Almanya’da Darbe Tartışmaları

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Avrupa demokrasisinin öncü ülkelerinden biri olarak değerlendirilenve Avrupa Birliği’nin (AB) itici gücü olan Almanya, 7 Aralık 2022 tarihinde hiçbir modern demokraside hoş karşılanmayacak bir hadiseyle yüzleşmiş ve ülke, darbe tartışmalarına tanıklık etmiştir. Zira bahsi geçen tarihte ülkenin 11 farklı eyaletinde Frankfurt’ta emlakçılık yapan Prens 13. Heinrich’i imparator ilan etmeyi planlayan terör yapılanmasıyla ilgili 25 kişi gözaltına alınmıştır.[1]

“İmparatorluk Vatandaşları (Reichsbürger)” adıyla örgütlenen yapılanma vesilesiyle, Almanya’da demokrasiden kopuşu savunan bir kesimin varlığı, her ne kadar bu girişimleri başarısız olsa da bir kez daha gün yüzüne çıkmıştır. Bu noktada Reichbürger örgütünün içerisinde yönetici olarak yer alan isimlerden birinin de Almanya için Alternatif (AfD) eski milletvekili Birgit Malsack-Winkemann’ın olması göz ardı edilmemesi gereken bir detaydır.[2] Çünkü bu durum, Almanya’nın imparatorluk dönemine özenen aşırı sağın harekete geçmeye hazırlandığını gözler önüne sermesi bakımından dikkat çekicidir.[3] Dolayısıyla darbecilerin ideolojik zeminini aşırı sağ düşünceler oluşturmaktadır.  

Üstelik aşırı sağ fikirler üzerinden Almanya’nın imparatorluk geçmişine atıfla harekete geçmek isteyen yapıların toplumsal karşılığı da hafife alınmayacak mahiyettedir. Yani fikren marjinal olan bu kesimler, hasır altı edilemeyecek bir toplumsal etkiye sahiptir. Nitekim Almanya, AfD’nin yanı sıra PEGIDA gibi ırkçı hareketlere de ev sahipliği yapmaktadır. Reichbürger ise Alman İstihbaratı’nın 2021 senesine ilişkin raporuna göre, 21.000’den fazla aşırı sağcıdan oluşmaktadır ve bu kişilerin 2.100’ü şiddet kullanmaya hazırdır.[4]

Dahası ülkedeki göçmen ve İslam karşıtı saldırılar da aşırı sağın belirli bir toplumsal zemininin bulunduğunu ortaya koymaktadır. Bu anlamda Berlin yönetiminin yalnızca darbe girişimi ve bu bağlamda terör riskiyle değil; Batı’nın en güncel sorunu olan aşırı sağla yüzleşmesi gerekecek gibi gözükmektedir.

Darbe girişimi, İslamofobi ve zenofobi gibi motifler üzerinden örgütlenen aşırı sağ yapıların en temelde “terör grupları” olduğu tespitinin yapılmasına; yani meselenin adının konulmasına kapı aralarsa, belki de Batı demokrasisi açısından zorlu bir eşik aşılabilir. Aksi takdirde özelde Almanya’daki imparatorluğa dönüş çabaları ve genelde ise Batı’daki faşizan yönelimler varlığını koruyacak, etkisini arttıracak ve hatta göçmen krizi ve ekonomik sorunlar gibi nedenlerden ötürü daha geniş bir hareket alanı bulacaktır.

Nitekim Almanya’da sağın yükselişi ve bu kapsamda imparatorluk geçmişine dönük gündeme gelen arayışlar, yeni bir olgu değildir. Bu anlamda ülke, uzun yıllardır ırkçı eylemlere tanıklık etmektedir. Elbette söz konusu durum, Alman siyasi tarihindeki Nazi lekesiyle de yakından ilişkilidir. Her ne kadar aklı selim politikacılardan oluşan Alman devleti, ülkenin geçmişiyle yüzleşerek demokrasi konusunda hassas düşüncelere sahip olsa da Almanlar içerisinde kendilerini diğer milletlerin üzerinde gören eğilimler vardır. İmparatorluk geçmişine yapılan atıf ise en temelde Almanya’nın uluslararası siyasette kendisine biçilen rolü reddetmesinden kaynaklanmakta ve sömürgeci siyasete duyulan özlemi yansıtmaktadır.

