Analiz

Avrupa’nın Değişen Siyasal Rüzgârı: Polonya ve Romanya’da Yaklaşan Seçimler

Bu seçimler, aşırı sağın Avrupa’daki yükselişinin belirginleştiğini ve demokratik sistemler üzerinde tehdit oluşturduğunu göstermektedir.
Polonya’da uzun süredir iktidarda olan muhafazakâr yapının karşısında yükselen muhalefet blokları; Romanya’da ise yolsuzluk karşıtı söylemler ve istikrar arayışı seçmen tercihlerine yön vermiştir.
Her iki ülkede de seçimler, sadece siyasi tercihler değil, aynı zamanda demokratik kurumların direnci ve popülist akımların etkisi açısından önemli bir sınavdır.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Avrupa’nın doğu kanadında yer alan Polonya ve Romanya, son dönem seçimleriyle birlikte yalnızca ulusal siyasal dengelerini değil, aynı zamanda Avrupa Birliği’nin (AB) siyasi geleceğini de etkileyen önemli gelişmelere sahne olmuştur. Her iki ülke de demokratik kurumların işleyişi, hukukun üstünlüğü ve Avrupa’yla bütünleşme süreçleri bağlamında dikkatle izlenmektedir. Polonya’da uzun süredir iktidarda olan muhafazakâr yapının karşısında yükselen muhalefet blokları; Romanya’da ise yolsuzluk karşıtı söylemler ve istikrar arayışı seçmen tercihlerine yön vermiştir. Bu iki ülkenin seçim süreçleri, Doğu Avrupa’daki siyasal yönelimlerin ve halk desteğinin hangi dinamikler etrafında şekillendiğini anlamak açısından kritik bir perspektif sunmaktadır.

Polonya

18 Mayıs 2025 tarihinde gerçekleştirilecek olan Polonya Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, yalnızca ülkenin iç siyasetinde değil, Avrupa genelinde yükselen sağ popülizmin geleceğinde de belirleyici bir dönüm noktası olarak görülmektedir. Seçim, Başbakan Donald Tusk liderliğindeki merkezci ittifakın yasama-yürütme dengesini lehine çevirebilmesi ve son iki yıldır karşılaştığı kurumsal tıkanıklığı aşabilmesi açısından kritik öneme sahiptir.

Tusk, 2023 yılında Hukuk ve Adalet Partisi’ni (PiS) seçimle geride bırakarak iktidara gelmiş, Avrupa yanlısı söylemleri ve kurumsal reform vaatleriyle dikkat çekmiştir. Ancak mevcut Cumhurbaşkanı Andrzej Duda’nın veto yetkisi, Tusk Hükümeti’nin anayasa, yargı ve toplumsal konulara dair reform çabalarını ciddi şekilde sınırlamıştır.[1] Bu bağlamda yaklaşan seçimler, yalnızca yeni bir cumhurbaşkanının belirlenmesini değil, aynı zamanda Tusk’ın merkezci ajandasının kaderini de tayin edecektir.

Bu yarışta Tusk’ın desteklediği Varşova Belediye Başkanı Rafal Trzaskowski, anketlerde %33 oranında oyla öne çıkmaktadır. Trzaskowski, daha liberal çizgisiyle dikkat çekerken, göreve gelir gelmez kürtaj yasasını hafifletme, enflasyonla mücadele ve yargıda bağımsızlığı yeniden tesis etme gibi adımlar atacağını belirtmiştir.[2] Aynı zamanda Polonya’nın AB ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ile entegrasyonunu derinleştirme sözü, ülkeyi Batı’yla daha güçlü bir stratejik çizgiye oturtma niyetini ortaya koymaktadır.

Trzaskowski’nin en güçlü rakibi ise PiS destekli bağımsız aday Karol Nawrocki’dir. Tarihçi kimliğiyle öne çıkan Nawrocki, enerji güvenliği ve ekonomik bağımsızlık gibi temalar etrafında seçmenle buluşmakta; AB’nin Yeşil Mutabakatı’na yönelik referandum çağrısıyla tarım ve enerji sektörlerindeki ulusalcı hassasiyetlere seslenmektedir.[3]Nawrocki’nin yükselişi, Avrupa’nın pek çok ülkesinde olduğu gibi Polonya’da da aşırı sağın yeni bir ivme kazandığını göstermektedir.

