İklim değişikliği, günümüzde çevresel bir tehdit olmanın da ötesine geçerek ulusal ve uluslararası düzeyde hukuki, sosyal ve politik bir meseleye dönüşmüştür. Amerika Birleşik Devletleri (ABD), küresel iklim krizine karşı etkili adımlar atma konusunda liderlik etmeye çalışırken; bu çaba, yargı alanına taşınmış ve ülkede siyasi ve hukuki gerilimlere yol açmıştır. Yüksek mahkemelerin iklim politikaları üzerindeki etkisi, eyaletler ile federal hükümet arasındaki anlaşmazlıklar ve genç iklim aktivistlerinin mahkemelere başvurması, iklim mücadelesinin geleceğini şekillendirecek önemli faktörlerdir. Bu yazıda, ABD’deki iklim mücadelesinin yargı sürecini, anayasal haklar, eyalet-federal ilişkileri, enerji sektörü ve genç aktivistlerin rolü açısından kapsamlı bir şekilde incelenecektir.
1. İklim Değişikliği ve Anayasal Haklar: Yeni Bir Hukuki Çerçeve
ABD’de iklim değişikliğiyle ilgili davalar, çevreyi koruma amacının ötesine geçerek bireylerin temel haklarıyla ilişkilendirilmiştir. Bu bağlamda en dikkat çeken davalardan biri Juliana Davası’dır. Genç aktivistlerin açtığı bu dava, ABD Hükümeti’nin iklim değişikliğiyle mücadeledeki yetersizliğini anayasal haklar ihlali olarak nitelendirmektedir. Genç davacılar, hükümetin iklim değişikliği konusunda etkili bir politika izlemediğini ve bu durumu, yaşam hakları, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, eşitlik hakları gibi temel haklarını ihlal eden bir durum olarak sunmaktadır. Bu dava, çevresel değişimlerin bireylerin yaşamını ve geleceğini tehdit ettiğini vurgulayan önemli bir yasal başvuru olmuştur. İklim krizine karşı verilen mücadelenin bir insan hakları mücadelesi olarak görülmesi gerektiğini savunan bu görüş, yargı sahasında daha fazla tartışma ve çözüm arayışı doğurmuştur.
ABD Anayasası’nın 9. ve 10. değişiklikleri, bireylerin temel haklarını güvence altına alırken, aynı zamanda federal hükümetin sınırlarını da belirlemektedir. Ancak iklim değişikliğine karşı hükümetin yetersiz eylemleri, gençlerin ve çevre savunucularının bu hakların korunmadığına dair savlarını güçlendirmektedir. Juliana Davası gibi davalar, sadece çevreyi değil, aynı zamanda gelecek nesillerin yaşam alanlarını koruma amacını gütmektedir ve bu bakış açısı, iklim değişikliğiyle mücadeleye dair yeni bir hukuki çerçeve oluşturulmasına yol açmaktadır.
2. Eyalet-Federal Çatışması: Yerel ve Ulusal Politikalardaki Uyuşmazlıklar
İklim değişikliğiyle mücadelenin en önemli ve en karmaşık yönlerinden biri, eyaletler ile federal hükümet arasındaki yasal ve politik çekişmelerdir.[1] ABD, federasyon yapısına sahip bir ülke olduğu için iklim değişikliğiyle mücadelede devletler kendi yasalarını ve düzenlemelerini oluşturabilmektedir. Ancak federal hükümet, özellikle son yıllarda iklim değişikliği politikalarında gevşek düzenlemeler getirmiş ve fosil yakıt endüstrisine yönelik daha esnek bir yaklaşım sergilemiştir. Bu durum, eyaletlerin kendi iklim hedeflerine ulaşabilmek için federal hükümete karşı bağımsız hareket etmelerine yol açmıştır.
Özellikle Kaliforniya gibi eyaletler, yenilenebilir enerjiye yönelik katı hedefler koyarak federal hükümetin aksine çevre dostu yasaları daha sıkı hale getirmeye çalışmıştır. Kaliforniya’nın bu tutumu, sadece yerel politika değil, aynı zamanda ulusal enerji politikalarını da etkilemiş ve birçok eyaletin bu örneği takip etmesine yol açmıştır. Ancak bu durum, eyaletler ile federal hükümet arasındaki gerilimi de artırmıştır. Örneğin Trump yönetiminin fosil yakıtları teşvik eden politikaları, Kaliforniya gibi eyaletlerin karbon salımlarını azaltma yönündeki çabalarıyla çatışmıştır.
