AB’nin Yeşil Ekonomi Hamlesi: Avrupa Yeşil Mutabakat Sanayi Planı

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

16-20 Ocak 2023 tarihlerinde İsviçre’nin Davos kasabasında 53. Dünya Ekonomik Forumu toplantısı düzenlenmiştir. Ekonomi dışında Rusya-Ukrayna Savaşı, Covid-19 salgını, enerji krizi, iklim değişikliği, göç sorunu ve teknolojik gelişmeler gibi önemli konuların görüşüldüğü toplantıda Avrupa Birliği (AB) Komisyon Başkanı Ursola von der Leyen de bir konuşma yapmıştır. Leyen, konuşmasında net sıfır dönüşümünün endüstriyel, ekonomik ve jeopolitik değişimlere yol açacağını vurgulamış; bu dönüşüm sürecinde Avrupa’yı temiz teknoloji ve endüstriyel inovasyonunun merkezi yapma vizyonuyla hazırladıkları Avrupa Yeşil Mutabakat Sanayi Planı’nı açıklamıştır.[1]

Avrupa Yeşil Mutabakat Sanayi Planı, dört sütuna ayrılarak oluşturulmuştur.[2] Birinci sütunda rüzgar, güneş enerjisi, ısı pompaları, temiz hidrojen ve depolama gibi net sıfır hedefinin başarılı olmasında önem arz eden sektörlere elverişli koşullar ve ortamın nasıl hazırlanacağına yanıt verilmektedir. Avrupa Kritik Hammadde Yasası’yla birlikte yürütülecek Net Sıfır Sanayi Yasası çıkarılarak elverişli yatırım koşullarının oluşturulmasının destekleneceği ve 2030 senesine kadar Avrupa temiz teknolojisinin temel hedeflerinin belirleneceği ifade edilmiştir.

Planın ikinci sütunu finansman ve devlet yardımıdır. Diğer ülkelerin teşviklerine karşı Avrupa’yı cazip hale getirmek için önemli projelerin daha kolay finanse edilmesi ve yardımların daha erişilebilir olması gerektiği vurgulanmıştır. Tüm birlik genelinde temiz teknoloji geçişini desteklemek için Avrupa Egemenlik Fonu oluşturulması ve bu fon sayesinde üretime dönük araştırma, yenilik ve net sıfıra ulaşmada anahtar olan stratejik endüstriyel projeler için mevcut kaynakların arttırılması amaçlanmaktadır.

Üçüncü sütun da geçişi gerçekleştirebilecek becerilerin geliştirilmesidir. Bu kapsamda yeni teknolojinin geliştirilmesinde sektörel anlamda yeteneğe ve vasıflı işçilere duyulan ihtiyacın karşılanması amaçlanmaktadır.

Dördüncü sütun ise temiz teknolojinin küresel anlamda net sıfıra hizmet etmesi adına herkesin yararına açık ve adil ticaretin oluşturulmasıdır. Bu kısımda daha fazla pazar açmak ve endüstri için gerekli olan ihtiyacın karşılanması ile maliyeti düşürmek suretiyle istihdam yaratmasına ve yeni ürünler geliştirmesine yardımcı olmak için uluslararası ticaretin geliştirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Esasen AB, 1987 yılında imzalanan Avrupa Tek Senedi’ne “kirleten öder” ilkesini dahil ederek çevre konusunu birlik politikalarına dahil etmiş; akabinde gerek AB Antlaşmalarında gerekse de kurumsal çalışmalarda sürdürülebilir kalkınma, iklim değişikliği ve çevre politikalarını etkili bir şekilde uygulamaya istekli olmuştur. Ancak genel çerçevesinin Davos’ta açıklandığı bu plan, zamanlama olarak Rusya-Ukrayna Savaşı’yla birlikte uluslararası düzenin yeniden dizayn edildiği, enerji krizinin etkilerinin Avrupa’da derinden hissedildiği döneme denk gelmesi açısından oldukça önemlidir. Çünkü bölgede artan enerji maliyetleri nedeniyle endüstriler; daha ucuz enerji, sürdürülebilir enerji güvenliğ ve daha fazla sübvansiyon açısından cazip gelen ülkelere yönelmeye başlamıştır. Bu açıdan Avrupalı yatırımcılar için öncelikle Çin ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ön plana çıkmaktadır.

