Analiz

Çin’in Rusya ve Kuzey Kore’ye Yaklaşımı

Çin, uluslararası sistemdeki dengeleri hızla değiştirebilecek aktör konuma ulaşmıştır.
Ukrayna’daki savaş, Çin’in uluslararası arenada daha fazla baskılanmasına, dış politikasında önemli zorluklara ve özellikle Avrupa’yla ilişkilerinde bazı kısıtlılıklara yol açmıştır.
Kuzey Kore’nin faaliyetleri, Çin’in yakın çevresindeki güvenlik ortamının giderek bozulmasına yol açmaktadır ve bu durum, Çin tarafından istenmeyen bir durumdur.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English

2025 yılı Eylül ayının ilk haftasında Çin’de gerçekleşen iki önemli etkinlik, dünyadaki güç dengelerine dair önemli mesajlar içermiştir. Bunlardan birincisi Çin’in Tianjin şehrinde düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Zirvesi ve ikincisi Pekin’deki Tiananmen Meydanı’nda gerçekleşen Zafer Günü Geçit Töreni’dir.

ŞİÖ Zirvesi’nde en dikkat çeken husus Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin zirveye katılımı ve oturum aralarında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’le bir araya gelmesi olmuştur. Modi’nin bu zirveye katılımı, Hindistan’ın Çin ve Rusya’yla bağlarını yeniden güçlendireceğine dair önemli ipuçları vermiştir. Diğer yandan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Kuzey Kore Lideri Kim Jong-un, Tiananmen Meydanı’ndaki Zafer Günü Geçit Töreni’ne katılım sağlayan yabancı liderler arasında yer almış ve bu durum, özellikle Batı medyasında “Devrim Ekseni” olarak nitelendirilmiştir.[i]

Rusya ve Kuzey Kore liderlerinin Çin’de bir araya gelmesi ve burada yürütülen ikili ve çok taraflı diplomasi, çoğunlukla Batılı analistler tarafından üç ülke arasında bir “ittifakın inşası” olarak yorumlanmıştır. Öyle ki bu düşünceden yola çıkılarak Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üyelerinin toplam askeri kapasitesi ile Çin, Rusya ve Kuzey Kore’nin toplam askeri kapasitesi arasında karşılaştırmalar yapılmıştır.[ii] Geçit Töreni’nde yaptığı konuşmada Şi Cinping, “dünyanın savaş ve barış” arasında bir seçimle karşı karşıya olduğunu söylemiş ve ülkesinin her zaman “barıştan” yana olduğuna vurgu yapmıştır.[iii] Bu söylemlere rağmen Batılı medya kuruluşları, Çin’in Askeri Geçit Töreni’nde verilen mesajları “Üçüncü Dünya Savaşı’na giden sürecin ipuçları” olarak yorumlamış ve bu doğrultuda Çin, Rusya ve Kuzey Kore arasında bir “ittifakın” kurulduğunu ileri sürmüşlerdir.[iv]

Bilhassa Rusya ve Kuzey Kore kaynaklı endişeler, Batı’nın Çin’e yaklaşımını sertleştirmesine neden olmaktadır. Nitekim Çin’in Rusya’yla sürdürdüğü işbirlikleri ve Kuzey Kore’yle olan diyaloğu, Batı’nın bu endişelerinin büyümesine neden olmaktadır. Halbuki Çin’in bahsi geçen ülkelere yaklaşımında kendine has birtakım çekincelerinin de olabileceği akıllardan çıkarılmamalıdır. Öncelikle Rusya’nın Ukrayna’daki savaşını sürdürmesi, 2022 yılından beri Çin’in iç ve dış politikasında önemli etkiler doğurmaya devam etmektedir. Enerjiden güvenlik politikalarına, askeri işbirliklerinden endüstriyel yatırımlara ve Batı’yla ilişkilerine kadar Çin’in dünyayla bağlantılarında önemli değişikliklere yol açmıştır. Öncelikle enerji ve ticaret alanında Batı’nın yaptırım baskısı, Çin’in Rusya’daki bankacılık faaliyetleri başka olmak üzere yabancı yatırımları ve ikili ticareti üzerinde önemli baskılara yol açmıştır. Bu zorluklara rağmen ikili ticaret hacmi, son 3 yılda Batı’nın yaptırım baskı altında %67 büyüme kaydetmeyi başarmış ve 244 milyar dolara ulaşmıştır.[v] Politik alanda ise Çin, Ukrayna’daki savaşın sona ermesi için Rusya’ya çağrılar yapmış, kendi barış planını yayımlamış, bu konuda arabuluculuk girişiminde bulunmuş ve mekik diplomasisi yürütmüştür. Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı, Çin’in Batı’ya uzanan ulaştırma koridorlarında önemli aksaklıklara yol açmış ve alternatif koridorların önemi artmıştır. 

