ABD-Rusya Mücadelesinin Oyun Sahası: Ukrayna

Paylaş

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) yoğun çabaları neticesinde Üçlü Temas Grubu, Ukrayna ve Rusya arasında 27 Temmuz 2020 tarihinde imzalanan ateşkes anlaşması, çeşitli ihlallere rağmen Ukrayna ile Rusya arasındaki sıcak çatışma riskini uzun bir süre boyunca azaltmayı başarmıştır. Ancak son dönemde Donbas özelinde artan gerilim, ateşkesin işlemez hale geldiğini göstermiştir. Nitekim 26 Mart 2021 tarihinde Rusya’nın hibrit savaş çerçevesinde kullandığı vekil unsurlarının saldırıları nedeniyle dört Ukrayna askeri hayatını kaybetmiştir. Buna bağlı olarak bölgedeki tansiyon yükselmiş, Ukrayna Ordusu seferberlik ilan etmiş ve savaş tamtamları çalmaya başlamıştır.[1]

Kiev-Moskova hattında yaşanan gelişmelere bakıldığında, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı saldırgan bir politika uyguladığı ifade edilebilir. Zira Moskova, egemen ve bağımsız bir devlet olan Ukrayna’nın jeopolitik tercihlerini kendi güvenliğine yönelik bir tehdit olarak algıladığı için uluslararası hukuka aykırı eylemlerde bulunarak Kiev’in iradesini sınırlandırmaya çalışmaktadır. Bu noktada Ukrayna ile Rusya arasında yaşanan krizin geçmişine değinmek gerekmektedir.

Hatırlanacağı üzere, 2013 yılında dönemin Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukovic’in Ukrayna’nın Avrupa Birliği’ne (AB) yöneldiği AB Ortaklık Anlaşması’nı veto etmesinin ardından “Meydan Olayları” olarak bilinen protestolar gerçekleşmiş ve Ukrayna toplumu, Batı ve Rusya yanlıları şeklinde fiilen ikiye bölünmüştür.

Bahsi geçen protestolar neticesinde Ukrayna’da bir “renkli devrim” gerçekleşebileceği gündeme gelmiş ve ülkede Batı yanlılarının etkisi artmıştır. Bu durumu kendi ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olarak değerlendiren Rusya ise 16 Mart 2014 tarihinde Kırım’ı uluslararası hukuka aykırı bir biçimde ilhak etmiştir. Benzer bir şekilde Donetsk ve Luhansk’ta da Rusya yanlısı kesimlerin Ukrayna’dan ayrılarak yeni birer devlet kurmaya çalıştıkları görülmüştür. Her ne kadar bu topraklar Ukrayna’nın yasal sınırları içinde yer alsa da Luhansk ve Donetsk’in 24 Mayıs 2014 tarihinde bir birleşme anlaşması imzalayarak “Yeni Rusya” adında bir devlet kurma girişimleri de olmuştur. Dolayısıyla Kiev yönetimi, Rusya yanlısı grupların bulunduğu bu coğrafyaları yönetememe durumuyla karşı karşıya kalmıştır. Elbette tüm bu gelişmeler, Moskova’nın Batı’ya yönelen Kiev’i cezalandırdığı şeklinde yorumlanabilir.

Anlaşılacağı gibi Rusya, kendi yakın çevresi olarak gördüğü post-Sovyet coğrafyada Batı nüfuzunun artmasını ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olarak nitelendirmektedir. Mevzubahis durum, Ukrayna merkezli gelişmelere de yansımaktadır. Zira Moskova, Ukrayna’nın Batı’ya yönelmesini kendisinin Karadeniz üzerinden çevrelenmesi şeklinde okumaktadır. Bu durumun temel nedeni ise Soğuk Savaş sürecinde Varşova Paktı’nda yer alan Bulgaristan ve Romanya’nın 2007 yılında Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) üye olmasıdır.

Moskova, mevzubahis devletlerin üyelikleri karşısında net bir mesaj vermiş ve NATO’nun eski Doğu Bloku sınırlarında doğuda ilerleyebileceği son ülkenin Bulgaristan olduğunu dile getirmiştir. Buna paralel olarak 2008 yılında Gürcistan’da Batıcı eğilimler belirginleştiğinde de Rusya’nın beş gün süren Rusya-Gürcistan Savaşı’yla duruma müdahale ettiği görülmüştür. Dolayısıyla Moskova, kendi yakın çevresinde Batı yanlısı kadroların iktidarda olmasına sıcak bakmamaktadır.

