Çin, yapay zekâ (AI) destekli akıllı tarım uygulamalarıyla küresel tarım sistemini yeniden şekillendirme hedefindedir. 20-23 Mart 2025 tarihlerinde Hainan’ın Sanya kentinde düzenlenen 2025 Tohum Kongresi’nde tanıtılan AI tabanlı ıslah teknolojileri, bulut temelli tarım izleme sistemleri ve robotik otomasyon araçları, ülkenin veri temelli üretim vizyonunun somut örneklerini sunmuştur. Çin Bilimler Akademisi’nin yürüttüğü süper mahsul programları, biyoteknoloji ve yapay zekânın birleşimiyle iklim değişikliğine dayanıklı yeni ürünlerin geliştirilmesine olanak tanımaktadır.[1] Bu gelişmeler, Çin’in yalnızca iç üretim verimliliğini artırmakla kalmayıp aynı zamanda dışa yönelik bir “akıllı tarım diplomasisi” inşa ettiğini de göstermektedir.
Bu teknolojik hamleyle paralel biçimde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Tarım Bakanlığı (USDA), 2025-2026 Yapay Zekâ Stratejisi’ni yayımlamıştır. Strateji, yapay zekânın tarım sektörüne entegrasyonunu şeffaflık, etik, veri güvenliği ve yönetişim temelli ilkelerle düzenlemeyi amaçlamaktadır.[2] Böylece Çin ve ABD arasında yalnızca teknolojik değil, aynı zamanda normatif ve diplomatik düzeyde de belirgin farklılıklar oluşmuştur.
Çin’in uygulamaya aldığı hibrit tohum üretimi, genetik analiz yoluyla saha denemesine ihtiyaç duymadan verimli türleri öngörmeye imkân tanımakta, bu da üretim sürecini hızlandırmaktadır.[3] Çin Ulusal Tohum Grubu’nun öncülüğündeki bu sistem, özellikle hibrit pirinç gibi stratejik mahsullerde küresel rekabet gücünü artırabilecek niteliktedir. Öte yandan Fujian’daki Çin-İsrail ortak yapımı 5G destekli tarım robotları, 24 saat mahsul sağlığı izleyebilen yapay zekâ destekli sensörlerle üretim döngüsünü gerçek zamanlı yönetebilmektedir. Chengdu’da kurulan 20 katlı dikey tarım tesisi ise sınırlı kentsel alanlarda bile marul gibi ürünlerin 35 gün gibi kısa sürede hasat edilmesini sağlayarak şehir içi gıda üretiminin geleceğine dair güçlü bir örnek sunmaktadır.
Çin’in 2024-2028 Akıllı Tarım Eylem Planı, yapay zekânın büyük veri ve konum tabanlı teknolojilerle entegre biçimde kullanılmasını hedeflemektedir.[4] Bu planla birlikte Çin’in kırsal dijitalleşme sürecinde yeni bir faza geçtiği görülmektedir. Özellikle “Fengdeng” adlı büyük dil modeli, çiftçilere mahsul sağlığı, iklim senaryoları ve verim öngörüsü gibi konularda yapay zekâ temelli karar desteği sağlayarak bilgiye dayalı üretim modelinin yaygınlaşmasını teşvik etmektedir.
Bu dönüşüm sürecinde Çin’in hedefi yalnızca üretim değil, aynı zamanda teknoloji ihraç eden ve dijital normlar koyan bir aktöre dönüşmektir. Yapay zekâ destekli tarım danışmanlığı sistemlerinin özellikle Afrika, Güneydoğu Asya ve Orta Asya’da yaygınlaştırılmasıyla Çin’in teknoloji ihracatının jeopolitik nüfuz alanına dönüşmesi muhtemeldir.
Karşı cephede ise ABD’nin USDA AI Stratejisi daha çok etik, hesap verebilirlik ve insan merkezlilik ilkelerine dayanmaktadır. Chief AI Officer (CAIO) atanması, Generative AI Review Board gibi gözetim organlarının kurulması ve AI Lab altyapısının oluşturulmasıyla ABD, yapay zekâ uygulamalarını kurum içi yönetişim ile bütünleştirmeye çalışmaktadır. Bu model, Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gibi çok taraflı uluslararası kuruluşlarla daha yüksek düzeyde uyum potansiyeli taşımaktadır.
Bu iki yaklaşımın sonucunda, Çin’in üretim verimliliği odaklı “saha hâkimiyeti” ile ABD’nin şeffaflık ve etik değerler temelli “norm liderliği” arasında küresel bir rekabet dinamiğinin şekillenmesi beklenmektedir. Bazı ülkelerin Çin modelini üretimi artırmak için tercih etmesi, diğerlerinin ise ABD modeline yönelerek veri güvenliği ve yönetişimi öncelemesi olasıdır. Bu durum, çok kutuplu bir tarım teknolojisi düzenine işaret etmektedir.
