Trump’ın Suudi Arabistan ziyareti Ortadoğu dinamiklerini sarsan yeni bir jeopolitik denklem yaratmakla kalmamış aynı zamanda küresel güç mücadelesinin odağını da Arap Yarımadasının kuzeyinden Körfez Ülkeleri ve Yemen’i ifade eden güneyine ve daha sonra ise İran’ı ifade eden doğusuna kaydırmış ve Ortadoğu Savaşı’nı hedefleyen hızlandırılmış Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) sürecini başlatmıştır.
Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin 2015 yılından beri sıklıkla dile getirdiği ve 2017 yılının Nisan ayında ABD ziyaretinde Trump’a bizzat sunduğu ortak bir Arap askeri ittifakı kurulması fikri, İran’ı sınırlandırma konusunda oldukça hevesli olan ABD Başkanı Trump tarafından “ortak düşman İran’a karşı” İsrail’le istihbarat paylaşacak bir Arap NATO’su fikriyle karşılık bulmuştur. Bu kapsamda ilk yurtdışı ziyaretini Suudi Arabistan’a gerçekleştiren Trump, İran’ı doğrudan hedef alacak yeni bir güvenlik konseptinin temellerini atmaya çalışmıştır. Fakat Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn’den farklı olarak özellikle Mısır’ın, Katar’ın, Türkiye’nin ve hatta Pakistan’ın İran’a cephe alma konusundaki çekinceleri, diğer bir ifadeyle görüş ayrılıkları ve bölgesel rekabet, nihayetinde terörle mücadelede NATO’nun inisiyatif almasına yol açmıştır.
Trump’ın Suudi Arabistan ziyareti Körfez Ülkeleri arasındaki görüş ayrılıklarını yeniden gün yüzüne çıkarmış, Katar ve Yemen’i merkez alan yeni bir çıkar çatışması meydana getirmiştir. Aynı dönemde Katar Emirinin İran’la çatışmanın tırmandırılmasına itiraz ederek bu düşmanlığın akıllıca olmayacağını dile getirmesi, Hizbullah ve Hamas’dan “direniş hareketleri” olarak bahsetmesi beraberinde Katar’a yönelik “İhvan’ı destekleme, Suriye ve Libya’da radikal grupları finanse etme” suçlamalarını yeniden gündeme getirmiş ve bölgede Katar’ı karalama kampanyası hız kazanmıştır. Bölgede yalnızlaştığını düşünen ve güç dengesi arayışında olan Katar küresel düzeyde Rusya, bölgesel düzeyde İran ve Türkiye ile yakınlaşma çabalarına girmiştir.
Trump’ın Suudi Arabistan ziyaretinde bir diğer gündem maddesi ise İran’ı Yemen’de sınırlandıracak muhtemel bir operasyon girişimi olmuştur. ABD, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerini milyarlarca dolarlık askeri yardım paketiyle İran destekli Husilere operasyona teşvik etmiştir. Bunun karşılığında Yemen pastasından önemli bir pay almayı umut eden Suudi Arabistan ve BAE ise Arap Yarımadasının güneyinde stratejik Babül Mendep Boğazı’nın kontrolü için rekabet içerisine girmiştir. Aden merkezli ayrılıkçı Güney Hareketi’ni destekleyen BAE, Aden Valisinin meşru Yemen hükümetinden dışlanması sebebiyle Husilere karşı yürütülen savaşta Suud destekli Yemen Ordusu ve Mansur Hadi güçlerine (koalisyona) verdiği desteği çekmeye başlamıştır.
Trump liderliğindeki ABD’nin stratejik hedefi ilk aşamada Arap NATO’su üzerinden Arap-Pers savaşı, ikinci aşamada bu ittifaka geniş Sünni dünyanın dahil edilmesiyle İslam NATO’su üzerinden Sünni-Şii mezhep savaşını gerçekleştirmektir. ABD’nin bu stratejik amacı doğrultusunda bölgede geliştireceği politikalara yönelik öngörüleri sıralamak gerekirse;
- ABD, Irak ve Afganistan tecrübelerinden aldığı dersler sebebiyle hedef olarak gösterdiği ülkelerde darbe siyasetini aktif bir şekilde kullanmaya çalışacaktır. Bu amaç doğrultusunda halk ayaklanmalarını aktif bir şekilde destekleyecektir.