Eyaletlerin iklim politikaları, genellikle federal hükümetin yasalarına ve düzenlemelerine karşı bağımsız hareket etme hakkını savunur. Ancak bu durum, yargı organları tarafından değerlendirildiğinde, eyaletlerin çevreyi koruma sorumlulukları ile federal hükümetin genel politikaları arasında denge sağlanması gerektiği sorusunu gündeme getirmektedir. Bu çekişme, iklim değişikliğiyle ilgili çözüm önerilerinin yargı süreçlerinde büyük bir belirsizlik yaratmasına neden olmaktadır.
3. Genç İklim Aktivistlerinin Hukuki Mücadeledeki Rolü
Son yıllarda ABD’deki genç aktivistlerin iklim değişikliğiyle mücadeledeki hukuki mücadelesi büyük bir toplumsal hareket yaratmıştır.[2] Gençler, yalnızca sokaklarda değil, aynı zamanda mahkemelerde de iklim krizinin çözülmesi için etkili bir yol aramaktadır. Özellikle “Our Children’s Trust” gibi organizasyonlar, gençlerin çevresel hakları savunmalarını sağlamak için davalar açmakta ve hükümetin iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik atıl adımlarını yargıya taşımaktadır.[3]
Gençlerin bu mücadelesi, geleneksel çevre hukukundan farklı bir boyut taşımaktadır. Çoğu zaman bu davalar, çevresel zararların tazmininden ziyade hükümetin iklim değişikliği konusunda sorumluluklarını yerine getirmediği iddiasına dayanmaktadır. Bu noktada yargı süreci, çevre koruma ile bireysel haklar arasındaki sınırları çizmeye çalışırken, aynı zamanda gençlerin geleceklerine dair duyduğu kaygıları hukuki temele oturtmaktadır. Juliana Davası ve Our Children’s Trust gibi girişimler, yalnızca iklim değişikliğiyle mücadeledeki yasal engelleri aşmakla kalmamış, aynı zamanda gençlerin iklim krizine karşı daha fazla söz hakkı talep etmelerini de sağlamıştır.
ABD’de iklim mücadelesinin önündeki en büyük engellerden biri de enerji sektörü ve bu sektördeki lobilerin etkisidir. Fosil yakıt endüstrisi, özellikle petrol, doğal gaz ve kömür şirketleri, iklim değişikliği yasalarını gevşetmek ve çevre düzenlemelerinin önüne geçmek için önemli bir lobi gücüne sahiptir. Bu şirketler, siyasi destek bulmak ve düzenleyici engelleri aşmak için güçlü bağlantılar ve finansal kaynaklar kullanmaktadır.
Trump yönetimi, fosil yakıt endüstrisinin çıkarlarını savunarak çevre koruma düzenlemelerini zayıflatmış ve karbon salımlarını artıran politikalar izlemiştir. Bu tür politikaların enerji sektöründeki şirketlerin faaliyetlerini kolaylaştırmakla birlikte iklim değişikliğiyle mücadeleye zarar verdiği ileri sürülmüştür. Ancak son yıllarda yenilenebilir enerji sektörünün büyümesi ve kamuoyu baskısı, fosil yakıt endüstrisinin etkisini kırmaya başlamıştır. Yine de enerji sektörüyle ilgili yasal mücadeleler, her geçen yıl daha fazla yargı sürecine yol açmaktadır.
ABD’de iklim değişikliğiyle mücadele, yalnızca çevresel bir sorun olmaktan çıkmış, aynı zamanda hukuki, politik ve toplumsal bir meseleye dönüşmüştür. Gençlerin, eyaletlerin ve çevre savunucularının yargı sürecindeki etkisi, iklim krizinin çözülmesinde önemli bir yer tutmaktadır. İklim değişikliğine karşı hukuki mücadelenin geleceği, yerel ve federal hükümetlerin tutumlarına, enerji sektörünün rolüne ve toplumun çevreye olan duyarlılığına bağlı olarak şekillenecektir.
Sonuç olarak ABD’deki iklim değişikliği mücadelesi, sadece çevreyi değil, aynı zamanda bireylerin haklarını, devletlerin yetki sınırlarını ve enerjinin geleceğini etkileyecek bir yargı sürecine evrilmektedir. Yargı organlarının, çevreyi ve insan haklarını korumak adına vereceği kararlar, küresel iklim politikasının seyrini doğrudan etkileyecektir.
[1] “US House votes to block California’s nation-leading vehicle emissions rules”, AP News, https://apnews.com/article/congress-california-house-cars-climate-vehicle-emissions-95850a7089668198653778ea89a9ee41, (Erişim Tarihi: 16.05.2025).
[2] “Stop locking young people out of legal process in climate cases, say experts”, The Guardian, https://www.theguardian.com/environment/2023/oct/26/stop-locking-young-people-out-of-legal-process-in-climate-cases-say-experts, (Erişim Tarihi: 16.05.2025).
[3] Our Children Trust, https://www.ourchildrenstrust.org/, (Erişim Tarihi: 16.05.2025).