ABD’nin Afganistan’dan Çekilmesi ve Tayvan

Paylaş

Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) 20 yıllık bir işgalin ardından Afganistan’dan çekilme kararı alması ve Afganistan’ın Taliban’ın eline geçmesi sebebiyle Tayvan’da da endişeler baş göstermiştir. Bu konudaki temel kaygı, ABD’nin Tayvan’dan vazgeçebileceği ve onu terk edebileceği düşüncesidir. Zira Çin, Tayvan’ı kendi topraklarının bir parçası olarak görmekte ve anakarayla birleşmesini sağlamaya çalışmaktadır. Tayvan, uzun bir süredir Çin’in savaş ve işgal tehditleri altında yaşamaktadır. Dolayısıyla uluslararası ilişkiler alanında yaşanan hararetli tartışmalardan biri, Pekin’in Tayvan’la birleşmek amacıyla bir operasyon başlatması durumunda, ABD’nin Tayvan’ı savunup savunmayacağıdır. Pek çok analist, ABD’nin Afganistan’dan çekilme kararını Tayvan’la kıyaslamıştır. Bu minvalde ABD’nin Tayvan’dan vazgeçebileceğini ileri süren analizler uluslararası basında yayınlanmaktadır.

Tayvan merkezli Stratejik Araştırmalar Derneği’nde araştırma görevlisi olan Chang Ching, 16 Ağustos 2021 tarihinde Global Times’a verdiği demeçte şunları söylemiştir:[1]

“2021 yılının Ocak ayında göreve başladığından beri ABD Başkanı Joe Biden, adaya askeri uçaklar yerleştirmek, Tayvan Boğazı’na savaş gemileri göndermek ve adayı ziyaret etmek için üst düzey yetkilileri yollamak gibi, Çin’e karşı caydırıcılığını göstermeyi hedefleyen çeşitli önlemler aldı. Ancak ABD’nin Afganistan’daki başarısızlığı, Washington’a güvenemeyeceklerini anlamak zorunda olan adadaki ayrılıkçılara bir uyarı görevi görmelidir. Çünkü Afganistan, ABD’nin müttefiklerini terk ettiği ilk yer değildir ve olmayacaktır.”

Ayrıca Çin’in milliyetçi çizgide yayın yapan gazetelerinden Global Times, bölgedeki durumu “ABD’nin müttefiklerine olan bağlılığının güvenilmezliği” şeklinde nitelendirmiş ve “Tayvan Boğazı’nda bir savaş patlak verdiğinde, adanın savunması saatler içinde çökecek ve Amerikan askerleri yardıma gelmeyecek” ifadelerini içeren bir yazıyı yayınlamıştır.[2] Peki durum gerçekten böyle midir?

Bunu cevaplamak için ilk yapılması gereken şey, Washington yönetiminin taahhütlerine ve aldığı önlemlere bakmaktır. Ancak bunun da ötesinde incelenmesi gereken nokta, büyük devletlerin imaj kaybını ne kadar tolere edebileceğidir. Bu konuda tarihi örneklerden yararlanmak durumu anlamak açısından yardımcı olmaktadır. Fakat önce ABD’nin Tayvan’a yönelik taahhütlerine ve bölgenin önemine göz atılmalıdır.

1979 yılına kadar Tayvan’ı resmi Çin Cumhuriyeti olarak tanıyan Washington yönetimi, bu tarihten sonra çıkardığı Tayvan İlişkiler Yasası (Taiwan Relations Act) vasıtasıyla diplomatik ilişkilerini sürdürmektedir. Ancak Tayvan, Washington yönetimi tarafından devlet olarak tanınmamaktadır ve açık olarak ABD ile Tayvan arasında bir ittifak anlaşması yoktur. Esasında Tayvan İlişkiler Yasası da böyle bir taahhütte bulunmamaktadır. Dolayısıyla uzun yıllardır ABD’nin uyguladığı politika, “stratejik belirsizlik” olarak adlandırılmıştır.

ABD, Çin’in adayı işgal etme tehditleri karşısında Tayvan’a söylemde kalan destekler vermekte ve Pekin yönetiminin tek taraflı faaliyetlerine karşı çıktığını deklare etmektedir. Fakat Washington-Pekin hattındaki ilişkilerde tarihi bir düşüş dönemini yaşanırken; Çin’in Tayvan’a saldırısına ilişkin endişeler artmakta ve ABD’nin politikasının değişebileceği düşünülmektedir.

