Papatya falına dönmüştü; görüşecek, görüşmeyecek diye… Neyden ve kimden bahsettiğimi anlamışsınızdır elbette. Evet, ABD Başkanı Donald Trump ve Kuzey Kore lideri Jong-un ikilisinden bahsediyorum. Hani şu birbirlerine “bunak, akıl hastası, deli Amerikan pastası, yaşlı adam” ve “roket adam, hasta köpekçik, deli adam, kısa ve şişman adam” diyen iki liderden…
Sonunda bu ikili 12 Haziran’da Singapur’da bir araya geldiler. Trump’ın tabiriyle “fantastik”, Kim’in ifadesiyle de “bilim kurgu filmi” olarak nitelendirilen görüşmenin sonucunda “oldukça kapsamlı bir anlaşmaya” imza attılar.
Fakat burada peşinen belirtelim, şu ana kadar bu “kapsamlı anlaşma” açıklanmış değil. Ortada sadece basın önünde imzaladıkları dört maddelik bir beyan var. Sputnik tarafından da yayımlanan söz konusu beyana bakıldığında şu maddeleri içerdiğini görüyoruz:
1) ABD ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (KDHC), iki ülke halklarının barış ve refah yönündeki arzuları doğrultusunda yeni bir ilişki kuracak.
2) ABD ve KDHC, Kore Yarımadası’nda kalıcı ve istikrarlı bir barış rejiminin tesis edilmesi için ortak çaba gösterecek.
3) 27 Nisan 2018 tarihli Panmunjom Deklarasyonu uyarınca KDHC, Kore Yarımadası’nın nükleer silahlardan tamamen arındırılması yönünde çalışmayı taahhüt eder.
4) ABD ve KDHC, hâlihazırda kimliği tespit edilenlerin ülkelerine derhal geri gönderilmesi de dâhil olmak üzere, savaş esirleri ve kayıplardan geriye kalanları kurtarmayı taahhüt eder.
Bu maddelerin öz Türkçesi şu şekilde ifade edilebilir: 1) Kriz şu an için dondurulmuştur. 2) Her iki taraf zaman kazanmaya yönelik bir adım atmıştır. 3) Sürecin ucu açıktır. 4) Fazla ümitvar olmaya gerek yok, zira bu antlaşmanın ömrü de Trump’ın atacağı bir tweete bakmaktadır. 5) Üçüncü taraflar bu antlaşma ile ilgili olarak bazı şüphelere sahiptir.
Nitekim Rusya ve İran’dan gelen açıklamalar bu noktada çok dikkat çekici ve yukarıdaki tespitlerimizi fazlasıyla teyit etmekte. Örneğin Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, Trump ve Kim arasındaki zirvenin sonuçlarını olumlu bulduklarını ancak “şeytanın ayrıntıda” gizli olduğunu ve detayları beklemeleri gerektiğini söylerken, bir kez daha meşhur “Rus şüpheciliğini” ön plana çıkartmıştır.
İran Hükümet Sözcüsü Muhammed Bakır Nubaht ise Kuzey Kore liderini uyarayım derken, onu eleştirmekten kendini alamamış görünmektedir. Nubaht’ın: “(Trump) Uçakta attığı bir twitle anlaşmaya attığı imzasını geri çekiyor. Bilmiyorum Kuzey Kore lideri kiminle görüşüyor?” ifadesi, bu açıdan oldukça dikkat çekici olmuştur.
Süreçte “Çin Faktörü”…
Çin’in yaklaşımı ise bu süreçten en memnun ülke olduğuna işaret etmektedir. Nitekim Çin Dışişleri Bakanı VangYi, zirve öncesi yaptığı açıklamada ABD Başkanı Donald Trump ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’un Singapur’da düzenledikleri zirvede Kore Yarımadası için barış mekanizmalarını kurmalarını beklediklerini söylemekteydi. Dolayısıyla ABD-Kuzey Kore bağlamında yaşanan süreç, Çin’in arzu ettiği bir şekilde gelişmiş ve nihayete ermiş görünmektedir.
