Ermenistan’ın Karabağ’daki işgali, İkinci Karabağ Savaşı neticesinde imzalanan 9 Kasım 2020 tarihli Moskova Deklarasyonu’yla sona ermişse de bu ateşkesin üzerinden geçen iki yılı aşkın süreçte kalıcı barış anlaşması imzalanamamıştır. Bu durumda ise çeşitli faktörlerin etkisi vardır. Öncelikle kalıcı barış anlaşması noktasında Ermenistan Hükümeti’nin istekli olmasına rağmen Ermenistan siyasetine uzun yıllar vermiş olan Karabağ Klanı’nın ve Ermeni Diasporalarının işgal statükosuna dönüşü savunduğu ve çeşitli toplumsal hareketler vesilesiyle müzakere süreçlerinde Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ı baskı altına almaya çalıştığı ifade edilmelidir. Buna ek olarak dönem dönem Ermenistan Ordusu’ndaki radikal kesimlerin birtakım provokasyonlarda bulunarak süreci sabote edecek sınır çatışmalarına yol açtığı da hatırlanmaktadır.
Ayrıca Paşinyan yönetimi de süreç içerisinde sahadaki yenilgiye rağmen müzakere masasında azami kazanım elde edeceği ya da bir diğer ifadeyle kayıplarını asgari seviyeye indireceği bir anlaşma imzalama arzusu içerisindedir. Bu her devletin kendi ulusal çıkarlarına ulaşmak maksadıyla yapacağı bir manevra olsa da Erivan’ın söz konusu manevra esnasında ortaya koyduğu duruş, arabuluculuk sürecinin uluslararasılaşmasına sebebiyet verecek çağrılar barındırmakta ve bu da yürütülen süreçleri zorlaştırmaktadır. Zira İkinci Karabağ Savaşı’nı sona erdiren ateşkes anlaşması, Rusya’nın arabuluculuğunda imzalanmış olmasına rağmen zaman içerisinde arabuluculuk rolünü kazanmak isteyen Batılı aktörlerin sürece müdahil olmaya çalıştıkları görülmüştür.
Bahse konu olan durumu açmak gerekirse, savaşın ardından bölgede esen normalleşme rüzgarlarının ortaya koyduğu temel realite, bölgesel sorunların bölge devletleri tarafından çözülmesi hassasiyeti çerçevesinde şekillenmiş ve “Altılı İşbirliği Platformu” önerisi gündeme gelmiştir. Fakat zaman içerisinde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Fransa’nın arabuluculuk diplomasisini işlettiği bir ortam oluşmuştur. Ayrıca Fransa, bir Fransız olan Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel aracılığıyla da birtakım girişimlerde bulunmuştur. Bu da Karabağ Sorunu’na bölge dışı aktörlerin dahil olmasını beraberinde getirmiştir.
Sürece müdahil olan aktör sayısının artması ise her devletin kendi çıkarlarına öncelik vermesine yol açmış ve bu da zaten çeşitli zorlukları barındıran müzakere süreçlerinin çok daha çetrefilli bir hal almasına neden olmuştur.
Farklı adreslerde defalarca bir araya gelen Paşinyan ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev arasındaki görüşmelerin genellikle üç hususta tıkandığı görülmüştür. Bunlardan ilki, taraflar arasındaki sınırın belirlenmesidir. Bu noktada Azerbaycan’ın Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde ve dolayısıyla uluslararası hukuk tarafından tanınan sınırlarından taviz vermediği ifade edilebilir. Esasen bu konuda Paşinyan yönetiminin de Azerbaycan’ın meşru sınırlarını tanımaya hazır olduğu yönünde bazı mesajlar verdiği bilinmektedir. Lakin genellikle bu meselede ilerleme kat edilecek dönemlerde sınır çatışmasına yol açan provokasyonlar üzerinden süreç sabote edilmek istenmiştir.
İkinci meselenin ise Zengezur Koridoru’nun açılması olduğu söylenebilir. Azerbaycan, bu koridor vesilesiyle Nahçıvan bağlantısını teşkil edecek olmasının yanı sıra Türk Dünyası ülkeleri arasındaki kesintisiz kara bağlantısını sağlayacak ve bunun çok daha ötesinde Çin-Orta Asya-Kafkasya-Avrupa bağlantısında istikrarlı bir güzergah ortaya koyacaktır. Bu da Orta Koridor’un güçlendirilmesi demektir. Dolayısıyla Azerbaycan, bu koridorun açılması hususunda Moskova Deklarasyonu’na atıfla önemli bir beklenti içerisindedir. Zira koridor, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü pekiştirecek, Türk Dünyası entegrasyon süreçlerinde üstlendiği köprü rolünü güçlendirecek ve koridorlar bağlamında lojistik ve enerji boyutuyla ülkenin jeopolitik ve jeoekonomik ehemmiyetine katkı yapacaktır. Bu nedenle Zengezur Koridoru mevzusu Bakü açısından oldukça önemlidir.