Pek çok askeri analist, artık ABD’nin Tayvan’ın savunması için “stratejik belirsizlik” politikasını yeniden gözden geçirme zamanının geldiğini savunmaktadır. Bu politikayı eleştirenler, bölgedeki askeri dengenin Çin’in lehine değiştiğine ve bu ortamda stratejik belirsizliğin sürdürülemez hale geldiğine dikkat çekmektedir.[3] Bu doğrultuda son zamanlarda Washington yönetimi tarafından yapılan açıklamalar önemli bir gösterge niteliği taşımaktadır. Düzenlediği bir basın toplantısında Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, “Müttefiklerimize ve ortaklarımıza olan taahhütlerimizin kutsal olduğuna inanıyoruz. Tayvan ve İsrail’e olan bağlılığımız hiç olmadığı kadar güçlüdür” demiştir.[4] Daha da önemlisi bizzat Biden’a ABC News tarafından yayınlanan bir röportajda, ülkesinin Afganistan’dan çekilmesinin etkilerinin Tayvan’a yansıyıp yansımayacağı sorulmuştur.

Biden, Tayvan’da Afganistan’dan farklı bir durum olduğunu ifade etmiş ve “Kötü adamların onlara kötü şeyler yapmasına engel olun” demiştir.[5] Ayrıca Biden, “Her türlü sözü verdik ve tuttuk. 5. maddeye kutsal bir taahhütte bulunduk. Biri NATO müttefiklerimizi işgal ederse veya ona karşı harekete geçerse, karşılık veririz. Japonya’yla, Güney Kore’yle, Tayvan’la aynı! Bunun hakkında konuşmak bile anlamsız.” yorumunu yapmıştır.[6] Görüldüğü üzere ABD ile Tayvan arasında resmi bir ittifak anlaşması olmasa da Washington yönetiminin Tayvan’a yönelik taahhütleri güçlü bir şekilde varlığını korumaktadır.

Tayvan’ın ABD açısından önem arz ettiği aşikardır. Bu nedenle Afganistan’la yapılan mukayeseler doğru değildir. Her şeyden önce Tayvan, modern ve yetenekli bir ordu ve donanmaya ve Asya’daki en donanımlı hava kuvvetlerinden birine sahiptir. Ayrıca Tayvan demokrasinin iyi işlediği bir örnek olması sebebiyle demokratik ülkelerin Tayvan’ın savunulmasında bir pay görmeleri de Tayvan’ı Washington nezdinde önemli kılmaktadır. Üstelik Tayvan, jeopolitik önemiyle de dikkat çekmektedir. Çünkü burada Tayvan ile Çin arasında beklenmedik bir çatışmanın yaşanması hem Asya-Pasifik hem de Hint-Pasifik’te önemli etkiler doğuracaktır. Yine Tayvan teknolojik bakımdan da mühim görülmektedir. Çünkü dünyadaki en modern elektronik cihazlarının çoğunu üreten küresel yüksek teknolojinin tedarik zincirinde kritik bir önemde bulunmaktadır.[7]

Büyük devletlerin uluslararası arenada imaj kaybını ne kadar tolere edebilecekleri konusuna değinmek gerekirse, bu konuda 20. yüzyılda yaşanan iki güzel örneğe yer vermek mümkündür. Bunlardan ilki, önlenebilecek bir krizin savaşa yol açması ve dünyayı topyekun bir savaşa götürmesidir. Bilindiği gibi, 1908 yılının Ekim ayında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Bosna-Hersek’i ilhak ettiğinde, işgale tepki gösteren Sırbistan, müttefiki Rusya’dan ve onun da müttefiki olan Fransa’dan destek alamamıştır. Bunun ardından Sırbistan yönetimi, her ne pahasına olursa olsun Balkanlar’da Avusturya-Macaristan’ın ilerleyişine engel olma kararı almıştır. Bu olayda Rusya ve Fransa, müttefiklerini desteklemedikleri için uluslararası sahnede imaj kaybına uğramış ve onlar da Avusturya-Macaristan’ın Balkanlar’daki genişlemesini zora sokmuştur. Böylece 1914 yılının Haziran ayında Saraybosna’da Avusturya-Macaristan veliahdı Joseph Ferdinanz’a yönelik suikast Rusya ve Fransa’yı geri dönemeyeceği bir yola sokmuş ve Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesine neden olmuştur.