Ayrıca, Konfederacja İttifakı’nın adayı Slawomir Mentzen’in %22’lik destek oranı, seçimde üçüncü bir gücün etkili olabileceğini göstermektedir. Özellikle genç erkek seçmenler arasında popüler olan Mentzen, vergi indirimleri ve göç karşıtı söylemleriyle dikkat çekmekte, siyasi katılımdan uzak duran kesimlerin bile sandığa yönelmesine neden olmaktadır. Ancak kadın hakları konusundaki tutucu görüşleri, toplumsal cinsiyet eşitliği açısından ciddi kaygılara yol açmaktadır.

Bu bağlamda 2025 Polonya Cumhurbaşkanlığı Seçimi, yalnızca bir yönetim değişikliği değil, aynı zamanda Polonya’nın Avrupa’daki yönelimi, demokratik kurumların geleceği ve aşırı sağın halk tabanındaki etkisinin sınanması açısından da tarihsel bir öneme sahiptir. Bu seçim, Avrupa genelinde benzer eğilimler gösteren sağ popülist hareketlerin izleyeceği rotayı da belirleyebilir.

Romanya

Romanya’daki son seçim süreci, yalnızca iç siyasal dinamikler çerçevesinde değil, aynı zamanda uluslararası etkilerle şekillenen çok katmanlı bir kriz ortamı içinde ilerlemektedir. Aralık 2024 tarihinde gerçekleştirilen ve ilk turunu aşırı sağcı bağımsız aday Călin Georgescu’nun önde tamamladığı seçimler, Rusya’nın müdahale ettiği yönündeki iddialar üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. AB ve NATO üyesi bir ülkede seçim sonuçlarının anayasal düzeyde geçersiz sayılması, seçim meşruiyeti açısından istisnai bir durum teşkil etmektedir.

Seçimlerin iptalinin ardından aşırı sağ çevrelerin yeni adayı olarak öne çıkan George Simion’un kamuoyu yoklamalarında ilk sırada yer alması, ülkede milliyetçi ve Avrupa şüphecisi söylemlerin artan karşılığını gözler önüne sermektedir. Simion’un liderliğini üstlendiği Alliance for the Union of Romanians (AUR) partisinin ülkedeki ikinci büyük siyasi güç hâline gelmesi ise, toplumsal düzeyde biriken sistem karşıtı tepkilerin kurumsal bir kanala yöneldiğini göstermektedir.[4]

Bu süreç aynı zamanda Romanya’da demokratik sistemin kırılganlığını da açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Seçimlere yönelik dış müdahale iddiaları yalnızca sandık güvenliğini değil, aynı zamanda ülkenin Avrupa içindeki konumunu da sorgulatır hâle getirmiştir. Sosyal medya manipülasyonları, dezenformasyon kampanyaları ve kurumlar arası güven krizleri, seçim güvenliği kavramının yeniden tanımlanmasını zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi’nin aldığı iptal kararı sonrasında yaşanan siyasi kutuplaşma, Avrupa değerleri ile popülist reflekslerin çarpıştığı yeni bir siyasal alan yaratmaktadır.

4-18 Mayıs 2025 tarihinde yapılacak yeniden seçim süreci ise ifade özgürlüğü, demokratik katılım ve aşırı sağla mücadele gibi temel meseleleri yeniden gündeme taşımaktadır. İlk turda Rusya destekli sosyal medya kampanyalarıyla öne çıkan Georgescu’nun ardından, bir diğer aşırı sağcı aday olan Diana Șoșoacă’nın da seçimden menedilmesi, demokratik prosedürlerle siyasi dışlama arasındaki sınırın tartışmaya açılmasına neden olmuştur.[5] Șoșoacă’nın adaylığı, daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından “demokratik değerlere aykırı beyanları” nedeniyle yasaklanmış ve bu karar, kendisi tarafından “Ben, demokraside yaşamadığımızın kanıtıyım” sözleriyle protesto edilmiştir.[6]

Romanya Seçim Komisyonu’nun bu kararları, yalnızca aşırı sağcı figürlerin toplum üzerindeki etkisiyle değil, aynı zamanda bu figürlerin demokratik düzen açısından oluşturduğu potansiyel tehdit algısıyla da ilişkilidir. Özellikle George Simion’un “Șoșoacă’nın adaylığının reddedilmesi Romanya demokrasisine indirilen bir başka darbedir” ifadesi, aşırı sağın sistem karşıtı söylemlerle meşruiyet arayışını yansıtmaktadır.[7] Diğer yandan bu süreç Avrupa yanlısı toplumsal kesimlerin de harekete geçmesine neden olmuş; binlerce kişi Bükreş’te sokaklara çıkarak AB ile olan bağlılıklarını ortaya koymuştur.