Aslında söz konusu koridor, Ermenistan’ın da çıkarlarına uygundur. Bu vesileyle Erivan, Paşinyan’ın Ermeni halkına olan en büyük vaadini gerçekleştirerek Batı’yla sağlıklı ilişkiler kurabileceği hareket alanına kavuşarak izole olmuşluk durumunu aşabilir. Fakat buna rağmen Zengezur Koridoru noktasında Erivan’ın önünde birtakım zorluklar bulunmaktadır. Yine bu konuda da Paşinyan, muhalefetin baskısıyla karşı karşıyadır.
Üçüncü mesele ise Karabağ’daki Ermenilerin durumudur. Bu konuda Erivan, Karabağ Ermenilerinin dini, kültürel vb. konularda çeşitli haklarının bulunduğunu dile getirmektedir. Buna karşılık Bakü ise Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu dile getirmekte, zaten tüm ülkede yaşayan insanlara gerekli hak ve özgürlüklerin sağlandığını belirtmekte ve bu meseleyi kendi iç meselesi olarak ele almaktadır.
Mevzubahis ihtilaflar süreci zorlaştırırken; son dönemde Laçın Koridoru ekseninde de bazı tartışmalar yaşanmaktadır. Azerbaycanlı aktivistlerin bölgedeki sorunlara dikkat çekmesine karşılık Ermenistan, Karabağ Ermenilerinin izole edildiğini öne sürerek Bakü yönetimini eleştirmekte ve uluslararası toplumu etkilemeye dönük bir çalışma yürütmektedir.
Tüm bu gelişmelere rağmen Bakü-Erivan hattındaki barış arayışlarının devam ettiği görülmektedir. Nitekim Ermenistan Başbakanı Paşinyan,15 Şubat 2023 tarihinde barış anlaşması taslağını Azerbaycan’a ilettiklerini açıklamıştır. Ayrıca Paşinyan, taslağın Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Topluluğu (AGİT) Minsk Üçlüsü’ne de gönderildiğini belirtmiştir.[1] Bu gelişme, Erivan’ın müzakere sürecine tüm zorluklara rağmen kapıları kapatmadığını göstermesi hasebiyle oldukça mühimdir. Ancak taslakta Karabağ Ermenilerine ilişkin ifadelerin yer alması, birtakım taleplerin Bakü tarafından reddedileceğini ortaya koymaktadır. Buna rağmen müzakere sürecinin işlemesi değerlidir.
Diğer taraftan teklifin AGİT Minsk Üçlüsü’ne gönderilmesi de sürece arabuluculuk noktasında ABD ve Fransa’nın dahil edilmek istendiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Zira üçlü, Karabağ’ın işgalinin ardından yürütülen barış süreçleri için kurulmuş; fakat meselenin diplomatik yollarla çözülmesi noktasında bir muvaffakiyet elde etmemiştir. Rusya, ABD ve Fransa’dan oluşan bu grubun başarısızlığı nedeniyle Azerbaycan, işgal altındaki topraklarını kuvvet kullanarak kurtarmak durumunda kalmıştır. Bu yüzden de bu misyonunun arabuluculuk sürecinde de çözüm odaklı bir diplomasi yürüteceği hususunda Bakü’de ciddi bir güvensizlik vardır. Nitekim çeşitli platformlarda Azerbaycanlı yetkililer, Minsk Üçlüsü’nün arabuluculuğunun kabul edilmeyeceğini dile getirmektedir. Özellikle de Bakü-Paris hattındaki gerilim düşünüldüğünde, Erivan’ın Fransa’yı sürece dahil etme çabasının barış görüşmelerini zorlaştıracağı öngörülebilir.
Sonuç olarak İkinci Karabağ Savaşı’nın üzerinden geçen iki yılı aşkın süreçte Azerbaycan ile Ermenistan arasında kalıcı barış anlaşması imzalanamamıştır. Diğer taraftan Paşinyan yönetiminin Bakü’ye barış anlaşması taslağı konusundaki teklifini iletmesi ve Bakü yönetiminin yapıcı tutumu, tüm zorluklara rağmen müzakere sürecinin işlemeye devam edeceğini göstermesi bakımından umut verici bir gelişme olarak yorumlanabilir.
[1] “Armenia’s Pashinyan Says Country Sent Draft Peace Agreement to Azerbaijan”, TASS, https://tass.com/world/1577129, (Erişim Tarihi: 17.02.2023).