Bu konuda verilebilecek ikinci tarihsel örnek ise Türkiye Cumhuriyeti ve onun kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’le ilgilidir. 1930’lu yıllarda Hatay’ı topraklarına katmak için diplomatik girişimlerde bulunan Atatürk’e “Paşam, ne diye kendinizi bu kadar üzüyorsunuz? Yarın bir tümen asker yollasanız, Hatay’ı alırsınız. Almanlar Renani’ye girdiler de sanki Fransızlar ne yaptılar? Renani için harekete geçmeyenler, Suriye’nin bir sancağı için mi Türkiye ile harbe kalkışacaklar?”[8] şeklinde sorulur. Tarihten iyi bir ders çıkaran Atatürk, “Evet, yarın sabah bir tümen asker yollasam, Hatay’ı alabilirim. Renani için harekete geçmeyen Fransızlar, bir Suriye sancağı için bizimle harbe girmezler. Bunu ben de bilirim. Fakat ya bu sefer şeref ve namus meselesi yaparlarsa? Milletler belli mi olur? Ben bir sancak için Türkiye’yi harp tehlikesine sokamam.”[9] şeklinde yanıt vermiştir. Atatürk’ün cevabından da anlaşılacağı üzere, 1936 yılında Renani’de prestij ve imaj kaybı yaşayan Fransızlar, belki de Suriye’de bunu tekrar yaşamak istemeyebilirlerdi.

Sonuç olarak ABD’nin Afganistan’dan çekilmesiyle birlikte, Tayvan’ı Afganistan’a benzeten analizler popülerleşmiştir. Lakin bu yöndeki tespitlerin gerçeklikten kopuk olduğu açıktır. Zira Tayvan, Afganistan’a hiç benzememektedir. Washington için Pekin’e karşı kullanılabilecek biz koz olarak önemini korumaktadır. Ayrıca ABD’nin Tayvan’dan yakın zamanda vazgeçebilmesi pek mümkün değildir. Dolayısıyla ABD’nin Afganistan’dan çekilmesini, bu ülkenin Tayvan’dan vazgeçebileceği şeklinde yorumlamak doğru değildir. Bu anlamda Washington yönetimi, Tayvan’dan vazgeçmeyi göze alamaz. Çünkü böylesi bir durum, tüm dünyada ABD’yle işbirliği yapan aktörlerde bir güven problemi yaratacaktır. Dolayısıyla Çin’in Tayvan’a yönelik askeri bir saldırıda bulunması durumunda, bunun ABD’yle savaşı başlatması muhtemeldir.


[1] “Afghanistan Today, Taiwan Tomorrow? US Treachery Scares DPP”, Global Times, https://www.globaltimes.cn/page/202108/1231635.shtml, (Erişim Tarihi: 20.08.2021).

[2] “Why US Will Lose A War with China over Taiwan Island”, Global Times, https://www.globaltimes.cn/page/202104/1222217.shtml, (Erişim Tarihi: 19.08.2021).

[3] “Will US Make Clear-cut Commitment to Defend Taiwan From China?”, VOA NEWS, https://www.voanews.com/east-asia-pacific/voa-news-china/will-us-make-clear-cut-commitment-defend-taiwan-china, (Erişim Tarihi: 19.08.2021).

[4] “U.S. Reaffirms Commitment to Taiwan After Leaving Afghanistan”, Bloomberg, https://www.bloomberg.com/news/articles/2021-08-18/u-s-reaffirms-commitment-to-taiwan-after-leaving-afghanistan, (Erişim Tarihi: 20.08.2021).

[5] “US Position on Taiwan Unchanged Despite Biden Comment, Says Official”, The Straits Times, https://www.straitstimes.com/asia/east-asia/us-position-on-taiwan-unchanged-despite-biden-comment-says-official, (Erişim Tarihi: 20.08.2021).

[6] Aynı yer.

[7] “What the Fall of Afghanistan Means for Taiwan”, The Diplomat, https://thediplomat.com/2021/08/what-the-fall-of-afghanistan-means-for-taiwan/, (Erişim Tarihi: 20.08.2021).

[8] Falih Rıfkı Atay, Çankaya, (İstanbul: Pozitif Yayınevi, 2020).

[9] Aynı yer.

Oktay KÜÇÜKDEĞİRMENCİ
Oktay KÜÇÜKDEĞİRMENCİ
Oktay Küçükdeğirmenci, 2015 yılında Balıkesir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun olmuştur. 2018 yılında ise Atılım Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda yüksek lisans EĞİTİMİNİ tamamlamıştır. Küçükdeğirmenci, Çin’in Shandong Üniversitesi’nde Uluslararası Politika Anabilim Dalı’nda doktora eğitimine devam etmektedir. Çalışmalarını Çin Dış Politikası, Japonya Dış Politikası, Çin-Japonya İlişkileri, Çin-Rus İlişkileri ve jeopolitik üzerine yürüten Küçükdeğirmenci, iyi derecede İngilizce ve başlangıç seviyesinde Çince bilmektedir.

Benzer İçerikler