Çin-Avrupa Birliği (AB) Yüksek Düzeyli Stratejik Diyaloğu’nun 13. turu Brüksel’deki AB merkezinde gerçekleştirilmiş ve Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Avrupa’yı Çin’e karşı gerçekten objektif ve rasyonel bir anlayış benimsemeye, daha olumlu ve pragmatik bir politika izlemeye çağırmıştır. Wang, iki taraf arasında temel bir çıkar çatışması olmadığını, aksine geniş çaplı ortak çıkarları paylaştıklarını belirtmiştir.[1]
AB-Çin ilişkileri, son zamanlarda stratejik rekabet ve jeopolitik belirsizliklerin yaşandığı bir süreçten geçmektedir. Bu yıl ise AB-Çin arasındaki ekonomik ve diplomatik bağlar yeniden şekillenmiştir. Wang Yi ile Kaja Kallas görüşmeleri başta olmak üzere Çin’in diğer AB ülkeleriyle olan temasları, anti-damping gibi gerilimlerin yönetilmesi ve işbirliklerinin devamı açısından önem taşımaktadır. Böylece iletişim kanalları açık tutulmuş ve işbirliği merkeze alınmıştır.
Küresel aktörler, derin değişimlerin ortasında sürdürülebilir kalkınma ve düzen için yeni bir yönün nasıl şekillendirileceği konusunda istişare ve diyaloğu artırmaktadır. Şanghay Uluslararası Çalışmalar Üniversitesi’nde Avrupa Çalışmaları Profesörü ve Şanghay Bölge ve Ülke Çalışmaları Derneği Başkanı Jiang Feng, Global Times’a verdiği demeçte, her iki tarafın da küresel istikrarı koruma ve çok taraflılığı ilerletme arzusunu paylaşması nedeniyle Çin ve AB’nin bu süreçte özellikle önemli roller oynadığını söylemiştir.[2]
Çin ve AB’nin dayanışma ve koordinasyonu güçlendirmesi ve daha kararlı hareket etmesi gerektiğini ifade eden Wang, tarafların birbirlerinin temel çıkarlarına saygı göstermesi, anlayış ve karşılıklı güveni arttırması ve birbirlerinin başarısına katkıda bulunması gerektiğini sözlerine eklemiştir.[3] Ayrıca bu diyalog, AB’nin stratejik özerklik vizyonunu destekler niteliktedir. Çünkü AB, güvenlik ve savunma alanında benimsediği bu vizyonu aynı zamanda çok yönlü bir dış politika aracı olarak da kullanmaktadır. Bu doğrultuda Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) çizdiği güvenlik anlayışına tamamen bağlı kalmadan Çin gibi dışa açılımı destekleyen ülkelerle ortak projeler ve görüşmeler yapmaktadır. Çin ve AB’nin ortaklaşa çalışması, ABD’nin uyguladığı tarifelere karşı dengeleyici bir unsur oluşturmakta, Afrika’da kalkınma projelerinin çeşitlenmesi gibi alanlarda yeni işbirliği fırsatları sunmaktadır.
Ekonomik ve siyasi açıdan ABD-Çin rekabetinin devam ettiği bir dönemde, AB’nin Çin’i belli alanlarda desteklemesi ve işbirlikleri yapması bir denge siyasetinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. AB hem Çin hem de ABD ile diplomatik ve ticari ilişkilerini sürdürürken, Çin’in Batı Blok’unda AB ile ortaklıklar kurması, jeopolitik güç dengelerinin çok taraflılık ve açık iletişim yoluyla savunulduğu diplomatik normları doğurmaktadır. AB’nin stratejik özerklik misyonuyla hareket etmesi de dış politikada bağımsızlığını desteklerken, küresel aktör olarak daha çok ön plana çıkmasını sağlamaktadır.
Küresel düzeydeki belirsizlikler, bölgesel çatışmalar ve ekonomik rekabetlerin arttığı bu dönemde, AB ile Çin ilişkileri yalnızca kendini ticari alanda değil, çok kutuplu dünya düzeninin oluşum sürecinde de göstermektedir. 13. AB-Çin Yüksek Düzey Stratejik Diyaloğu özelinde ikili ilişkilerin dengeleyici ve sürdürülebilir şekilde devamı sağlanmış, bölgelerin geleceğini belirleyen bir araç olmuştur. Ayrıca AB, stratejik özerklik kavramı çerçevesinde ABD gibi aktörlerin etkisinde kalmadan Çin’le ilişkilerinde daha bağımsız bir çizgide ilerlemeyi öngörmektedir. Çünkü ABD, Çin’i bir rakip olarak görüp ona karşı blok oluşturmak istese de AB, Çin’le ekonomik ve teknolojik bağlarını sürdürerek bu rekabeti yönetmeyi amaçlamaktadır. AB’nin bu çıkar odaklı yaklaşımı, Çin’le çok yönlü işbirliklerine kapı açmaktadır. Böylece Küresel Güney’de ortak yatırım ve kalkınma girişimleri artacak ve küresel rekabet yeniden şekillenecektir.
Çin ve AB, stratejik diyaloglar sayesinde karşılıklı güvenin oluşturulması, çatışmadan kaçınma ve böylece karşılıklı çıkarların gözetilmesine dair görüşmelerde bulunmuştur. Bu yıl gerçekleştirilen stratejik diyalog, yalnızca iki bölgenin geleceği değil, aynı zamanda küresel boyuttaki rekabet ve halen değişmekte olan dünya düzeni açısından da önemli rol oynamaktadır.
Bu stratejik diyaloglar, özellikle Asya-Pasifik bölgesindeki güvenlik ve ekonomik alanlarda yaşanan rekabetlerin farklı bir boyut kazanmasına neden olacaktır. Çin, ABD’nin bölgede artan varlığına karşı Avrupa’yla geliştirdiği ilişkiler sayesinde diplomatik bir denge kurmuştur. AB-Çin ilişkileri stratejik diyalog bağlamında Asya-Pasifik bölgesinde oluşan bloklara karşı bir alternatif sunmaktadır.
Taraflar doğrudan rekabete girmeyip belirli normlar üzerinden yumuşak güç politikalarını şekillendirmektedir. AB, Japonya ve Güney Kore gibi ülkelerle temaslarını artırırken, Çin de Kuşak ve Yol Girişimi (KYG) projelerini bölgeye entegre etmeye devam edecektir. Uzun vadede bu yumuşak güç üzerinden şekillenen normlar rekabet ortamının belirginleşmesine yol açacaktır. Bu durumda ise taraflar Afrika’da ortak altyapı, kalkınma gibi projeler geliştirerek ya işbirliği ya da rekabet perspektifi yerine denge ve birlikte var olma perspektifini benimsemelidir. Böylece kazan-kazan mantığıyla uzun vadeli ortaklık sürdürülebilecektir.
[1] “‘China is not US’: Chinese FM calls on Europe to adopt pragmatic, rational view on China at China-EU strategic dialogue”, Global Times, https://www.globaltimes.cn/page/202507/1337534.shtml,(Erişim Tarihi: 03.07.2025)
[2] Aynı Yer.
[3] “China, EU pledge to uphold multilateralism, enhance cooperation”, Global Times, https://www.globaltimes.cn/page/202507/1337509.shtml, (Erişim Tarihi: 03.07.2025).