- Suudi Arabistan Savunma Bakanı Selman’ın 2017 Mayıs ayı başında “Savaşı İran’ın içerisine çekmeye çalışacağız” sözleri ve ABD’li Senatör John McCain’in 2017 Nisan ayında Halkın Mücahitleri Örgütü’nün Arnavutluk’taki toplantısına katılması ve toplantıda; “Yolumuz çok uzun ama bu toplantı ile ilk adımı atmış olduk… İran bir gün mutlaka özgür olacak ve bizler bu toplantıları İran’ın bugün giremediğimiz o meydanlarında yapacağız.”[1] şeklindeki ifadesi, ABD ve Suudi Arabistan’ın İran’ın iç dinamiklerini doğrudan hedef aldıklarını göstermektedir. Bu kapsamda ABD-Suud ortaklığı, İran’ın etnik ve mezhebi unsurlarını kullanmaya çalışacak ve İran’ın güneydoğusunda selefi unsurlar, batısında Kürtler ve güneybatısında ise Araplar başat vekil unsurlar olarak yükseleceklerdir.
- ABD, uzun vadede Katar-Körfez ve Suud-BAE rekabetinin ciddi bir güç savaşına dönüşmesini engellemek yerine bölgedeki silahlanma yarışını daha da teşvik edecek ve BOP’un güney ayağı için ortam hazırlayacaktır.
- Kendi jeopolitik ekseninden sıyrılan Türkiye’yi İran’a karşı cephe aldırmakta ve Türkiye’ye bu konuda rol biçmekte zorlanan ABD, Suudi işbirliği üzerinden Ortadoğu projesine hız verecektır.
Bu tehdide karşı İran’ın geliştireceği politikalarına ilişkin öngörüler;
- İran ise kendisine karşı gerilen tehdit okundaki toplanan enerjiyi, Ortadoğu’nun farklı havzalarına yayılacak şekilde yeni istikrarsızlık dalgasıyla bertaraf etmeye çalışacaktır. Bu kapsamda İran güç dengelerini de hesap ederek Türkiye, Mısır, Katar ve Pakistan başta olmak üzere bölgesel düzeyde çıkar işbirliğine dayanan yeni stratejik işbirliği geliştirmenin yollarını arayacaktır.
- İran, Körfez siyasetindeki görüş ayrılıklarını da kullanarak bölgedeki Şii direnişini güçlendirmeye çalışacak, diğer taraftan Suriye ve Yemen’deki Şii milislerin meşrulaştırılması için siyasi zemin aramaya çalışacaktır.
- İran, Trump liderliğindeki ABD’nin bölgeyi daha fazla çatışma ve istikrarsızlığa sürüklemesini kendi Ortadoğu planları doğrultusunda kullanmaya çalışacaktır.
ABD ve İran, genel Ortadoğu planlarında birbirlerinden ayrılsalar da bölgeyi istikrarsızlığa sürükleme konusunda birbirleriyle örtüşmektedirler. ABD, İran’ı hedef göstererek Ortadoğu’daki ayrışmayı derinleştirmekte, İran ise nükleer caydırıcılık sayesinde tehditleri savuşturarak bölgedeki direniş politikalarına devam etmektedir. Doğrudan hedef olmadığı takdirde İran ve kendi siyasi-ekonomik krizinden sağlam çıkabilirse ABD, uzun vadede Ortadoğu Savaşı’nın temel failleri olarak tarihe adlarını yazdıracaklardır.
[1] “McCain’in Hedefinde Bu Kez İran Var”, http://kudushaber.com.tr/mccain-in-hedefinde-bu-kez-iran-var_d3616.html, 01.06.2017.