ABD “İkibuçuk Tehdit” Üzerinden Yeni Bir Oyun Peşinde

Paylaş

Yazıya ortasından girelim: Suriye’de yaşanan bu son krizin tüm dünya açısından taşıdığı tehdit boyutu halen anlaşılabilmiş değil. Meseleyi sadece “kimyasal kullanımı” ve ona verilen, artık bir klasik haline dönüşmüş “akıllı füze cevabı” ile geçiştirmek; devekuşunun tehlike anında kafasını kuma sakladığı o meşhur hikâye ile eşdeğer olacaktır. Daha da vahimi, bizi o devekuşunun yerine koyacaktır.

Nükleer bir kıyamete giderken içinde bulunduğumuz durum bu! Oyunu halen anlayabilmiş değiliz. Oysa ABD klasik “cambaza bak cambaza” oyununu oynuyor ve tüm dünyayı ebleh yerine koyuyor.

Dolayısıyla ABD’nin gerçekleştirdiği füze saldırısını; “mizansen”, “oyun”, “danışıklı dövüş”, “sembolik”, “dostlar alış verişte görsün”, “şov” vb. şekillerde adlandırıp geçiştirmeye, önemsizleştirmeye çalışmak ya da o ihtiyarın (Trump) gönderdiği füzelerin üçte ikisini çok ilkel hava savunma sistemlerimizle (S-125, S-200, Buk ve Kvadrat gibi) vurduk-düşürdük ve “Trump’ın akıllı füzeleri, sahibinden daha akıllı değil” demek, açıkçası kendimizi kandırmaktan öte bir anlam taşımamaktadır.

Zira oyun yeniden kuruluyor ve burada tarafların (“Güçlenen Doğu” ile “Zayıflayan Batı”) yaptığı şey; “maksimum caydırıcılık-kararlılık” gösterileri üzerinden kendi saflarını pekiştirmek, güçlerini ortaya koymak ve yeni dünya düzeninin adını koymaktır. Bunun için “eski düzen” yükselen Doğu tarafından hedef alınırken, aslında kendisi de birer hedef haline getirilmekte. Nasıl mı? O zaman mevzuyu biraz açalım.

Her ne kadar Rusya ve Çin ikilisi Soğuk Savaş dönemi olarak adlandırılan bu eski düzenin içinde yer alsa da, onlar aslında SSCB’nin dağılmasıyla birlikte statülerini kaybetmiş iki güç durumundadır.

Daha da ötesi, Soğuk Savaş sonrasında tek kutuplu yeni dünya düzenini inşa edemeyen ABD’nin birer hedefi konumunda bulunmaktadır.

ABD Yöntem-Araç Değişikliğine Gitti!

ABD’nin bu ikili ile mücadelesinde tekrar Soğuk Savaş dönemi enstrümanlarına yönelmeye başlamasının altında da bu yatmaktadır. Zira ABD; “diğerleri” gibi yeni bloklar, işbirlikleri inşa etmekte (örneğin ŞİÖ ve BRICS gibi) başarılı değildir. İnşa için ne zamanı ne de parası vardır. Onun yerine yıkmayı yeğlemektedir. Vekâleten savaş yöntemini geliştirmesinin en büyük nedenlerinden biri de budur: İşin meşruiyet boyutu kadar, maliyet boyutu da burada belirleyici olmuştur.

“Diğerleri” olarak adlandırdığımız “Yükselen Doğu” ya da “Anti-Amerikancı/Batıcı Blok”un çok kutuplu bir dünya düzeni hedefinde Soğuk Savaş döneminin kurumlarını, yapılanmalarını, anlayışını, hukukunu ve böylece arkasındaki Anglo-Sakson hâkimiyeti hedef alması ve onu tarihe tamamen gömmek istemesi de ABD’yi bu yönteme itmiş görünmektedir. ABD saldırıları sonrası yapılan açıklamalardaki vurgular bu açıdan önemlidir.