Bilindiği gibi Çin, güneş panelleri, elektrikli araçlar, piller ve madenler başta olmak üzere çoğu temiz enerji teknolojisinin üretimine ve ticaretine hakim durumdadır. Çin’de üretilen güneş modüllerinin neredeyse yarısı, ağırlıklı olarak Avrupa ve Asya-Pasifik bölgesine ihraç edilmekte; iki bölge, elektrikli araç pillerinin %25’ini Çin’den satın almaktadır. Rüzgar türbini bileşenlerinde ise küresel kapasitenin %60’ı Çin’den karşılanmaktadır.[3] Bu veriler, fosil yakıtlarda Rusya’ya olan bağımlılığının ağır faturasıyla yüzleşen AB’nin yeşil dönüşüm planlarının gerçekleştirilmesinde gerekli olan ürünlerin temininde Çin’e bağımlı olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla AB hem Çin’e olan bu bağımlılığını azaltmak hem de ucuz enerji ve düşük işçilik maliyeti nedeniyle yatırımların Çin’e kaymasını engellemek istemektedir.

Diğer taraftan 16 Ağustos 2022 tarihinde Joe Biden yönetimi, iklim değişikliğiyle mücadele politikalarının dahil edildiği Enflasyonu Düşürme Yasası’nı (IRA) kabul etmiştir. Bu yasayla ABD, 2030 yılına kadar karbon emisyonlarını önemli ölçüde azaltmayı ve bunu yaparken de yeşil teknolojisini güçlendirmeyi amaçlamaktadır.[4] IRA vesilesiyle ABD’de üretilen elektrikli araç, güneş paneli, pil üretimi başta olmak üzere yeşil teknoloji geliştirenlere vergi indirimi ve sübvansiyona karar verilmiştir.

ABD’nin bu girişimi, küresel anlamda iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir atılım olsa da AB açısından risk olarak değerlendirilmiştir. IRA, AB sanayisini zayıflatacak potansiyele sahiptir. Avrupa’da yüksek enerji maliyetleri ve ABD’ye göre düşük sübvansiyonlar, AB’li yatırımcıların ABD’ye yönelmesine sebep olmaktadır. Dahası tüketicilerin de söz konusu vergi indiriminden yalnızca ABD menşeili ürünleri satın aldıklarında faydalanabilecek olması AB pazarına zarar vermektedir.

Aslında IRA, AB’nin küresel liderlik hedefini sekteye uğratabilecek stratejik bir hamle olmuştur. Çünkü tüm yeşil politikalar, AB’nin uluslararası arenadaki konumunun belirlenmesi açısından oldukça mühimdir.

AB, dünya gelişmelerinde aktif bir aktör olarak yer almak istemektedir.  Ian Manners başta olmak üzere birçok akademisyen de AB’nin bu hedefini gerçekleştirmek için normatif bir güç gibi hareket etmesi gerektiğini ifade etmiştir. Nitekim kurulduğu andan itibareb AB, belirli normlarla özdeşleştirilmiştir. II. Dünya Savaşı sonrası dönemde barış ve özgürlük; Soğuk Savaş döneminde ve sonrasında ise demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları normları Avrupa’yı tanımlayan özellikler olmuş ve bunlar diğer ülkelere ihraç edilmek istenmiştir.

Günümüzde de AB, uluslararası politikada konumunu güçlendirecek olan normatif araçların arasına sürdürülebilir kalkınma başlığı altında iklim değişikliğiyle mücadeleyi ekleyerek küresel anlamda önemli bir mesele olan söz konusu krizin çözümünde diğer ülkelere öncülük yapmak istemektedir.

Esasen insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi gibi değerlerin diğer ülkelere ihraç edilmesi konusunda son zamanlarda çok da başarılı olamayan AB, iklim değişikliğini ve sürdürülebilirlik normlarını ön plana çıkararak diğer ülkeleri etkileme kapasitesini arttırmaya çabalamaktadır.

Anlaşılacağı üzere Avrupa Yeşil Sanayi Planı, AB’nin ABD ve Çin başta olmak üzere diğer ülkelerle rekabet edebilme gücünü arttırabilmesi, temiz teknolojinin hakim olduğu geleceğin ekonomisinde söz sahibi olabilmesi, yeşil enerjinin merkezi haline gelmesi ve iklim krizinin etkilerinin azaltılması bakımından son derece kritiktir. Ancak 27 üyeden oluşan AB’nin kendi üyeleri arasındaki çıkar çatışmaları olduğu göz önünde bulundurulduğunda, birliğin Çin ve ABD’yle rekabet edebilme yeteneğine ulaşması kolay olmayacaktır.