Dahası Rusya, Bulgaristan ve Romanya’nın NATO üyeliğini Türkiye’nin NATO üyesi olması gerçeğiyle birlikte okuyarak Karadeniz’in bir “NATO Gölü” haline getirilmek istendiğini düşünmektedir. Bu yüzden de Ukrayna’nın jeopolitik düzeyde NATO’ya yönelmesine izin vermeyeceğini ortaya koymuştur. Aslında Kırım’ın ilhakı da bu çerçeve üzerinden yorumlanabilir.

Halihazırda Ukrayna’nın Batı’ya yönelimini sınırlandırmak isteyen Rusya’nın saldırgan bir politika benimsemesi, taraflar arasında bir güvenlik ikilemine de neden olmaktadır. Zira Moskova’nın politikaları neticesinde toprak bütünlüğünü tehlikede hisseden Kiev, her geçen gün NATO’ya üye olmak istediğini daha yüksek sesle dile getirmektedir. Çünkü Ukrayna, bir güvenlik şemsiyesine ihtiyaç duymaktadır.  Nitekim 26 Mart 2021 tarihinden itibaren bölgede artan gerginliğe paralel olarak Ukrayna Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenski, NATO’dan bir üyelik planı hazırlamasını talep etmiş ve bunun Rusya’ya verilecek gerçek bir yanıt olacağını belirtmiştir.[2]

Ukrayna’nın güvenlik temalı hassasiyetlerinde haklılık payının bulunduğunu öne sürmek mümkündür. Zira her ne kadar Rusya, bölgedeki tatbikatlarını kendi toprakları içerisinde icra ettiğini belirtse de Donbas bölgesi yakınlarına askeri yığınak yapmıştır. Bu kapsamda Rusya’nın bölgede 28 tabur birlik konuşlandırdığı yönünde ciddi iddialar vardır.[3] Bu durum ise Moskova’nın Donbas özelinde bir harekâta hazırlandığına işaret etmektedir.

Özü itibarıyla Rusya, son dönemde Batı’nın kendisine yönelik baskısını fırsata çevirmeye çalışmaktadır. Yani Joe Biden’ın Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı olmasının ardından Donald Trump döneminde Trans-Atlantik ilişkilerde meydana gelen hasarı onarmak isteyen Washington yönetimi, Batı’nın geleneksel ötekisi olan Rusya’yı hedef tahtasına oturtmuştur. Ermenistan’da Moskova’nın iktidardan uzaklaştırmak istediği Nikol Paşinyan’a verilen destek, Alexey Navalni’nin tutuklanmasının ardından Rusya’da gerçekleşen protestolar, Rus diplomatların çeşitli Avrupa ülkelerinden sınır dışı edilmesi ve Rusya’ya yönelik yaptırım kararları, Moskova’nın hızla ötekileştirildiğini gözler önüne sermektedir.

Yoğun baskı altında kalan Rusya ise ilerleyen dönemde Karadeniz jeopolitiğinde kendisine karşı atılacak adımları önlemek için Ukrayna üzerinden sert bir cevap vermeye hazırlanmaktadır. Bu nedenle de Rusya’nın Donbas’a askeri bir operasyon başlatması muhtemeldir. Üstelik bu tarz bir harekâtın Donbas’la sınırlı kalmayacağı da öngörülebilir. Kısacası Rusya, Ukrayna gerilimini jeopolitik bir fırsata çevirerek Odessa’ya ulaşmak isteyecektir. Bu da Kremlin’in ilerleyen dönemde Trans-Dinyester’e erişme hedefi için mühim bir alan kazanımı olabilir. Elbette Moskova, böylesi bir strateji vesilesiyle NATO’nun Ukrayna için Rusya’yla savaşı göze alıp alamayacağını da test etme imkânına kavuşacaktır. Batı’nın Rusya’ya Ukrayna Krizi’nde dur dememesi halinde, Moskova’nın önümüzdeki süreçlerde Trans-Dinyester konusunda ve belki de diğer meselelerde daha cesur davranacağı iddia edilebilir.