Tarım politikalarının bundan sonraki evresinde “veri egemenliği”, “algoritmik tarafsızlık” ve “teknoloji diplomatisi” gibi kavramların daha fazla öne çıkması muhtemeldir. Çin’in kısa vadede sağladığı üretim başarısı, orta ve uzun vadede yapay zekâ sistemlerinin açıklanabilirliği, ticari uyumluluğu ve uluslararası standartlara entegrasyonuyla test edilecektir. Bu bağlamda Çin’in liderlik iddiası, yalnızca teknolojik gelişmişlik değil, aynı zamanda işbirliği ve şeffaflık düzeyine bağlı olarak şekillenecektir.
Tüm bu gelişmeler, yalnızca tarım sektörüyle sınırlı kalmayarak yapay zekânın uluslararası yönetişim normlarını da şekillendirecektir. Çin’in sahadaki etkinliği ile ABD’nin norm üretici gücü arasında oluşan denge, ilerleyen dönemde FAO gibi çok taraflı platformlarda daha görünür hâle gelebilir. Bu durum, teknolojik işbirliği kadar politik pozisyonların da yeniden tanımlanmasına yol açacaktır.
Veri güvenliği, etik algoritmalar ve yapay zekâ araçlarının izlenebilirliği gibi konuların yalnızca teknik değil, aynı zamanda jeopolitik ve diplomatik öncelikler hâline gelmesi beklenmektedir. Ulusal güvenlikten ticaret politikalarına kadar geniş bir yelpazede bu başlıkların devletlerarası ilişkilerde yeni kırılma noktalarına yol açması olasıdır. ABD’nin bu konudaki yaklaşımı daha açık veri, hesap verebilirlik ve çok paydaşlı yönetişim ilkelerine dayanırken; Çin’in modeli, verimlilik, hız ve merkezi kontrol gibi pratik çıktıları öncelemektedir. Bu fark, yalnızca stratejik uygulama düzeyinde değil; aynı zamanda küresel etik standartlar ve uluslararası teknoloji normları üzerinde de derin bir etki yaratabilir. Bu nedenle ABD ve Çin arasındaki yapay zekâ temelli tarım politikalarının geleceği, yalnızca bir üretim verimliliği yarışı değil, aynı zamanda normatif bir değerler mücadelesi olarak da okunmalıdır. Uzun vadede bu farkın çok taraflı örgütlerin karar alma süreçlerine ve gelişmekte olan ülkelerin teknoloji ithalat tercihlerine doğrudan etki etmesi beklenmektedir.
Çin’in yapay zekâ destekli tarım teknolojilerini önümüzdeki yıllarda daha fazla ülkeye ihraç etmesi mümkün görünmektedir. Dikey tarım tesislerinin büyük şehirlerde yaygınlaşması ve gıda tedarik zincirlerinin merkezileşmesi beklenmektedir. Süper mahsul üretiminin hız kazanması ve iklim değişikliğine dirençli çeşitlerin ticarileşmesi öngörülmektedir. Yapay zekâ tabanlı danışmanlık sistemlerinin, çiftçilerin kararlarını veriye dayalı şekilde yönlendirmesi beklenmektedir. Bu teknolojilerin gelişmekte olan ülkelerde benimsenmesi muhtemeldir.
Sonuç olarakÇin’in bu alanda yalnızca üretici değil, aynı zamanda norm koyucu aktör hâline gelmesi mümkündür. Ancak veri şeffaflığı, algoritma güvenliği ve uluslararası uyum eksikliklerinin sürmesi hâlinde bu liderliğin sürdürülebilir olması zorlaşabilir. ABD ile Çin arasında norm rekabetinin tarım teknolojileri alanına da yansıması düşünülmektedir. Uzun vadede bu dönüşümün, küresel gıda politikalarından üretim yapısına kadar birçok alanı etkilemesi olasıdır.
[1] “China’s AI-Powered Smart Agriculture Revolutionizing Crop Breeding”, Xinhua, https://english.news.cn/20250325/949db5e982624e1f8886f95e2ef60c3b/c.html, (Erişim Tarihi: 10.05.2025).
[2] “FY 2025–2026 USDA Artificial Intelligence Strategy”, USDA, https://www.usda.gov/sites/default/files/documents/fy-2025-2026-usda-ai-strategy.pdf, (Erişim Tarihi: 10.05.2025).
[3] “China Boosts AI-Based Crop Development Amid Global Food Security Concerns”, Global Times, https://www.globaltimes.cn/page/202503/1330818.shtml, (Erişim Tarihi: 10.05.2025).
[4] “China Seeks to Boost Food Output with Five-Year Smart Farming Plan”, Reuters, https://www.reuters.com/markets/asia/china-seeks-boost-food-output-with-five-year-smart-farming-plan-2024-10-25, (Erişim Tarihi: 10.05.2025).
