Doğu Akdeniz, tarihsel olarak çeşitli medeniyetlerin kesişim noktası olmuş ve bu sebeple sürekli olarak uluslararası jeopolitik mücadelenin odağı haline gelmiştir. Coğrafi konumu itibariyle Batı Asya, Kuzey Afrika ve Güney Avrupa’nın birleşim yerinde bulunan bu bölge, sadece ekonomik ve ticari değil, aynı zamanda askeri ve stratejik açıdan büyük bir öneme sahiptir. Bölgenin stratejik değeri, özellikle 20. yüzyıldan itibaren uluslararası ilişkilerdeki kırılma noktalarına paralel olarak artmış ve bu önem, bölgedeki enerji kaynaklarının keşfiyle daha da belirginleşmiştir.
Deniz yoluyla gerçekleştirilen ticaretin önemli bir geçiş güzergâhı olan Doğu Akdeniz, aynı zamanda dünya enerji rezervlerinin önemli kısmına ev sahipliği yapmaktadır. Son yıllarda bölgedeki doğalgaz ve petrol rezervlerinin keşfi hem küresel enerji piyasalarını hem de bölgesel güvenlik dinamiklerini yeniden şekillendirmiştir. Doğu Akdeniz, sadece enerji kaynakları açısından değil, aynı zamanda stratejik deniz yolları ve askeri üslerin bulunduğu kritik bir coğrafi alan olarak da uluslararası rekabetin odağı olmuştur.
2000’li yılların başında Doğu Akdeniz’deki deniz altı doğal gaz ve petrol rezervlerinin keşfi, bölgeyi küresel enerji piyasaları açısından kritik bir merkez haline getirmiştir. İsrail’in Leviathan ve Tamar gaz sahaları ile Mısır’ın Zohr sahası gibi büyük keşifler, bölgenin enerji haritasını yeniden şekillendirmiştir. Bununla birlikte Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin münhasır ekonomik bölge (MEB) ilanları ve diğer ülkelerle yaptığı anlaşmalar, bu keşiflerin jeopolitik rekabeti ve gerginlikleri artırmasına yol açmıştır.
Bölgedeki enerji rekabeti, sadece bölgesel aktörleri değil, küresel güçleri de etkileyen bir dinamiğe dönüşmüştür. Avrupa Birliği (AB), Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Rusya ve Çin gibi büyük güçler, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları üzerinde etkili olmak için çeşitli stratejiler geliştirmiştir. Bu durum, bölgedeki güvenlik risklerini artırmakta ve bölgesel güçlerin dış politika stratejilerinde önemli değişikliklere yol açmaktadır.
1. Bölgedeki Enerji Kaynaklarının Keşfi ve Gelişimi
Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları, 2000’li yılların başlarından itibaren daha fazla ilgi görmeye başlamıştır. Bölgedeki ilk büyük keşif, 2009 yılında İsrail’in Leviathan Gaz Sahası’nda gerçekleştirilen doğalgaz keşfiyle gündeme gelmiştir. Leviathan, Doğu Akdeniz’in en büyük doğalgaz sahalarından biri olarak kabul edilmektedir ve 620 milyar metreküplük doğal gaz rezerviyle bölgenin enerji haritasında önemli bir yer edinmiştir. Aynı zamanda Tamar Gaz Sahası, İsrail’in enerji bağımsızlığını sağlamasında kritik bir rol oynamaktadır.
Mısır da Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarını keşfeden ülkelerden biridir. Mısır’ın Zohr Gaz Sahası, 2015 yılında dünyanın en büyük deniz altı doğalgaz keşiflerinden biri olarak kayda geçmiştir. Zohr Sahası’nda bulunan doğal gaz rezervi, yaklaşık 850 milyar metreküpe ulaşmakta ve Mısır’a enerji güvenliği sağlamakla kalmayıp aynı zamanda bölgedeki enerji tedarik zincirini de değiştirmektedir. Bu sahalar, Doğu Akdeniz’in enerji potansiyelinin ne denli büyük olduğunu gözler önüne sermektedir.
Türkiye ise bu enerji rekabetinde önemli bir aktör olarak öne çıkmaktadır. 2019 yılında Türkiye, Doğu Akdeniz’deki MEB’inde kendi sondaj çalışmalarını başlatmış ve bölgede bulunan doğal gaz rezervlerini araştırmaya yönelik harekete geçmiştir. Türkiye’nin bu adımı, bölgedeki diğer aktörlerle, özellikle Yunanistan ve GKRY ile gerilimlere yol açmıştır. Türkiye hem deniz sınırlarında hem de Kıbrıs’taki Türk nüfusunun haklarını savunma noktasında stratejik adımlar atmaktadır.