Üyelerinin eşit güçte olmamasından ötürü Avrupa Yeşil Sanayi Planı’na verilecek olan destek ya da plan kapsamındaki teşviklerden faydalanma noktasında ülkeler arasında bir eşitsizlik söz konusu olabilir. Avrupa ülkelerinin tümünün yeşil geçişini kolaylaştırmak maksadıyla egemenlik fonu oluşturmak istense de bu konuda AB üyesi bazı devletlerin çekimser kalacağı ve AB Dönem Başkanı İsveç’in ekonomiyi merkezileştirmekten kaçınacağı düşünülmektedir. Örneğin Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, AB’nin salgın sonrası toparlanma fonunda 200 milyar avrodan fazla bir bütçenin olduğunu ve önceliğin ona verilmesi gerektiğini ifade etmiştir.[5] Bilhassa ekonomisi güçlü ülkeler bu fona kaynak ayırmaktansa, kendi endüstrilerini geliştirmek için ikili ilişkileri ilerletmeyi tercih edebilirler. Çünkü Fransa ve Almanya, sanayilerini karbonsuzlaştırmaya yardımcı olacak kilit sektörlerde işbirliklerini hızlandırmak adına çalışma grubu kurma kararı vermişlerdir.[6]

Sonuç olarak yeşil üretime duyulan ihtiyaçla beraber küresel anlamda yeşil ekonomi gelişmeye başlamıştır. Bu durum, devletler arasında rekabetin de önünü açmaktadır. Çin ve ABD’nin politikaları karşısında rekabet edebilir pozisyonda kalmak isteyen birlik, Avrupa Yeşil Sanayi Planı’yla bir hamlede bulunarak hem bu ekonomiden payını almak hem de iklim değişikliğiyle mücadelede diğer ülkelere öncülük edebileceği bir alan oluşturmak istemektedir. Ancak planın niyetten öteye geçip uygulanabilir hale gelmesi noktasında çeşitli şüpheler bulunmaktadır.


[1] “Davos 23: Special Address by Ursula von der Leyen, President of the European Commission”, World Economic Forum, https://www.weforum.org/agenda/2023/01/davos-23-special-address-by-ursula-von-der-leyen-president-of-the-european-commission/, (Erişim Tarihi: 23.01.2023).

[2] Aynı yer.

[3] “Energy Technology Perspectives 2023”, International Energy Agency, https://www.iea.org/reports/energy-technology-perspectives-2023/executive-summary, (Erişim Tarihi: 23.01.2023).

[4] “By The Numbers: The Inflation Reduction Act”, The White House, https://www.whitehouse.gov/briefing-room/statements-releases/2022/08/15/by-the-numbers-the-inflation-reduction-act/, (Erişim Tarihi: 23.01.2023).

[5]  Jan Strupczewski-Andreas Rinke, “Draft Shows EU To Back New Funding For Green İndustry, But Officials Urge Caution”, Reuters, https://www.reuters.com/business/sustainable-business/eu-leaders-back-new-funding-green-industry-feb-draft-2023-01-24/, (Erişim Tarihi: 23.01.2023).

[6] “Joint Statement by Bruno Le Maire and Robert Habeck: “We Call for a Renewed Impetus in European Industrial Policy””, Ministère de l’Économie et des Finances, https://presse.economie.gouv.fr/22112022-joint-statement-by-bruno-le-maire-and-robert-habeck-we-call-for-a-renewed-impetus-in-european-industrial-policy/, (Erişim Tarihi: 23.01.2023).

Gamze BAL
Gamze BAL
Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Akabinde Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda başladığı yüksek lisans eğitimini “1992 Sonrası Avrupa Birliği’nin Filistin-İsrail Sorununa Yaklaşımı” başlıklı teziyle tamamlamıştır. 2021-2022 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Avrupa Birliği Anabilim Dalı’nda doktora ders dönemini tamamlamıştır. Halihazırda Bal, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktora eğitimine devam etmektedir. İleri derecede İngilizce bilen Bal’ın başlıca çalışma alanları, Avrupa Birliği, güvenlik, etnik çatışmalar ve çatışma çözümü yöntemleridir.

Benzer İçerikler