Afganistan’a İlişkin Kaos Planında DEAŞ’a Biçilen Rol

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Afganistan’dan çekilmesinin üzerinden yaklaşık bir yıl geçmesine rağmen söz konusu ülkede tam anlamıyla işleyen bir düzenin kurulabildiği söylenemez. Halihazırda ülkede ağır bir ekonomik kriz yaşanmakta ve bu da insani krizi tetiklemektedir. Üstelik Afganistan’ın sorunları bununla sınırlı değildir. Zira Taliban tarafından kurulan hükümet, henüz hiçbir devlet tarafından resmi olarak tanınmamıştır. Bu da ülkenin diplomatik sorunlar yaşamasına sebep olmakta ve uluslararası projelere dahil olmasını zorlaştırmaktadır. Dahası Afganistan’da güvenlik ortamı da tesis edilememiştir. Çünkü bir yandan Taliban karşıtı muhalif organizasyon olan Penşir Hareketi’nin eylemlerini arttırmaya çalıştığı görülürken; diğer taraftan da terör örgütü Devletü’l Irak ve’ş Şam’ın (DEAŞ) sözde Horasan Emirliği’nin (ISKP) faaliyetlerini arttırdığı gözlemlenmektedir.

Tüm bu gelişmeler ise ABD’nin çekilme sürecindeki asıl planın özelde Afganistan’ı ve genelde ise bölgeyi kaosa sürüklemek olduğu yönündeki iddiaların haklı olabileceği düşüncesine yol açmaktadır. Öyleyse “Nasıl bir kaos?” sorusunun yanıtlanması gerekmektedir.

Muhtemelen kaos planının ilk aşaması, Afganistan’ın bir iç savaşa sürüklenmesi hedefini barındırmaktadır. Nitekim gerek Afganistan’a yönelik yardımların azaltılması gerek Taliban’ın tanınma problemine paralel olarak ülkenin yatırım çekmesinin zorlaşması gerekse de Afganistan’ın ulusal rezervlerine el konulması, Afgan halkını fakirliğe mahkum etmektedir. Buradaki amaç ise Taliban’ın iktidara gelmesine rağmen ülkeyi yönetme noktasında başarısız olduğu düşüncesinin fakirleşen Afgan halkına benimsetilmesi ve nihayetinde bir toplumsal ayaklanmanın harekete geçirilmesidir. Ancak mesele bununla sınırlı kalmamaktadır.

İç savaş senaryoları bağlamında Penşir Hareketi’ne bazı ülkelerin açık birtakım devletlerin ise verdiği gizli destek göz ardı edilmeyecek boyuttadır. Bu noktada Penşir Hareketi’nin lideri Ahmed Mesud’un “Yüksek Ulusal Direniş Konseyi” adı altında tüm muhalif grupları birleştirme çabaları, Taliban’a karşı silahlı bir mücadelenin de başlatılabileceğinin habercisi olarak yorumlanabilir. Peki, terör örgütü DEAŞ’a biçilen rol ne?

Aslında terör örgütlerini çeşitli çatışma bölgelerinde vekil aktör olarak kullanan büyük güçler, iç savaş senaryoları bağlamında en kirli oyunu terör örgütü DEAŞ’ın oynamasına yönelik bir beklenti içerisinde gibi görünmektedir. Çünkü bahsi geçen terör örgütünün eylemlerine bakıldığında hem Taliban’ı yıpratmak hem Afganistan’ı mezhep savaşına sürüklemek hem de Taliban’ın meşruiyetini tartışmaya açmak ve bunu yaparken de bölgesel bir savaşı tetiklemek gibi bir çabasının olduğu anlaşılmaktadır.

Mevzubahis düşünceyi açmak gerekirse, DEAŞ adına Afganistan’da faaliyet gösteren terör örgütü ISKP’nin bu ülkede uzun süredir örgütlendiği bilinmektedir. Terör örgütünün Afganistan’daki varlığının ve faaliyetlerinin uluslararası kamuoyunun gündeminde yer bulması, 2021 yılının Ağustos ayında gerçekleşen Kabil Havalimanı saldırısıyla olmuştur.

Daha sonra da DEAŞ, Taliban unsurlarına ve Şii camilerine yönelik saldırılarla adından söz ettirmiştir. Bu durum, söz konusu örgütün temel amacının Taliban yönetiminin devrilmesi olduğuna işaret ederken; örgütün Afganistan’ın mezhep savaşına sürüklenmesi noktasında da ülkenin sinir uçlarıyla oynadığını net bir şekilde gözler önüne sermektedir. Zira Afganistan’da patlak verecek bir iç savaş, önce mezhep savaşına ve dolayısıyla vekalet savaşına ve daha sonra da bölgesel bir savaşa evrilebilir. Aslında kaos planının ikinci aşaması da tam olarak burada; yani bölgesel savaş olasılığıyla ilişkilidir.