Daha açık bir biçimde ifade etmek gerekirse Almanya, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) küresel hegemonyasının Avrupa sac ayağındaki en kilit ülkelerden biridir. Fakat Berlin’in Kıta Avrupası’nda üstlendiği rol, ABD’nin kendisine biçtiği konumla sınırlıdır. Bu sınırlılık ise aşırı sağ görüşlere sahip olan Almanların farklı arayışlara yönelmesine sebebiyet vermektedir. Yani Almanya’nın belirli kesimleri, ülkenin küresel sistem içerisindeki rolü noktasında çok daha fazlasını talep etmektedir.

Mevzubahis talep ise özelde Almanya’nın ve genelde ise Batı’nın bölünmüş, parçalı ve birbiriyle çatışan aktörlerden oluşan bir siyasi zemine sürüklenmesine yol açabilir. Elbette bu da önce kıtasal boyutta ve daha sonra da küresel düzeyde istikrarsızlıkları tetikleyebilir. Dolayısıyla Almanya’daki darbe girişimi, bölgesel-küresel barış, güvenlik ve istikrar ortamını tehdit edebilecek yapıların ifşa olması bakımından önemli olsa da bundan ibaret değildir. Çok daha ileri bir duruma işaret etmektedir. Bu da Batı’nın yükselen aşırı sağ düşüncelerle ya da bir diğer ifadeyle faşizmin hayaletiyle yüzleşmemesi halinde, ilerleyen süreçlerde daha radikal gelişmelerle karşı karşıya kalabileceği anlamına gelmektedir.

Halihazırda Avrupa’nın pek çok ülkesinde aşırı sağın yükseldiği, İslamofobik terör saldırılarının yaşandığı, ırkçı partilerin meclislerde temsil edildiği ve hatta iktidarlara geldiği örnekler bulunmaktadır. Bu anlamda Reichbürger örgütüne yönelik operasyon, Almanya açısından bu riskin en azından bir süreliğinde bertaraf edilmesini sağlasa da meselenin darbeci bir çetenin çökertilmesinin ötesine taşınarak aşırı sağ ideolojilerle yüzleşilmemesi durumunda, benzer hadiselerin yeniden yaşanması ihtimal dahilindedir.

Üstelik aşırı sağ grupların ülkelerin demokratik siyasetini baskı altına alması, silahlanma politikalarını teşvik etmesi ve modern sömürgeci talepelerin daha yüksek sesle dile getirilmesi olasılığı da söz konusudur. Dolayısıyla Reichbürger, Almanya özelinde Batı’nın yaşadığı ciddi bir sorunu, tüm dünyanın görmesini sağlamıştır. Daha da önemlisi, Batı demokrasisine ilişkin retorikleri de tartışmaya açmıştır. Batı ülkeleri, cuntacı grupların varlığıyla yüzleşmek durumunda kalmış ve darbe seçeneğinin demokrasiler üzerinde demoklesin kılıcı gibi sallanmaya devam ettiği görülmüştür.

Sonuç olarak Almanya, Reichbürger örgütüne yönelik operasyon vesilesiyle darbe girişiminde bulunmaya hazırlanan bir terör yapılanmasını çökertmiş olsa da yaşanan gelişmeler, ülkenin tarihi imparatorluk geçmişine özlem duyan kesimlerin varlığını hatırlatmıştır. Bu da meselenin Reichbürger’den ibaret olmadığı anlamına gelmektedir. Yani özelde Almanya’da ve genelde ise Batı’da göçmen karşıtlığı, İslamofobi ve en temelde yabancı düşmanlığı üzerinden yükselen aşırı sağ, demokrasileri tehdit etmektedir. Bu nedenle de Reichbürger örgütünün çökertilmesinden ziyade; aşırı sağla mücadele noktasında Batı’nın benimseyeceği tutum, kıta demokrasilerinin geleceği noktasında belirleyici olacaktır.


[1] “13’üncü Heinrich Darbe Yapacaktı”, Hürriyet, https://www.hurriyet.com.tr/dunya/13uncu-heinrich-darbe-yapacakti-42183984, (Erişim Tarihi: 09.12.2022).

[2] Aynı yer.

[3] “Ermittler Heben Rechtsextreme Terrororganisation Aus”, Spiegel, https://www.spiegel.de/politik/deutschland/ermittler-heben-rechtsextreme-terrororganisation-aus-a-2233c457-4caa-4abb-91e0-3660a3dfcf46, (Erişim Tarihi: 09.12.2022).

[4] “Almanya’da Darbe Operasyonu: 8 Kişi Tutuklandı”, NTV, https://www.ntv.com.tr/dunya/almanyada-darbe-operasyonu-8-kisi-tutuklandi,RNjPyBqTBEaAIEebpVQMCw, (Erişim Tarihi: 09.12.2022).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.

Benzer İçerikler