ABD Nasıl Bir Afganistan İstiyor?

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Uluslararası sistemde yer alan her aktör gibi Amerika Birleşik Devletleri (ABD) de ikili ilişkilerinde kendi çıkarlarını öncelemektedir. ABD açısından Afganistan, bu konuda bir istisna teşkil etmemektedir. Bu bağlamda ABD’nin her zaman ulusal çıkarlarını maksimize etmek için “faydalı” işbirliklerine yöneldiğini söylemek mümkündür. Dolayısıyla ABD’nin istediği Afganistan, temelde kendisine büyük ölçüde bağımlı, Washington’la çalışmaya istekli ve mümkünse kendisine minnettar bir yönetim tarafından idare edilen bir ülkenin oluşmasıdır. Ayrıca ABD’nin bölgesel politikalarıyla uyumlu politikalar yürütecek, “öngörülebilir” bir Afganistan arzusu söz konusudur. Ancak bahse konu olan ideal durumun her zaman sağlanabilmesi mümkün değildir. Böylesi ortamlarda dahi büyük güçlerin beklentilerinden tamamen vazgeçtikleri pek görülmemektedir. Nitekim kendisi açısından en ideal senaryonun gerçekleşmemesi halinde Washington yönetimi, farklı seçenekleri değerlendirmeye alabilmektedir.

Yukarıda bahsedilen ideal tablonun oluşmaması halinde, ABD’nin farklı seçenekleri dikkate alması muhtemeldir. Bu seçeneklerden ilki, ABD’nin kendisiyle olmasa da bölgesel ortaklarıyla işbirliği yapabilen bir Afganistan’ı kabullenmesidir. Böylece ulusal çıkarların dolaylı yollardan sağlanması mümkün olabilir. İkinci seçenek ise ne ABD’nin kendisiyle ne de bölgesel ortaklarıyla uyumlu politikalar yürüten bir Afganistan yönetiminin iktidarda olmasıdır. Böyle bir ortamla karşılaşıldığında ise en azından Afganistan yönetiminin ABD’nin bölgesel rakipleriyle çatışmayan ve kendi bölgesel hedeflerine zarar vermeyen bir politika yürütmesi sağlanmaya çalışılacaktır. Çünkü kar maksimizasyonu sağlanamayan durumlarda en azından görülecek zararın minimalize edilmesi hedeflenecektir. Kısacası kontrol edilemeyen veya yönlendirilemeyen bir Afganistan’ın en azından Washington’un bölgesel çıkarlarına zarar vermemesi istenir.

ABD açısından en az istenilen durumu yansıtan bir diğer seçenek ise kendisiyle veya ortaklarıyla uyumlu çalışmayan, bölgedeki rakipleriyle işbirliği içerisinde olan ve dolayısıyla bölgesel çıkarlara zarar verecek bir Afganistan yönetiminin iktidarı elinde tutmasıdır. Böylesi bir senaryoda ABD’nin kısa veya orta vadede fayda sağlaması mümkün olmadığı için Afganistan’ın işlevselliği ortadan kalkmaktadır. Kendisi açısından işlevselliğini yitirmiş bir Afganistan’ın ise ABD’nin bölgesel veya küresel rakipleri açısından da işlevsel bir ortak olmaması istenebilecektir.  Bu seçeneği kısaca açıklamak gerekirse, Afganistan’ın bölgesel; hatta küresel bir sorun merkezi olarak tutulması, herhangi bir uluslararası sözleşmeden doğacak yükümlülüklerini yerine getiremeyecek kadar zayıf bırakılması ve böylece Afganistan’la işbirliği yapmak isteyen ülkelerin maliyetlerinden dolayı bundan kaçınması ya da işbirliği söz konusu olduğunda, ABD’nin bölgesel rakiplerinin bundan zarar görmemesi gibi unsurlar bu seçenek kapsamında değerlendirilebilir.

