İkinci Karabağ Savaşı’nın ardından Azerbaycan ile Ermenistan arasında 10 Kasım 2020 tarihinde Moskova’da imzalanan ateşkes anlaşmasından sonra yürütülen diplomasiye rağmen henüz kalıcı barışı sağlayacak bir anlaşma imzalanabilmiş değildir. Oysa iki ülke tarafından imzalanacak barış anlaşması, Türkiye ve Azerbaycan’ın dile getirdiği Altılı İşbirliği Platformu önerisinde gündeme gelen bölgesel işbirliği, istikrar ve barış ortamının tesis edilmesini sağlayacak ve Orta Koridor başta olmak üzere Kafkasya jeopolitiğinin küresel ticaret güzergâhlarının merkez rotası haline gelmesine olanak sağlayacaktır. Bu da tüm bölge devletlerinin jeopolitik ve jeoekonomik ehemmiyetinin artması ve dolayısıyla ekonomik kazanım elde etmesi anlamına gelecektir. Yani bölgedeki normalleşme süreçleri, bölge halklarına müreffeh bir gelecek vadetmektedir.
Halihazırda Bakü ile Erivan arasında kalıcı barış anlaşmasının imzalanmasına yönelik birtakım müzakereler yürütülse de barış arayışlarını sabote edebilecek gelişmelerin de yaşandığı görülmektedir. Bir yandan ateşkesin ihlal edilmesi yoluyla iki ülkenin sınırında sıcak temaslar gerçekleşirken; diğer taraftan da Ermeni siyasetindeki savaş yanlısı kesimlerin dönem dönem siyasi otorite üzerindeki baskıyı arttırdığı gözlemlenmektedir. Bu da yürütülen diplomatik süreçleri zorlaştırmaktadır. Nitekim Ermenistan, zaman zaman Başbakan Nikol Paşinyan karşıtı gösterilere tanıklık etmektedir. Oysa barışın tesisi, her şeyden çok Erivan’ın çıkarlarına uygundur. Zira Ermenistan, bu sayede uluslararası toplumdan izole olma durumunu aşarak Batı’ya açılabilecektir. Bu da Ermeni halkının refah dolu yarınlara kavuşmasına aracılık edecektir. Bazen de bölgedeki sorunun bir donmuş çatışma bölgesi olarak kalmasını tercih eden üçüncü aktörlerin süreci sabote etmeye yönelik birtakım eylemlerde bulunduğu gözlerden kaçmamaktadır.
İşte bu ortamda hem Azerbaycan hem de Ermenistan, barışın tesisi hedefiyle yürütülen diplomatik süreçleri tek bir aktörün inisiyatifine bırakmamaya çabalamaktadır. Bu anlamda Kafkasya’daki bölgesel hegemon güç olan Rusya’nın yürütülen diplomatik süreçler üzerindeki etkisini sınırlandırmak isteyen Bakü ve Erivan, Batılı aktörlerle olan temaslarını yoğunlaştırmaktadır. Bu nedenle de son dönemde gerek Azerbaycan’a gerekse de Ermenistan’a yapılan üst düzey ziyaretler dikkat çekmektedir. Aynı şekilde Bakü ve Erivan’dan yapılan açıklamalar da göz ardı edilemeyecek düzeydedir.
Bahse konu olan ziyaretler ve yapılan açıklamalar ise Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Fransa’nın Karabağ Sorunu’ndaki geri dönüşüne işaret etmektedir. Bir diğer ifadeyle Rusya’nın arabuluculuk rolünü tek başına üstlenmeye çalıştığı barış süreci, Moskova’nın yanına Washington ve Paris’in de dahil olması ihtimaliyle birlikte Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Üçlüsü’nün dönüşüne kapı aralamıştır.