Tüm bu gelişmeler, Romanya’daki seçim sürecinin yalnızca siyasi rekabetle sınırlı olmadığını; aynı zamanda demokrasi, hukukun üstünlüğü ve toplumsal kutuplaşma bağlamında derin yapısal gerilimlerin bir yansıması olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle seçim süreci, salt oy verme davranışı üzerinden değil, kurumsal dayanıklılık, ifade özgürlüğü ve dış müdahalelere karşı direncin testi olarak da değerlendirilmelidir.

Sonuç olarak Polonya ve Romanya örnekleri, aşırı sağın Avrupa’daki yükselişinin belirginleştiğini ve siyasi ortamda derinleşen kutuplaşmaların, demokratik sistemler üzerinde tehdit oluşturduğunu göstermektedir. Polonya’da Donald Tusk Hükümeti, Duda’nın başkanlık yetkileri nedeniyle birçok reformu gerçekleştirememişken, Romanya’da aşırı sağcı figürlerin yükselişi, milliyetçi ve Avrupa şüphecisi söylemlerin güçlü bir şekilde karşılık bulduğunu ortaya koymaktadır. Her iki ülkede de seçimler, sadece siyasi tercihler değil, aynı zamanda demokratik kurumların direnci ve popülist akımların etkisi açısından önemli bir sınavdır. Avrupa’nın geleceği, bu siyasi eğilimlerin nasıl şekilleneceğine ve mevcut demokratik yapıları nasıl etkileyeceğine bağlı olacaktır.


[1]  Hélène Bienvenu, “Polish far right picks up steam as presidential election approaches”, Le Mondehttps://www.lemonde.fr/en/international/article/2025/03/15/in-poland-the-far-right-on-the-offensive-two-months-ahead-of-the-presidential-election_6739194_4.html, (Erişim Tarihi: 09.04.2025).

[2] Iona Allan, “Tusk eyes chance to purge far right in Poland’s presidential election”, Chatham Househttps://www.chathamhouse.org/publications/the-world-today/2025-03/tusk-eyes-chance-purge-far-right-polands-presidential-election, (Erişim Tarihi: 09.04.2025).

[3] Aynı yer.

[4] “Romania bans second far-right hopeful from presidential election rerun”, The Guardianhttps://www.theguardian.com/world/2025/mar/15/romania-bans-second-far-right-hopeful-from-presidential-election-re-run, (Erişim Tarihi: 09.04.2025).

[5] Monica Mihai, “As Romania gears up for presidential election rerun, who are the frontrunners?”, Euronewshttps://www.euronews.com/my-europe/2025/04/04/as-romania-gears-up-for-presidential-election-rerun-who-are-the-frontrunners, (Erişim Tarihi: 09.04.2025).

[6]  Carmen Paun & Dato Parulava, “After Georgescu’s disqualification, here’s who’s running for president of Romania”, Politico, https://www.politico.eu/article/romania-president-election-2025-candidate-calin-georgescu-nicusor-dan-crin-antonescu-victor-ponta-elena-lasconi-george-simion/, (Erişim Tarihi: 09.04.2025).

[7] Sarah Rainsford, “Fear and anger mount as ‘battle for the soul of Romanian democracy’ looms”, BBChttps://www.bbc.com/news/articles/c4g7w3v5vw7o,  (Erişim Tarihi: 09.04.2025).

Sena BİRİNCİ
Sena BİRİNCİ
Sena Birinci, 2024 yılında Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı zamanda Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi'nden çift anadal yapmıştır. Şu anda Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi'nde Siyaset ve Sosyal Bilimler alanında yüksek lisans eğitimine devam eden Sena’nın ilgi alanlarını Avrupa siyaseti, Avrupa Birliği ve seçim siyaseti oluşturmaktadır. Sena, ileri derece İngilizce, başlangıç seviyesinde Rusça bilmektedir.

Benzer İçerikler