ABD’nin Afganistan’dan beklentileri konjonktüre göre değişkenlik göstermekte ve değişen koşullara uygun olarak yeni durumlara uyarlanmaktadır. Dolayısıyla yukarıda da değinildiği üzere, ikili ilişkiler bakımından en ideal senaryonun gerçekleşmemesi halinde bile Washington açısından Afganistan’ın tüm önemini kaybedeceğini söylemek güçtür. Afganistan yönetimleriyle bir sorun yaşanması halinde, yapılabiliyorsa öncelikle yönetimdeki hükümet değiştirilerek “işbirliğine daha açık” yönetimlerin işbaşına geçmesi sağlanacaktır.

Taliban’ın Afganistan’da yönetimi ele geçirdiği 1996-2001 arası dönemin ilk yıllarında ülkede görece istikrarın sağlanmasından hoşnut olan ABD, Taliban’ın terör örgütü El Kaide’ye; yani kendi düşmanlarına destek sağlaması sonrasında söz konusu yönetimin iktidardan uzaklaştırılmasını bizzat gerçekleştirmiştir.

2001 yılından itibaren tesis edilen yeni Afganistan yönetiminin; yani Hamid Karzai Hükümeti’nin, özellikle de ilk döneminde ABD ile Afganistan arasındaki ilişkilerin oldukça uyumlu olduğu görülmüştür. Ancak iki ülke arasındaki uyumlu ilişkilerin uzun süre devam etmemesi nedeniyle sorunlar yaşanmaya başlanmıştır. Nitekim Hamid Karzai Hükümeti’nin ikinci döneminde ABD’nin Taliban’la mücadele kapsamında gerçekleştirdiği operasyonlarda çok sayıda sivilin hayatını kaybetmesinden ötürü Karzai tarafından yapılan eleştiriler ve ABD’nin Afganistan’da kukla bir yönetim istediğine ilişkin ifadeleri, Barack Obama yönetimi tarafından hoş karşılanmamıştır.

Amerikan kamuoyu tarafından “nankörlük” olarak değerlendirilen bu olay sonrasında, ABD başta olmak üzere Batı medyasında Karzai aleyhinde çok sayıda haber ve analiz yer almaya başlamıştır. Karzai’nin karakterine ilişkin neredeyse tüm analizlerde onun “dengesiz” ve “öngörülemez” biri olduğu ifade edilmiştir. Bahse konu olan durum, Karzai’nin ABD açısından artık, yukarıda da değinildiği gibi, “ideal” bir yönetici şeklinde algılanmadığını göstermiştir. 2004 yılında Amerikan Senatosu’nda yaptığı konuşma sonrasında ayakta alkışlanan Karzai, zaman içerisinde işbirliği yapılabilecek aktör olmaktan çıkmıştır. Obama yönetiminin Afganistan’daki Amerikan askerlerini çekmek istemesi de Karzai’nin ABD ile Afganistan arasında İkili Güvenlik Antlaşması’nı imzalamaya yanaşmamasına neden olmuş ve bu da iki yönetim arasındaki ilişkilerin soğumasına sebebiyet vermiştir.

Diğer yandan 2014 yılında gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nde aday olan Eşref Gani ve Abdullah Abdullah’ın seçim söylemlerinde ABD’yle daha sıcak ilişkiler kuracaklarını belirtmeleri ve İkili Güvenlik Antlaşması’nı onaylayacaklarını ifade etmeleri, Washington tarafından olumlu karşılanmıştır. Böylece ABD, Afganistan’da “işbirliğine daha açık” çalışma arkadaşları edinmiştir.

Bu noktada eklenmesi gereken bir husus da uluslararası aktörlerin karşılıklı çıkara dayalı ilişkiler tesis ederken yalnızca kimliği veya anlayış birliğini değil, güç unsurunu da dikkate aldıklarıdır. Çünkü birçok durumda, anlayış birliği içerisinde bulunulan grupların muhatap ülkelerde yönetimde olmadıkları görülmektedir. Böylesi bir ortamda yönetimi elinde tutan ve en güçlü grup halinde görülen siyasi hareketlerle ortak bir zeminde çıkar birlikteliği tesis edilmeye çalışılmaktadır.

