Arnavutluk, Soğuk Savaş sonrası dönemde demokratikleşme sürecine giren ve Avrupa-Atlantik yapılarla bütünleşmeyi stratejik bir hedef olarak benimseyen Balkan ülkelerinden biridir. 1990’lı yıllardan itibaren çok partili hayata geçiş, kurumsal reformlar, yargı bağımsızlığının tesisi ve hukukun üstünlüğü gibi alanlarda önemli adımlar atılmış olsa da ülkedeki siyasi kutuplaşma ve kurumsal yetersizlikler, demokratik konsolidasyonu sürekli olarak sekteye uğratmıştır. Bu bağlamda Arnavutluk’ta gerçekleştirilen seçim süreçleri; yalnızca iktidar değişimlerini değil, aynı zamanda Avrupa Birliği (AB) ile bütünleşme perspektifinin toplum nezdinde ne ölçüde benimsendiğini gösteren siyasi dönüm noktaları olagelmiştir.
2025 yılında yapılan genel seçimler de bu açıdan son derece kritik bir eşik olarak değerlendirilmiştir. Bir yandan iç politik istikrarın devamlılığı ve demokratik işleyişin seyri açısından belirleyici olurken, diğer yandan Arnavutluk’un AB üyeliği sürecinin halk tarafından yeniden onaylanıp onaylanmadığını ölçme işlevi görmüştür. Sosyalist Parti Lideri Edi Rama’nın üst üste üçüncü kez seçim zaferi elde etmesi, yalnızca bir liderin politik gücünü pekiştirmesi değil, aynı zamanda Arnavutluk’un Avrupa yöneliminin halk nezdinde sürdürülebilirliğini yansıtan bir gelişme olarak okunmaktadır. 140 sandalyeli parlamentoda yaklaşık 82 sandalye kazanarak rahat bir çoğunluk sağlayan Rama, demokratik dönemde en uzun süre görevde kalan başbakan olma unvanını da pekiştirmiştir.
Rama’nın seçim sonrası yaptığı açıklamalarda AB üyeliği hedefinin hem kişisel hem de ulusal düzeyde ne kadar merkezi bir rol oynadığı açıkça görülmektedir. Seçim galibiyetini “hayatının en alçakgönüllü anı” olarak nitelendiren Rama, bu süreci Arnavutluk’un “AB’nin gelecekteki bir üye devleti olarak tarihi bir anı” ile ilişkilendirmiştir.[i] Nitekim bu söylem, seçim kampanyası boyunca sıkça dile getirilen 2030 yılına kadar tam üyelik hedefiyle de örtüşmektedir. Rama’nın bu hedefi gerçekleştirmek adına sunduğu program; ekonomik reformlar, demokratikleşme, kamu yönetiminde şeffaflık ve hukukun üstünlüğü gibi başlıklarda somut adımlar atılmasını öngörmektedir.
Bu bağlamda, seçim sonrası Brüksel’de Avrupa Konseyi Başkanı António Costa ile gerçekleştirilen görüşme dikkat çekicidir. Görüşmede, AB’yle müzakerelerde iç pazarla ilgili dokuz yeni faslın açılması yönünde karar alınmış, böylece Arnavutluk’un reform süreci kurumsal takvime bağlanmıştır. Avrupa Komisyonu’nun müzakerelerin 2027 yılına kadar tamamlanabileceği yönündeki açıklamaları, Arnavutluk’u Karadağ ile bölgedeki en ciddi aday ülke konumuna taşımıştır.[ii] Bu gelişmeler, AB üyeliğinin yalnızca dış politika tercihi değil, iç politik meşruiyetin de temel taşı haline geldiğini göstermektedir.
Ancak tüm bu olumlu gelişmelere rağmen seçim sürecine ilişkin muhalefetin yönelttiği bazı eleştiriler mevcuttur. Devlet kaynaklarının iktidar lehine kullanılması, medya ortamındaki eşitsizlik, seçmenlere yönelik dolaylı baskılar gibi unsurlar, seçimlerin demokratik standartlara uygunluğu konusunda soru işaretleri yaratmıştır. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), seçimlerin genel olarak “kapsamlı ve şeffaf” yürütüldüğünü belirtmiş olsa da iktidarın uzun süredir devam eden hâkimiyetinin haksız avantajlar sağladığına dikkat çekmiştir. Bu durum, Arnavutluk’un demokratikleşme sürecinde hâlâ aşılması gereken önemli yapısal sorunlara işaret etmektedir.
Seçim kampanyasında dikkat çeken bir diğer unsur ise merkez sağ muhalefet partisi Demokrat Parti’nin, Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) Donald Trump’ın 2024 seçim stratejisti Chris LaCivita’yı danışman olarak görevlendirmesi olmuştur.[iii] Ancak Rama’nın bu girişime verdiği yanıt oldukça ironiktir: “LaCivita’yı işe alıp Trump olabileceğini sanmak, bir Hollywood kuaförü tutup Brad Pitt olacağını sanmak gibidir.” Bu ifadeyle Rama hem siyasi rakiplerini hem de Batı tarzı kampanya tekniklerinin yüzeysel ithalini eleştirmiştir.
Öte yandan Rama, AB vizyonunu yalnızca bir söylem olarak değil, sembolik eylemlerle de pekiştirmiştir. Ukrayna ve Gürcistan gibi diğer aday ülkelerle kurduğu dayanışma mesajları, Arnavutluk’un bu süreçte yalnız olmadığını ve aday ülkeler arası işbirliğine açık olduğunu ortaya koymuştur. “Arnavutluk, Ukrayna’ya ders vermeye kalkmaz. Tam tersine, onlardan öğreneceğimiz çok şey var” diyerek mütevazı ve ortaklık temelinde bir yaklaşım benimsemiştir.[iv]
Sonuç olarak Edi Rama’nın üçüncü kez elde ettiği seçim zaferi, sadece bir iktidar devamlılığı değil, aynı zamanda Arnavutluk’un AB üyeliği hedefinin halk nezdinde yeniden onaylandığı bir dönüm noktasıdır. Ancak bu hedefin gerçekleşmesi, yalnızca liderlik kararlılığına değil, aynı zamanda demokratik denetim mekanizmalarının işlerliğine, siyasi çoğulculuğun korunmasına ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir reform sürecinin etkin biçimde sürdürülmesine bağlıdır. Arnavutluk’un Avrupa perspektifi, bundan sonra hem iç hem de dış politikada belirleyici bir referans noktası olmaya devam edecektir.
[i] Una Hajdari, “Rama trounces MAGA-linked opponents to secure historic 4th term in Albania”, Politico, https://www.politico.eu/article/albania-election-edi-rama-socialist-party-maga-opponents-eu-accession/, (Erişim Tarihi: 18.05.2025).
[ii] Simone De La Feld, “Albania moves briskly toward EU membership, aiming to close accession talks by 2027”, EU News, https://www.eunews.it/en/2025/04/14/albania-moves-briskly-toward-eu-membership-aiming-to-close-accession-talks-by-2027/, (Erişim Tarihi: 18.05.2025).
[iii] Aynı yer.
[iv] “Albania PM’s Socialist Party scores large victory in parliamentary elections”, France24, https://www.france24.com/en/europe/20250514-albania-socialist-parliamentary-elections, (Erişim Tarihi: 18.05.2025).