2. Enerji Güvenliği ve Küresel Rekabet
Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının keşfi, küresel enerji güvenliği için büyük bir önem taşımaktadır. Bölgedeki doğalgaz ve petrol rezervleri, AB, ABD ve Rusya gibi küresel güçler için enerji tedarik çeşitliliği sağlama açısından kritik bir kaynak olma potansiyeline sahiptir. Özellikle Avrupa, Rusya’dan gelen doğal gaz bağımlılığını azaltmayı hedeflerken, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları, alternatif enerji tedarik hatları oluşturma adına büyük bir fırsat sunmaktadır. Bu durum, Avrupa’nın enerji güvenliğini pekiştirmeyi ve aynı zamanda Rusya’nın etki alanını sınırlamayı amaçlayan stratejik bir hedef olarak ön plana çıkmaktadır.
Doğu Akdeniz’in enerji kaynakları, bölgedeki ülkeler için de büyük bir ekonomik fırsat sunmaktadır. Kıbrıs, Mısır ve İsrail gibi ülkeler, bu enerji rezervlerinden elde edilecek gelirle ekonomik kalkınmalarını hızlandırmayı hedeflerken, aynı zamanda enerji ihracatçısı olma yolunda büyük bir adım atmaktadır. Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının keşfi, bölgedeki jeopolitik rekabeti derinleştirmiştir. Enerji arama ve keşif çalışmalarındaki paydaşlar arasında çıkan anlaşmazlıklar, bölgedeki sınır meselelerini daha da karmaşık hale getirmiştir. GKRY’nin MEB ilan etmesi ve burada enerji arama ruhsatlarını yabancı şirketlere vermesi, Türkiye’nin sert tepkisine neden olmuştur. Türkiye, bu adımı uluslararası hukuka aykırı olarak değerlendirmekte ve bölgedeki doğal kaynakların paylaşılmasında kendi haklarının göz ardı edilmemesi gerektiğini savunmaktadır.[1] Bölgedeki bu rekabet hem enerji politikalarını hem de dış politika stratejilerini şekillendiren ana unsurlar arasında yer almaktadır.[2]
3. Uluslararası İlişkiler ve Dış Müdahaleler
ABD, AB’ye olan enerji bağımlılığını azaltma amacıyla Doğu Akdeniz’deki doğal gazın Avrupa’ya taşınmasında önemli bir oyuncu olmayı hedeflemektedir. Rusya ise tarihsel olarak Doğu Akdeniz’deki etkisini pekiştirmek için çaba göstermekte ve bu doğrultuda Moskova yönetimi, Suriye’deki varlığını sürdürme arzusundadır. Özellikle Mısır ve Lübnan gibi ülkelerle enerji anlaşmaları yapan Rusya, bölgedeki enerji pazarında kendine yer edinmeyi hedeflemektedir. Diğer yandan AB, Doğu Akdeniz’deki enerji keşifleri ve bunların Avrupa’ya taşınması konusunda önemli bir aktör olarak öne çıkmaktadır. Avrupa, özellikle Rusya’dan gelen enerji tedarikine olan bağımlılığını azaltmak amacıyla Doğu Akdeniz’in enerji kaynaklarını alternatif bir tedarik rotası olarak görmektedir. Enerji güvenliğini sağlamak için bölgedeki doğal gaz ve petrol projelerine yatırım yapan Çin ise Orta Doğu ve Afrika’ya yönelik enerji tedarik zincirlerini güçlendirmek amacıyla Doğu Akdeniz’i bir geçiş bölgesi olarak kullanmaktadır.
Sonuç olarak Doğu Akdeniz, enerji kaynaklarının keşfiyle küresel ve bölgesel aktörlerin çıkarlarının çatıştığı stratejik bir bölge haline gelmiştir. Bölgedeki doğal gaz ve petrol rezervleri, yalnızca ekonomik faydalar sağlamanın ötesinde güvenlik ve güç mücadelesi açısından da kritik bir rol oynamaktadır. Uluslararası hukuk, deniz sınırları ve MEB’lerin belirlenmesinde önemli bir araç olsa da bu alandaki anlaşmazlıklar, bölgedeki gerilimleri artırmaktadır. ABD, Rusya, AB ve Çin gibi küresel aktörlerin bölgedeki çıkarları, güvenlik tehditlerini ve bölgesel işbirliği olanaklarını olumsuz etkilemektedir. Görünen o ki Doğu Akdeniz’deki enerji rekabeti, bölgesel güvenlik ve uluslararası ilişkiler üzerinde derin etkiler yaratmaya devam edecektir.
[1] “Competition or cooperation? The geopolitics of gas discovery in the Eastern Mediterranean Sea”, Science Direct, https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S2214629621000761, (Erişim Tarihi: 05.05.2025)
[2] “Energy security in the Eastern Mediterranean”, Research Gate, https://www.researchgate.net/publication/320141267_Energy_security_in_the_Eastern_Mediterranean, (Erişim Tarihi: 05.05.2025).