Kısacası iktidarı elinde tutan gruplar, anlayış birliği içerisinde bulunulmasa da öncelikli temas grubunu oluşturmaktadır. Afganistan özelinde değerlendirmek gerekirse, 2001 senesinden sonra tesis edilen yönetimler, ülkedeki en güçlü grup haline getirilmeye çalışılmış; ancak ülke genelinde güçlü bir iktidar kurulamamış ve başarılı olunamamıştır. Bu tür durumlarda, gücü elinde tutan Taliban gibi gruplarla ortak bir zemin sağlanarak, çıkara dayalı ilişkilerin devamı öncelikli seçenek haline gelebilmektedir. Fakat gelinen aşamada, ABD ve Taliban’ın ortak bir zeminde buluşmaktan uzak oldukları görülmektedir.Taraflar arasında Doha’daki gibi bir müzakere masası kurulması imkânsız değilse de bunun ancak ABD’nin elinin güçlü olduğu bir pozisyonda kurulabileceğini; aksi takdirde Washington yönetiminin masaya oturmayacağını söylemek mümkündür.

Tüm bunlara ek olarak ABD için ideal olanın Afganistan için de iyi olduğu sanrısının devam etmesi istenmektedir. Yani ABD ve Afganistan yönetimleri arasında bir anlayış birlikteliği oluşturulması gibi bir arzu söz konusudur. Böylece Afganistan’ın daha iyi bir ülke haline gelmesi için gösterilecek çabalarla, ABD’nin bölgesel ve uluslararası politikaları entegre edilebilir ve Afganistan’daki hükümetler, ABD açısından “kullanışlı”olarak kalmaya devam edebilir. Bu ideal durumun tam olarak sağlanamaması halinde ise ilişkilerin ve karşılıklı çıkarların asgari müşterekte sağlanmasına çalışılabilir. Bu doğrultuda demokrasi, insan hakları, kadın hakları, azınlık grupların hakları üzerinden yapılan eleştiriler; bahsi geçen ülkedeki yönetimle asgari müşterek çıkarlarda anlaşılması durumunda bir süre sonra unutulabilir.

Sonuç olarak ABD’nin istediği ideal Afganistan, öncelikle kendisine bir ölçüde bağımlı olmalıdır. Eğer mümkünse, iki ülkenin ulusal çıkarlarının çatıştığı durumlarda bile, ABD’nin ulusal çıkarlarını öncelemelidir. Bunun mümkün olmaması halinde ise en azından bölgesel rakiplerinin çıkarlarına hizmet etmemesi arzulanmaktadır. Her iki durum da gerçekleşmez ise zayıf ve sorunlu bir Afganistan daha ideal senaryo olarak görülmektedir. ABD, ulusal çıkarları açısından faydalı olduğu müddetçe Afganistan’ın güçlü veya zayıf olmasının, demokratik ya da teokratik olmasının, üniter veya federal olmasının önemi öncelik teşkil etmeyecektir. Halihazırda Taliban’a uygulanan baskı, Afganistan’ın ulusal rezervlerinin bloke edilmesi ve ülkeye yeterli düzeyde yardım yapılmaması gibi hususlar göz önünde bulundurulduğunda, Washington yönetiminin zayıf ve sorunlu bir Afganistan tercihine ağırlık verdiğini söylemek mümkündür.


Dr. Erdal BAYAR
Dr. Erdal BAYAR
2009 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olan Dr. Erdal BAYAR, iki yıllık memurluk hizmetinin ardından 2011 senesinde Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Erciş İşletme Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak göreve başlamıştır. 2015 yılında Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu teziyle yüksek lisans derecesi alan Bayar, 2021 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda hazırladığı “Sosyal İnşacı Yaklaşıma göre 2001 sonrasında yeniden inşa edilen Afganistan'ın Dış Politikası” başlıklı teziyle doktor unvanını almıştır.

Benzer İçerikler