Diğer taraftan ABD bu yöntemin bumerang etkisini, daha somut bir ifadeyle kendi dönemlerinin, dünya düzenlerinin sonunu hızlandırmış olduğunu fark etmiş görünmektedir. Bundan dolayı da hızlı bir şekilde yöntem-araç değişimine gitmeye başlamıştır; en azından Ortadoğu boyutuyla. ABD, uzun zamandır gündeme getirdiği tehdidi ortaya koyma imkânına/fırsatına bu krizle ulaşmıştır.

“Rusya Tehdidi” Sonrası “Çin Tehdidi”ni Pazarlamak…

Bu son krizde Çin’in ortaya koyduğu çıkış, en az Rusya kadar dikkat çekici olmuştur. Çin’in çok açık bir şekilde safını belirtmesi ve ABD’ye yönelik ortaya koyduğu tepki bu açıdan oldukça önemlidir. Çin, bu krizle birlikte askeri anlamda caydırıcılığını ve bu bağlamda ilk defa Akdeniz’deki donanması üzerinden bir deniz gücü olduğunu ortaya koyarken; “bana rağmen bir şey yapamazsınız, ben de varım” mesajını vermiştir. Düne kadar işbirliği içerisinde rekabet stratejisini, bir diğer ifadeyle yumuşak güç politikasını ön plana çıkartan Çin’in sert bir güç olarak ortaya çıkışı ve ABD’ye açıkça meydan okuması bir dönüm noktasıdır.

Bu açıdan Çin, ABD’nin oyununa gelmiş görünmektedir. Zira ABD Çin’in bu oyuna gelmesini uzunca bir süredir istemekteydi. Çin, ısrarla bu tuzağa düşmemekteydi. Güney Çin Denizi krizinde istediğini elde edemeyen ABD, Doğu Akdeniz’de bu emeline önemli ölçüde ulaşmış görünmektedir. Dolayısıyla ABD Çin’in bu çıkışını sonuna kadar kullanacaktır. Nasıl mı? Söyleyelim…

ABD bu krizle birlikte düne kadar söylem bazında kalan Çin tehdidini somut bir şekilde, başta Batı olmak üzere tüm dünyaya pazarlayacaktır. Rusya tehdidi üzerinden Avrupa-Batılı kurumlar (AB ve NATO gibi) üzerinde etkisini/nüfuzunu arttıran ABD; Çin tehdidi üzerinden de nüfuz alanını daha geniş bir coğrafyada yayma imkânını/fırsatını elde etmiş görünmektedir.

Suriye krizinde “buçuk tehdit” olarak nitelendirilen İran’ı daha çok ön plana çıkartan ve bu buçuk tehdidi Körfez ağırlıklı olarak İslam coğrafyasında kullanmaya çalışan ABD; “Rusya-Çin-İran” üçlüsünü Türk-İslam coğrafyasına yönelik bir tehdit olarak kullanma dönemine girmiştir.

ABD-NATO’nun Türkiye üzerindeki hassasiyetinin ve “arayışlarının” altında bu “yöntem-araç” değişikliği yer almaktadır. Kuşkusuz aynı husus“Rusya-Çin-İran” üçlüsü açısından da geçerlidir. Ankara bu hususu kendisi açısından bir fırsata çevirmek istemektedir. Bu süreçte karşı karşıya kaldığı “zorluğun” temelinde de işte bu arayış yatmaktadır.