Bu kapsamda ilk olarak Azerbaycan merkezli temaslara ve açıklamalara bakmak gerekirse, Bakü’nün 17-22 Temmuz 2022 tarihleri arasında Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi heyetini misafir ettiğine değinilmelidir. Avrupa Birliği’nin (AB) daha önce de AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in moderatörlüğünde Paşinyan ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev arasındaki görüşmelere ev sahipliği yaptığı da göz önünde bulundurulduğunda, AB’nin barış sürecindeki rolünün ön plana çıktığı öne sürülebilir. Lakin Michel’in bir Fransız olduğu düşünüldüğünde, Paris’in Kafkasya merkezli gelişmeler üzerindeki etkisini arttırmaya çabaladığı iddia edilebilir. Zaten bu nedenle de Sayın Aliyev’in Fransız Devrimi’nin yıl dönümü vesilesiyle tebrik ettiği Fransız mevkidaşı Emmanuel Macron’a Bakü’nün Karabağ Savaşı’nın ardından bölgedeki işbirlikleri noktasında yeni bir sayfa açmak istediğini söylemesi göz ardı edilmemesi gereken bir hadisedir.[1]
Meselenin Ermenistan boyutunda da ziyaretlerin ve açıklamaların yoğunluğu azımsanmayacak düzeydedir. Zira 15 Temmuz 2022 tarihinde ABD Merkezi Haber Alma Teşkilatı (CIA) Direktörü William Burns’un Erivan ziyareti gerçekleşmiştir. Kuşkusuz söz konusu ziyaret, ABD’nin Ermenistan üzerindeki etkisini arttırma ve bölgedeki normalleşme süreçlerine dahil olma çabasının somut bir yansımasıdır. Diğer taraftan yine 14 Temmuz 2022 tarihinde Fransız Devrimi’nin yıl dönümü sebebiyle Ermenistan’daki Fransız Büyükelçiliği’nde düzenlenen bir etkinlikte konuşan Ermenistan Başbakan Yardımcısı Mher Grigoryan, Erivan’ın Karabağ’a ilişkin çözüm sürecine Fransa’nın katılımını önemsediğini dile getirmiştir.[2]
Anlaşılacağı gibi Karabağ merkezli kalıcı bir çözüme ulaşabilmek amacıyla yürütülen diplomasi trafiğinde Fransa ve ABD’nin etkisi artmaktadır. Bu durum hem Bakü’nün hem de Erivan’ın barış süreçlerinin inisiyatifini Rusya’dan kurtarmak istemesiyle ilişkili olsa da birtakım riskleri barındırmaktadır. Çünkü Ermenistan, sahada kaybettiği savaşın hasarını asgari seviyeye indirgemenin yolunu, Ermeni diasporalarının güçlü olduğu ülkelerin barış sürecinde sorumluluk almasında görüyor olabilir.
Bu anlamda Ermeni diasporalarının güçlü olduğu ülkelerden olan Fransa ve ABD’nin süreçte üstleneceği rol, sanılanın aksine barışa ulaşmayı zorlaştırabilir. Nitekim Rusya’yla beraber bu iki ülkenin de sürece dahil olması; yani Minsk Üçlüsü’nün dönüşü, otuz yıllık işgal boyunca çözüm üretemeyen aktörlerden çare aramak anlamını taşımaktadır. Bu durumun ise çözümsüzlüğü çözüm olarak gören bir netice ortaya çıkarması şaşırtıcı olmayacaktır. Üstelik arabuluculuk süreçlerini zorlaştıracak aktör sayısı da birden üçe çıkacaktır.
Neticede Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Karabağ Sorunu’nun nihai çözümü noktasında İkinci Karabağ Savaşı’nın ardından başlatılan diplomatik süreç, her ne kadar Rusya’nın inisyatifinde gelişmişse de gelinen aşamada ABD ve Fransa’nın da müzakerelere dahil olmak istedikleri anlaşılmaktadır. Lakin gerek bu ülkelerin Ermeni diasporalarının güçlü olduğu aktörler olması gerekse de ABD-Fransa-Rusya üçlüsünden oluşan Minsk Üçlüsü’nün geçmişteki başarısızlığı, sürecin akıbetinin olumsuz bir seyre evrilmesi riskini doğurmaktadır. “Öyleyse ne yapmalı?” sorusu sorulduğunda ise rasyonel olan yanıt, Bakü ile Erivan’ın aynı masa etrafında arabulucuya gerek kalmadan süreci yürütmesi gerektiğidir. Aslında Sayın Aliyev de “Minsk Grubu dirilemez; öldü.”[3] şeklindeki sözleri ve “Minsk Grubu’nun artık faaliyet göstermeyeceği zaten bize bildirildi. Minsk Grubu’na artık gerek yok.”[4] cümlelerini içeren demeciyle bunun mesajını vermiştir. Zira tarafların bu olgunluğu gösterebilmesi, barış sürecinin üçüncül aktörler tarafından sabote edilmesinin önüne set çekecektir.
[1] “Ильхам Алиев Эммануэлю Макрону: Азербайджан желает перевернуть страницу войны”, Vesti, https://vesti.az/politika/ilxam-aliev-emmanuelyu-makronu-azerbaidzan-zelaet-perevernut-stranicu-voiny-467500, (Erişim Tarihi: 18.07.2022).
[2] “Армения придает большое значение участию Франции в процессе карабахского урегулирования – Мгер Григорян”, Armenia Today, https://armeniatoday.news/politics-ru/501525/, (Erişim Tarihi: 18.07.2022).
[3] “Azerbaijani President Ilham Aliyev: “OSCE Minsk Group cannot be Revived, It is Dead””, JAM News, https://jam-news.net/azerbaijani-president-ilham-aliyev-osce-minsk-group-cannot-be-revived-it-is-dead/, (Erişim Tarihi: 19.07.2022).
[4] “President Aliyev: After Azerbaijan Settled Karabakh Conflict, There is No Need for Minsk Group”