Nitekim Çin’in aşağıda sıralanan kazanımlarına bakıldığında hem Dışişleri Bakanı VangYi’nin ne demek istediği hem de söz konusu kazanımların neler olduğu daha net anlaşılmaktadır:
1) Kuzey Kore-ABD arasında izlediği politika ile tüm bölge ve dünyaya barışçıl bir politika izlediği noktasında önemli bir mesaj vermiştir. Bir diğer ifadeyle, ABD-Kuzey Kore arasındaki bu zirvenin arka plan mimarı olarak Çin, geleceğin barış yapıcı gücü olarak önemli bir hamle yapmıştır.
2) Pekin, hiç kuşkusuz bunu dış politikasında etkin bir şekilde kullanacaktır. Özellikle ABD nüfuz alanında yer alan yakın çevresi ile daha etkin bir işbirliğinin önü açılmıştır. Çin, bundan sonrası için bir tehdit değil, bir fırsat olduğunu ABD etkisinden kurtulmak isteyen tüm ülkelere daha rahat verebilecektir. Bu bağlamda Çin’in eli daha da kuvvetlenmiştir.
3) ABD Çin’i kuşatma politikasında önemli bir gerekçeyi artık eskisi gibi kullanamayacaktır. “Bir gece ya da sabah ansızın” için ABD elindeki önemli bir “meşruiyet” gerekçesini kaybetmiştir. Dolayısıyla Çin yakın çevresinde önemli bir sorunu aşarken, ABD’yi gerekçeler bağlamında zayıflatmış görünmektedir.
4) Başta “Kuşak-Yol” olmak üzere, Çin bölgesel-küresel çapta uygulamaya koyduğu projelere daha fazla konsantre olabilecektir. Daha da ötesi, bu projelerin daha güvenli bir şekilde hayata geçirilmesiyle ilgili önemli bir fırsat yakalamıştır.
Bu maddeler kuşkusuz daha da çoğaltılabilir. Ama özü itibarıyla mesele bundan ibarettir.
ABD ve Kuzey Kore’nin Hesapları…
Peki, ABD ve Kuzey Kore’nin hiç kazanımları yok mu? Elbette var. Bununla ilgili tespitlerimi 30 Nisan’da, yine bu köşede yayımlanan “Birleşik Kore: ABD açısından Jeopolitik-Stratejik Depremin Bir Diğer Adı” başlıklı yazımda teferruatlı bir şekilde ortaya koymuştum. Arzu edenler oraya bakabilir. Ama kısaca bir şeyler dememi söylerseniz onu da belirteyim…
Öncelikle Kuzey Kore tüm dünyaya amiyane tabirle şu mesajı vermiştir: “Dinsizin hakkından imansız gelir.” Yani Kuzey Kore, ABD’nin anladığı dilden konuşmanın aslında hiç de boş bir şey olmadığı mesajını somut bir şekilde vermiştir. Bu husus, en azından İran’ı daha da motive edecektir. Ayrıca Kuzey Kore, Pekin’in kendisine yönelik güvenini daha da pekiştirirken, bölge politikasında ne kadar kritik bir yere sahip olduğunu tüm taraflar açısından ortaya koymuştur.
Bunların dışında, ucu açık olsa da, bu süreç ile daha önceki denemelerde de görüldüğü üzere bir rahatlama imkânı kazanacaktır. Dolayısıyla Kuzey Kore istediği zamanı yan cebine koymuş görünmektedir. Bu husus hiç kuşkusuz Kim’in içerideki gücünü daha da arttırmasına zemin hazırlayacaktır.
ABD’ye gelince, en azından Güney Kore’yi şimdilik kaybetmekten kurtulmuş, “Birleşik Kore” projesini durdurmuştur. ABD, daha doğrusu Kim’in tabiriyle “bunak, akıl hastası, deli Amerikan pastası, yaşlı adam” Ortadoğu’ya, özellikle de İran’a daha fazla konsantre olmak için zaman kazanmıştır. İran merkezli Ortadoğu; Afganistan merkezli Güney Asya ve Orta Asya’yı oldukça sıcak günler bekliyor.
Tüm okuyucularıma bu vesileyle iyi bayramlar diliyor, saygı ve selamlarımı sunuyorum…