Ukrayna’daki savaş, Çin’in uluslararası arenada daha fazla baskılanmasına, dış politikasında önemli zorluklara ve özellikle Avrupa’yla ilişkilerinde bazı kısıtlılıklara yol açmıştır. Daha da önemlisi Rusya’nın eylemleri, Çin’in kendi küresel vizyonunu hayata geçirmesinde birtakım gecikmelere de yol açmıştır. Zira Rusya, daha proaktif ve sert güce dayalı bir strateji izlemekte ve bu durum, Batı’yla kutuplaşmanın derinleşmesine neden olmaktadır. Bu gerginlik, Çin’in küresel hedeflerini gerçekleştirmesine büyük oranda engel olmakta veya geciktirmektedir. Bu bağlamda Rusya, ŞİÖ ve BRICS gibi platformları Batı’ya karşı mücadelesinde önemli birer destek aracı olarak görme ve kullanma eğilimindeyken; Çin, küresel arenada Batı’yla açık bir kutuplaşmaya gidilmesine karşı çıkmaktadır. 

Benzer durum Çin’in Kuzey Kore’ye bakışında da görülmektedir. Pyongyang’ın her geçen gün daha fazla füze denemesi yapması ve askeri tatbikatlar gerçekleştirmesi, giderek daha fazla Batılı aktörün Asya-Pasifik’e yönelmesine ve NATO’nun Asya’daki ayak izinin artmasına neden olmaktadır. Başka bir ifadeyle Kuzey Kore’nin faaliyetleri, Çin’in yakın çevresindeki güvenlik ortamının giderek bozulmasına yol açmaktadır ve bu durum, Çin tarafından istenmeyen bir durumdur. Rusya ve Kuzey Kore’nin eylemlerinin getirdiği mevcut ve potansiyel yıkıcı etkilerin farkında olan Çin, son yıllarda gerilimi düşürmek için söz konusu aktörlerle olan diplomatik temaslarını yoğunlaştırmıştır. Bu bağlamda Şi’nin hem Putin hem Kim’le kurduğu yakın diyaloglar, Çin’in ulusal çıkarlarını ilerletmesine fayda sağlayacak önemli adımlar olarak görülmektedir. 

Çin’in Rusya ve Kuzey Kore’yle ilişkilerini ilerletmesi, Pekin açısından pragmatik sonuçları olan stratejik bir hamle olarak görülebilir. Bu sayede Pekin, bir yandan büyük askeri güce sahip müttefikler kazanırken, diğer yandan Asya’daki varlığını artıran Batılı güçlere karşı önemli bir caydırıcılık mesajı vermektedir. Askeri Geçit Töreni’nde “güçlü bir Çin” imajı çizilirken, aynı zamanda Rusya ve Kuzey Kore’yle kurulan ortaklıklar sayesinde Batı’ya büyük bir göz dağı verilmektedir. Buradan hareketle Çin’in uluslararası sistemdeki dengeleri hızla değiştirebilecek aktör konuma ulaştığı ileri sürülebilir. Nitekim Pekin, istediği takdirde, Moskova ve Pyongyang’la askeri güce dayalı bir ittifak kurma yoluna giderek Batı’nın karşısında yeni bir eksen yaratabilir. Fakat Çin, çok kutuplu bir dünyadan yanadır. Batı ise dünyada tek hegemon olarak kalma çabasındadır. Dolayısıyla Batı’nın ve ABD’nin Çin’e ilişkin endişeleri, küresel sistemde başat güç konumlarını kaybetmekle yakından ilişkilidir. 


[i] “Could NATO stand up to President Xi’s ‘Axis of Upheaval’? As China pushes for a new world order, how the alliance’s military forces compare to combined might of Beijing, Russia and North Korea”, Dailymail, https://www.dailymail.co.uk/news/article-15059943/NATO-President-Xi-Axis-Upheaval-China-new-world-order-Beijing-Russia-North-Korea.html, (Erişim Tarihi: 09.09.2025).

[ii] Aynı yer.

[iii] “Çin Devlet Başkanı Şi: Dünya barış ya da savaş arasında bir seçimle karşı karşıya”, Forbes, https://www.forbes.com.tr/makale/cin-devlet-baskani-si-dunya-baris-ya-da-savas-arasinda-bir-secimle-karsi-karsiya, (Erişim Tarihi: 09.09.2025).

[iv] “Xi, Putin, Kim and the optics of a new world order”, The Guardian, https://www.theguardian.com/news/ng-interactive/2025/sep/06/xi-jinping-vladimir-putin-kim-jong-un-optics-new-world-order, (Erişim Tarihi: 09.09.2025).

[v] “Son Üç Yılda Rusya ile Çin Arasındaki Ticaret Hacmi %67 Arttı”, İhracat, https://ihracat.com.tr/son-uc-yilda-rusya-ile-cin-arasindaki-ticaret-hacmi-artti/, (Erişim Tarihi: 09.09.2025).

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.

Benzer İçerikler