Tahmin edileceği üzere, Afganistan’ın iç savaşa sürüklenmesi, ülkedeki güvensizlik ortamını daha da derinleştirecektir. Bu da oluşacak güç boşluğundan terör örgütü DEAŞ başta olmak üzere çeşitli radikal grupların yararlanmasına yol açabilir.

Buradaki terör örgütleri ise Vahan Koridoru üzerinden Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Müslümanları ve dolayısıyla Çin’i; Orta Asya üzerinden de Rusya Müslümanlarını radikalleştirerek istikrarsızlık ve terör ihraç edebilir. Bu aşamada terör örgütü DEAŞ’ın sözde küresel hilafet iddiasına paralel olarak bölge devletlerinde faaliyette bulunan çok sayıda grubun ISKP’ye biat ettiği hatırlanırsa, meselenin bölgesel bir savaşa evrilme riski daha iyi anlaşılacaktır.

Bu noktada ABD’nin çekilme planının bir kaos senaryosu olduğu varsayıldığında, DEAŞ aracılığıyla ülkenin istikrarsızlaştırılarak uzun yıllar sürecek bir iç savaşa sürüklenmek istendiği öne sürülebilir. Zira bu tarz bir kaos, ABD’nin küresel güç mücadelesindeki iki rakibi olan Çin ve Rusya’nın istikrarsızlaşması sonucunu doğurabilir. Bir diğer ifadeyle Afganistan’da kalıcı barışı inşa edemeyen ve dolayısıyla Avrasya jeopolitiğini kontrol edemeyen ABD, çekilme stratejisini kontrol edemediği coğrafyanın ve dolayısıyla rakiplerinin istikrarsızlaştırılması hedefi doğrultusunda kurgulamış olabilir. Peki bu iddialar gerçek olabilir mi?

Bahsi geçen iddiaların çeşitli senaryoların tartışılması neticesinde ortaya çıkan bir varsayım olduğunu belirtmek gerekse de 2022 yılının Temmuz ayında Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te düzenlenen “Afganistan’ın Güvenlik ve Ekonomik Gelişmesi” başlıklı konferansta Taliban Dışişleri Bakanı Emir Han Muttaki’nin yaptığı açıklamalar, kaos planı fikrinin yadsınamayacak kadar ciddi olduğunu ortaya koymuştur. Çünkü Muttaki, Kabil’in Taliban’ın kontrolüne girdiği gün, devrik rejim tarafından DEAŞ üyesi 1800 teröristin serbest bırakıldığını öne sürmüştür.[1] Bu da üzerine tartışılması gereken bir iddiadır.

Sonuç olarak ABD’nin terör örgütleriyle olan ilişkileri yeni bir mevzu değildir. Terör örgütü DEAŞ’ın Suriye’den Amerikan eskortluğunda Afganistan’a taşındığı hatırlandığında, bu planın gerçek olma ihtimali vardır. Bu nedenle de Muttaki’nin iddiaları oldukça mühimdir. Çünkü Gani rejiminin ABD tarafından kontrol edildiği ve o dönemde gerek ABD’li isimlerin gerekse de ABD’nin işbirlikçilerinin kritik kamu görevlerini üstlendiği bilinmektedir. Bu da ABD’nin çekilirken son vuruşu DEAŞ üyesi teröristleri serbest bırakarak yapmış olabileceği şeklinde değerlendirilebilir.

Terör örgütü DEAŞ’a biçilen rolün ise Afganistan’ın iç savaşa sürüklenmesine katkı sağlaması, bu savaşın patlak vermesi halinde bir mezhep savaşına dönüşmesinde belirleyici rol oynaması ve mezhep savaşının tüm bölgeye radikalleşme bağlamında yayılmasına öncülük etmesi olabilir. Nitekim söz konusu terör örgütünün zaman zaman Özbekistan ve Tacikistan’a füze saldırıları düzenlediğini iddia etmesi de tehlikenin boyutunu gözler önüne sermektedir.


[1] “متقی: هنگام سقوط کابل یک هزار ۸۰۰ داعشی از بگرام و پلچرخی آزاد شدند”, Etilaatroz, https://www.etilaatroz.com/148914/motaghi-when-kabul-fell-1800-isis-fighters-were-released-from-bagram-and-pulcharkhi/, (Erişim Tarihi: 28.07.2022).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.

Benzer İçerikler