DEAŞ) mücadele ettiğini belirtirken; El Kaide’nin Afganistan’daki varlığını reddetmektedir. Bu anlamda El Kaide terör örgütü lideri Eymen El Zevahiri’nin Kabil’in Şir Pur bölgesinde ABD tarafından düzenlenen hava operasyonunda öldürülmesinin Taliban’ın Batı’yla ve özellikle de ABD’yle diyaloğuna olumsuz yansıdığı söylenebilir. Ayrıca Taliban, kurduğu hükümetin zaten kapsayıcı olduğunu belirtmekte ve Washington ve müttefiklerinden gelen kapsayıcı hükümet taleplerini tartışmaya kapıyı kapatmaktadır. Son olarak da Taliban yönetimi, kadın hakları meselesini kendi ideolojik yaklaşımı çerçevesinde “İslami ölçütler” ifadesine bağlamaktadır.

Tüm bu koşullar ise ABD’nin Taliban’a mesafeli yaklaşmasına sebebiyet vermektedir. Bu nedenle Washington yönetimi, ikinci Taliban döneminin başından itibaren Taliban karşıtı grupları destekleyen bir yaklaşım geliştirmiştir. Ancak bu yaklaşım esnasında Beyaz Saray, “siyasi çözüm” vurgusu yapmış ve her fırsatta silahlı muhalefetin desteklenemeyeceğini dile getirmiştir.

Bahse konu olan söylemler ise Taliban’ın da yer alacağı bir kapsayıcı hükümetin teşkil edilmesi noktasında müzakerelerde bulunulması tavsiyesini içermektedir. Bu bakımdan ABD, 2021 yılının Ağustos ayından beri “Afganlar Arası Görüşmelerin” yeniden başlatılması çağrısında bulunmaktadır.

Bu noktada ABD’nin siyasi diyalog çağrılarına rağmen Afganistan’dan çekilme sürecindeki temel hedefinin Avrasya’nın merkezinde kaos çıkarmak olduğu vurgulanmalıdır. Yani ABD, istikrarlı bir ortam yaratamadığı Afganistan’dan çekilerek burada oluşacak güç boşluğunun Rusya ve Çin gibi rakiplerini istikrarsızlaştırmasını istemiştir. Nitekim ABD ve müttefiklerinin çekilmesinin ardından Afganistan’da terör örgütü DEAŞ’ın sözde Horasan Emirliği’nin (ISKP) faaliyetleri artmıştır. Bu örgütün eylemleri ise ağırlıklı olarak yabancı diplomatik misyonları ve Hazaraları hedef almaktadır. Bu anlamda ISKP’nin Afganistan’ın etnik ve mezhepsel kırılganlığını arttırmak istediği ve radikalleşmenin kontrolsüz yükselişe geçeceği bir durum yaratmaya çalıştığı öne sürülebilir.

Kuşkusuz radikalleşmenin yükselişi, Vahan Koridoru üzerinden Çin’e, Orta Asya üzerinden de Rusya Müslümanlarına sirayet edebilir. Dolayısıyla ABD’nin siyasi çözüm çağrılarına rağmen özelde Afganistan’ı ve genelde ise Avrasya jeopolitiğini kaosa sürüklemek istediği öne sürülebilir. Bu yüzden de Washington yönetiminin Taliban karşısındaki stratejisinde değişikliğe gidebileceğini belirtmek gerekmektedir.

Söz konusu değişikliğin ilk işaretini Donald Trump döneminde ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak görev yapan John Bolton vermiştir. 6 Ocak 2023 tarihinde yaptığı açıklamada Bolton, Taliban’a karşı silahlı muhalefetin desteklenebileceğini söylemiştir.[1] ABD’de iktidarda Demokratların bulunduğu; Bolton’un ise Cumhuriyetçi bir isim olduğu düşünüldüğünde, bahsi geçen açıklamaların ABD iç politikasındaki muhalif bir ses olarak değerlendirilmesi mümkündür. Ancak Bolton’un geçmişte üstlendiği kritik rol göz önünde bulundurulduğunda, ABD’nin savunma ve güvenlik bürokrasisinde Taliban karşıtı arayışlar noktasında yeni bir strateji arandığı da söylenebilir. Zaten Bolton’un sözlerinden kısa bir süre sonra ABD heyeti, Penşir Hareketi’nin liderleriyle bir araya gelmiştir.

Halihazırda Ahmed Mesud ve Emrullah Salih gibi isimlerin liderliğini yaptığı Penşir Hareketi, Afganistan’da kapsayıcı hükümet talebiyle ön plana çıkan grupların başında gelmektedir. Aynı zamanda Taliban karşıtı silahlı muhalefet denildiğinde de akla gelen ilk grup olarak dikkat çekmektedir. Bu nedenle de Washington yönetiminin Penşir Hareketi’yle görüşmesi,[2] Taliban karşısındaki strateji değişikliğinin habercisi olarak yorumlanabilir.

Cumhuriyetçilerin ötesinde Amerikan stratejisindeki dönüşümü gözler önüne seren en mühim hadise ise 24 Ocak 2023 tarihinde ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price’ın yaptığı açıklamalardır. Zira Price, Taliban’ın adımlarının bedelsiz kalmayacağını, ABD’nin Taliban’ın insan haklarının ihlalini durdurmak için tüm kozlarını kullanacağını ifade etmiştir.[3] Dolayısıyla ABD, iç politikadaki aktörlerin dış siyasete ilişkin farklılıklarının çok daha ötesinde Afganistan stratejisi bakımından devlet düzeyinde yeni bir değerlendirme yapmaktadır.

Söz konusu değerlendirme ise silahlı muhalefetin desteklenebileceğinin emarelerini barındırması bakımından son derece önemlidir. Silahlı muhalefetin desteklenmesi ise Penşir Hareketi’nin ABD tarafından desteklenebileceği anlamına gelmektedir. Tahmin edileceği üzere bu durum, Afganistan’da çatışmaların yeniden yoğunlaşması demektir. Elbette bu da ilk aşamada iç savaşa ve daha sonra da bölgesel kaosa evirlebilecek bir süreci başlatabilir.

Neticede ABD, Afganistan politikasında her ne kadar “siyasi çözümden” yana olsa da en başından itibaren DEAŞ gibi terör örgütlerini vekil aktör olarak kullanmak suretiyle ülkeyi ve bölgeyi kaosa sürüklemek istemiştir. Gelinen noktada ise Washington yönetimi, askeri yöntemlere atıfta bulunmaya başlamış ve silahlı muhalefete destek verebileceğini göstermiştir. Bu anlamda Washington yönetiminin Afganistan’ı iç savaşa sürükleyecek biçimde Penşir Hareketi’ni desteklemesi olasılık dahilindedir. Zaten Amerikalıların Penşir Hareketi’nin liderleriyle olan temasları da buna işaret etmektedir.


[1] “Bolton: America Should Support The Armed Resistance Against the Taliban”, The Afghan Times¸ https://theafghantimes.com/bolton-america-should-support-the-armed-resistance-against-the-taliban/, (Erişim Tarihi: 24.01.2023).

[2] “هیات آمریکایی با اعضای جبهه مقاومت افغانستان دیدار کرد”, IRNA, shorturl.at/bqGX0, (Erişim Tarihi: 24.01.2023).

[3] “سخنگوی وزارت خارجه امریکا: در حال بازبینی رفتار خود با طالبان هستیم”, AFINTL, https://www.afintl.com/202301241780, (Erişim Tarihi: 24.01.2023).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.

Benzer İçerikler