Bu çerçevede ABD, Rusya karşıtlığını etkin bir biçimde kullanarak Avrupa ülkeleriyle olan ilişkilerini tamir etmek istemektedir. Bu nedenle de Washington’un Ukrayna Krizi aracılığıyla AB ile Rusya’yı karşı karşıya getirmeye çalıştığı öne sürülebilir. Ancak AB ülkeleri, bu konuda çok daha temkinli davranmaktadır. Nitekim Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Şansölyesi Angela Merkel arasında 30 Mart 2021 tarihinde çevrimiçi bir toplantı gerçekleşmiş ve toplantıda Merkel, bölgede bir savaş istemediklerini açıkça belirtmiştir. Dahası Macron da ateşkesin sürdürülmesi ve bölgesel istikrarın tesis edilmesi ihtiyacına vurgu yapmıştır.[4] Buna rağmen Zelenski, olası Rus müdahalesi noktasında ABD’den güvence aldıklarını açıklayarak “Görüşmede Başkan Biden, Rusya’nın Donbas ve Kırım’daki agresif hamlelerinin ışığında ABD’nin Ukrayna’nın egemenliği ve toprak bütünlüğüne karşı sarsılmaz desteğini bir kez daha yineledi.” demiştir.[5]

Ayrıca Zelenski’nin “NATO Donbas’taki savaşı bitirmek için tek yol”[6] şeklindeki açıklaması da Biden’ın bahse konu olan güvencesinin “NATO şemsiyesi” olduğunun habercisidir. Dolayısıyla ABD, Ukrayna Krizi vesilesiyle hem hegemonik ilişkiler bakımından Avrupa’yı yeniden ikna etmek hem de Avrupa ile Rusya’yı karşı karşıya getirmek arzusundadır. Bu yüzden de Beyaz Saray’ın savaş istediği ifade edilebilir.

Neticede Ukrayna, ABD’nin AB’yi ikna ederek Rusya karşıtı cephe bağlamında küresel hegemonyasını sürdürmenin yollarını aradığı bir dönemde Washington ile Moskova arasındaki nüfuz mücadelesinin oyun sahası olarak ön plana çıkmaktadır. Bu ortamda Batı’nın Rusya’yla savaşı göze alıp alamayacağını test etmek ve Karadeniz üzerinden kuşatılmaya izin vermeyeceğini göstermek isteyen Kremlin, Donbas-Odessa hattında bir operasyon yapmaya hazırlanmaktadır. Buna karşılık Washington da bölgedeki gerilimin artmasından memnun görünmekte ve AB ile Rusya’yı karşı karşıya getirebilmek için Kiev’i Moskova’ya karşı cesaretlendirmektedir. Mevcut durumda Almanya ve Fransa gibi AB’nin başat aktörleri savaş istemediklerini dile getirerek ateşkes çağrısı yapsalar da bir savaş durumunda NATO’yla birlikte hareket etmeleri güçlü olasılıktır. Yine de sürecin nasıl şekilleneceğini zaman gösterecektir.


[1]  “U.S. Watching Escalation of Armed Confrontation near Ukraine’s Border with Russia”, CBS News, https://www.cbsnews.com/news/russia-troops-ukraine-border-concerning-united-states/, (Erişim Tarihi: 10.04.2021).

[2] “Ukrayna NATO’ya Üye Olmak İstiyor”, Detche Welle, https://www.dw.com/tr/ukrayna-natoya-%C3%BCye-olmak-istiyor/a-57107717, (Erişim Tarihi: 09.04.2021)

[3] Talha Yavuz, “5 Soruda Rusya-Ukrayna Krizi”, Anadolu Ajansı, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/5-soruda-rusya-ukrayna-krizi/2203164, (Erişim Tarihi: 10.04.2021).

[4] “Merkel, Macron Call on Putin to Help Stabilize Situation in Eastern Ukraine”, Ukrinform, https://www.ukrinform.net/rubric-polytics/3218459-merkel-macron-call-on-putin-to-help-stabilize-situation-in-eastern-ukraine.html, (Erişim Tarihi: 10.04.2021).

[5] “Donbass’da Yükselen Gerginlik ABD’den Ukrayna’ya Destek”, Milli Gazete, https://www.milligazete.com.tr/haber/6887564/donbassda-yukselen-gerginlik-abdden-ukraynaya-destek, (Erişim Tarihi: 10.04.2021).

[6] “Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy: “NATO Donbas’taki Savaşı Bitirmek İçin Tek Yol”, Anadolu Ajansı, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ukrayna-devlet-baskani-zelenskiy-nato-donbastaki-savasi-bitirmek-icin-tek-yol/2199769, (Erişim Tarihi: 10.04.2021).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.

Benzer İçerikler