ABD’deki Kongre Baskını ve Toplumsal Kutuplaşmanın Boyutları

Paylaş

Son yıllarda ABD’de ülkenin tarihi geçmişindeki olumsuzlukları anımsatan bazı hadiseler cereyan etmektedir. Bu olayların ortak yanı, 1861 ile 1865 yılları arasında vuku bulan Amerikan İç Savaşı’nın yıkıcı ve bölücü etkilerini yeniden gündeme getirmeleridir. 6 Ocak 2021 tarihinde ABD Kongre binasının Donald Trump’ın destekçileri tarafından basılması da bu geçmişi hatırlatan gelişmelerden biridir. Amerikan demokrasi tarihinde bir ilk yaşanması sebebiyle mevzubahis olay, ülkenin demokratik durumuyla ilgili ciddi tartışmaları da beraberinde getirmiştir.

Protestoların ortaya çıkışındaki ana neden Trump’ın destekçilerinin seçim sonuçlarını kabul etmemeleridir. Ancak biraz daha derine bakıldığında, Kongre binasına yönelik baskının toplumdaki bölünmeden ve hatta kökleri 1860’lara kadar uzanan bazı olaylardan kaynaklandığı söylenebilir. Çünkü Kongre binasında Konfederasyon bayrağının sallanması, Demokrat seçmenden ve özellikle de siyahi nüfustan büyük tepki çekmiştir. Nitekim son günlerde sıklıkla paylaşılan fotoğraflarda, siyahilere yönelik polis şiddetini protesto eden “Black Lives Matter” isimli etkinliklere atıf yapılarak, söz konusu gösterilerin barışçıl olduğu; buna karşılık Trump taraftarlarının gerçekleştirdiği eylemin ise şiddet içerdiği vurgulanmaktadır.

Amerikan İç Savaşı, o dönemde bir Konfederasyon oluşturan güney eyaletleri ile (11 eyalet) ABD arasında, seçilmiş Başkan Abraham Lincoln’ün köleliği kaldırmak istemesi sebebiyle meydana gelmiştir. İç savaş esnasında ekonomileri büyük ölçüde tarıma dayanan güney eyaletleri, iş gücü ihtiyacı nedeniyle köleliğin kaldırılmasına karşı çıkmıştır. Ancak Konfederasyon güçleri, ABD’ye karşı yenilgiye uğramış ve böylelikle kölelik resmen yasaklanmıştır. Fakat bundan ötürü güneyin ekonomisi, kuzey eyaletlere kıyasla giderek daha da gerilemeye başlamıştır.

Günümüzde kuzeye göre daha az gelişmiş olan güney eyaletlerinde, kırsal yerleşim yaygın olmakla birlikte metropol şehirler de vardır. Ancak buradaki düşünce şekli ve halkın yaşam biçimi, ülkenin geri kalanına göre çok daha muhafazakârdır. Bundan dolayı Demokratlar, bahse konu olan bölgelere nüfuz etmek ve buralardan oy almak konusunda pek başarılı değildir. Bu yüzden de Cumhuriyetçi Parti, 2020 yılının Kasım ayında yapılan seçimlerde bazı kuzey eyaletlerini bile almayı başarmıştır. Dahası Trump ile Biden arasındaki rekabetin yansıması olarak her iki taraftan da gelen sert demeçler, Amerikan toplumundaki kutuplaşmanın ne kadar derin olduğunu tüm dünyaya göstermiştir.

Kısacası Trump faktörü, zaten toplum içinde var olan ayrışmanın gün yüzüne çıkmasına vesile olmuştur. Hatırlanacağı gibi, Trump’ın iktidara geldiği 20 Ocak 2017 tarihinden sonra, birçok şehirde Demokratlar tarafından “not my president” (benim başkanım değil) sloganıyla öne çıkan protestolar gerçekleştirilmiştir. Protestolarda Turmp’ın kullandığı ifadeler eleştirilmiş ve Trump, ırkçı olmakla suçlanmıştır. Lakin tüm bunlara rağmen Trump’ı destekleyenler de varlığını sürdürmüştür. 6 Ocak 2021 tarihindeki olaylar ise Trump destekçilerinin şiddet kullanma potansiyelini açık bir şekilde ortaya koymuştur. Üstelik Trump’ın “seçimlerin çalındığı” yönündeki ısrarlı iddiaları, Cumhuriyetçilerin ABD kurumlarına ve Demokratların yönetimine şüpheyle bakmalarına yol açacaktır. Bu da Amerikan toplumundaki bölünmeyi daha da derinleştirebilir.

Trump’la ilgili başlatılmak istenen azil süreci, görevin devredileceği 20 Ocak 2021 tarihine çok kısa bir süre kalması sebebiyle iptal edilebilir. Ancak mevzubahis girişimin iptal edilmemesi ve Trump’ın azledilmesi, onun bir kurban gibi görülmesini ve destekçilerinin daha da radikalleşmesini beraberinde getirebilir. Bundan ötürü Demokrat Parti’nin meseleye rasyonel bir şekilde yaklaşarak süreci sakinleştirecek adımlar atacağı düşünülmektedir. Fakat Biden ve ekibinin Trump aleyhine kurdukları cümleler, kutuplaşmanın azaltılması adına pek de umut verici değildir. Zira Biden’ın mevcut tutumu, tüm seçmeni kucaklayacağı yönündeki açıklamalarıyla örtüşmemektedir.

Bahsi geçen ülkede, özellikle de posta koduna dayalı fakirliğin ve gettolaşmanın bulunduğu düşünülürse, Demokratların toplumdaki farklılıkları gidermeye yönelik programlar geliştirmeden başarılı olamayacağı öne sürülebilir. Aslında Trump’ın “America First” girişimi, ülkedeki istihdamı arttırmayı ve ABD’nin birçok ülkeyle eksi yönde olan ticaret dengesini ABD lehine çevirmeyi amaçlamıştır. Bu konuda dört yıllık dönemde bir ilerleme de sağlanmış ve ABD’de istihdam artmıştır. Fakat Covid-19 salgınının ortaya çıkması, olayları tamamen farklı bir yöne çevirmiştir. Zira konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan analistler, Trump’ın yenilgisini salgının ülkede yarattığı tahribatla ilişkilendirmektedir. Dolayısıyla ABD’nin Covid-19’u yönetme konusundaki başarısızlığı, Trump’ı yenilgiye götüren en önemli unsurlardan biridir.

Neticede Biden, Amerikan toplumunu birleştirmek adına güçlü bir siyaset uygulamak zorundadır. Aksi halde ABD’deki bölünme daha da vahim bir hal alacaktır. Çünkü Trump döneminde artış gösteren beyazların üstünlüğüyle ilgili ırkçı görüşlerin bazı kararlı adımlar atılmadan son bulmayacağı açıktır. Bu nedenle Demokrat Parti iktidarı, toplumdaki eşitsizlikler ve özellikle de kırsal bölgelerdeki işsizlik ve gettolaşmaya karşı tedbirler almaya yönelecektir. Bu yönde alınacak somut tedbirlerin ise ırkçı görüşleri engelleyebileceği ya da en azından azaltacağı ifade edilebilir.

Benzer İçerikler