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
1969 Dörtyol-Hatay doğumlu olan Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1993 yılında mezun oldu. BÜ’de 1995 yılında Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Erol, aynı yıl BÜ’de doktora programına kabul edildi. Ankara Üniversitesi’nde doktorasını 2005’de tamamlayan Erol, 2009 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent ve 2014 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. 2000-2006 tarihleri arasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (ASAM)’nde görev yapan Erol, ASAM’ın Genel Koordinatörlük görevini de bir dönemliğine yürütmüştür. 2009 yılında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Kurucu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM)’nin de kurucu başkanı olan Prof. Erol, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (YTSAM) Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanlığını da yürütmektedir. Prof. Erol, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GAZİSAM) Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur. 2007 yılında Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı (TÜRKSAV) “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”nü alan Prof. Erol, akademik anlamdaki çalışmaları ve medyadaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 2013 yılında Çağdaş Demokratlar Birliği Derneği tarafından “Yılın Yazılı Medya Ödülü”, 2015 yılında “APM 10. Yıl Hizmet Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) tarafından “2015 Yılın Basın-Fikir Ödülü”, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri “2016 Gönül Elçileri Medya Onur Ödülü”, Yörük Türkmen Federasyonları tarafından verilen “2016 Türkiye Onur Ödülü”. Prof. Erol’un 15 kitap çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekildedir: “Hayalden Gerçeğe Türk Birleşik Devletleri”, “Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları”, “Avrasya’da Yeni Büyük Oyun”, “Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları”, “Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları”, “Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri”, “Sıcak Barışın Soğuk Örgütü Yeni NATO”, “Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar: Türk Dış Politikası Örneği”, “Krizler ve Kriz Yönetimi: Aktörler ve Örnek Olaylar”, “Kazakistan” ve “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”. 2002’den bu yana TRT Türkiye’nin sesi ve TRT Radyo 1 (Ankara Radyosu) “Avrasya Gündemi”, “Stratejik Bakış”, “Küresel Bakış”, “Analiz”, “Dosya”, “Haber Masası”, “Gündemin Öteki Yüzü” gibi radyo programlarını gerçekleştirmiş olan Prof. Erol, TRT INT televizyonunda 2004-2007 yılları arasında “Arayış”, 2007-2010 yılları arasında Kanal A televizyonunda “Sınır Ötesi” ve 2020-2021’de de BBN TÜRK televizyonunda “Dış Politika Gündemi” programlarını yapmıştır. 2012-2018 yılları arasında Millî Gazete’de “Arayış” adlı köşesinde dış politika yazıları yayımlanan Prof. Erol’un ulusal-uluslararası medyada çok sayıda televizyon, radyo, gazete, haber siteleri ve dergide uzmanlığı dahilinde görüşlerine de başvurulmaktadır. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nde (LAMER) de dersler veren Prof. Erol, 2018’den bu yana Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerini devam ettirmektedir. Prof. Erol, 2006 yılından itibaren Ufuk Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde de dersler vermiştir. Prof. Erol’un başlıca ilgi ve uzmanlık alanları ve bu kapsamda lisans, master ve doktora seviyesinde verdiği derslerin başlıcaları şu şekilde sıralanabilir: “Jeopolitik”, “Güvenlik”, “İstihbarat”, “Kriz Yönetimi”, “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”, “Türk Dış Politikası”, “Rus Dış Politikası”, “ABD Dış Politikası”, “Orta Asya ve Güney Asya”. Çok sayıda dergi ve gazetede yazıları-değerlendirmeleri yayımlanan Prof. Erol’un; “Avrasya Dosyası”, “Stratejik Analiz”, “Stratejik Düşünce”, “Gazi Bölgesel Çalışmalar”, “The Journal of SSPS”, “Karadeniz Araştırmaları gibi” akademik dergilerde editörlük faaliyetlerinde bulunan Prof. Erol, “Bölgesel Araştırmalar”, “Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları”, “Gazi Akademik Bakış”, “Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri”, “Ankara Uluslararası Sosyal Bilimler”, “Demokrasi Platformu” dergilerinin editörlüklerini hali hazırda yürütmekte, editör kurullarında yer almaktadır. 2016’dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Kurucu Başkanı olarak çalışmalarını devam ettiren Prof. Erol, evli ve üç çocuk babasıdır.

Benzer İçerikler