Analiz

Donald Trump’ın Çin’e Yönelik Çağrısı

Şi Cinping’in dengeli ve barış odaklı tutumu, Çin’i uluslararası istikrarın temel aktörlerinden biri hâline getirmiştir.
Trump’ın Çin’e yönelik çağrısı, küresel güç dengelerinde yeni bir diplomatik dönemin başladığını göstermiştir.
ABD’nin yaptırımlarına rağmen Pekin’in yükselen etkisi, çok kutuplu bir dünya düzeninin kalıcı hâle geldiğini kanıtlamıştır.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Donald Trump’ın Asya turuna çıkmadan önce yaptığı “Rusya konusunda Çin’in yardımını isterim” açıklaması, dünya siyasetinde yankı uyandırmış bir gelişme olmuştur.[i] Trump’ın bu sözleri, yalnızca Rusya-Ukrayna Savaşı’nın geleceğine değil, aynı zamanda küresel güç dengelerinin yeniden şekillenmesine dair önemli ipuçları vermiştir. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı’nın bu çıkışı, Vaşington’ın geleneksel tek taraflı diplomasi anlayışından bir miktar uzaklaşarak çok aktörlü bir çözüm arayışına yöneldiğini göstermiştir. Özellikle Çin gibi küresel bir aktörün arabuluculuk rolünü üstlenmesi, uluslararası siyasette yeni bir sayfa açabilecek potansiyele sahip olmuştur.

Trump yönetiminin Ukrayna Savaşı’na yaklaşımı, önceki dönemlere kıyasla daha pragmatik bir çizgiye oturmuştur. ABD’nin doğrudan askerî müdahaleden kaçınarak diplomatik baskı ve ekonomik yaptırımlar üzerinden denge kurma çabası, bu pragmatizmin en belirgin göstergesi olmuştur. Ancak son aylarda cephe hattında yaşanan gelişmeler, Trump’ın “hızlı çözüm” vaatlerini zora sokmuştur. Ne Rusya’yla yapılan müzakereler sonuç vermiştir ne de Ukrayna’ya yapılan yardımlar sahadaki dengeyi kökten değiştirmiştir. Bu noktada Trump’ın Çin’e yönelmesi, diplomaside yeni bir deneme olarak yorumlanmıştır.

Trump’ın “Şi Cinping’in Putin üzerinde büyük etkisi olabilir” sözleri, Çin’in son yıllarda edindiği jeopolitik konumun ABD tarafından da kabul edildiğini göstermiştir.[ii] Çin, Rusya’yla “sınırsız dostluk” ilişkisi kurmuş, enerji, savunma ve teknoloji alanlarında yakın işbirlikleri geliştirmiştir. Buna rağmen Pekin yönetimi, savaşın doğrudan destekçisi rolüne girmemiş, diplomatik söylemini “barışın korunması” üzerine inşa etmiştir. Bu tutum, Çin’in küresel barış mimarisinde kendine tarafsız bir alan yaratma stratejisinin ürünü olmuştur.

Çin açısından bakıldığında, Ukrayna’daki savaş hem ekonomik hem de stratejik çıkarları açısından dikkatle yönetilmesi gereken bir mesele olmuştur. Pekin yönetimi, Batı’nın yaptırımlarına doğrudan maruz kalmadan, Rusya’yla ticari bağlarını güçlendirmiştir. Rus petrolü ve doğalgazı, Çin’in enerji güvenliği açısından büyük bir fırsat yaratmıştır. Aynı zamanda bu ticaret, Batı ekonomilerinin Rusya’yı izole etme hedefini zayıflatmıştır. Trump’ın “Çin yardım etsin” çağrısı, aslında Pekin’in savaşın gidişatında ne kadar belirleyici bir aktör hâline geldiğinin dolaylı bir kabulü olmuştur.[iii]

Çin’in barışa katkı sunma potansiyeli, yalnızca ekonomik gücünden değil, diplomatik itibarından da kaynaklanmıştır. Şi Cinping yönetimi, son yıllarda özellikle Orta Doğu’da (örneğin Suudi Arabistan-İran yakınlaşması) yürüttüğü arabuluculuk faaliyetleriyle dikkat çekmiştir. Aynı formülün Rusya-Ukrayna krizinde de uygulanabileceği fikri, uluslararası toplumda karşılık bulmuştur. Çin, tansiyonu düşürmeye yönelik girişimleriyle küresel barışın sorumlu savunucusu olarak öne çıkmıştır. Bu nedenle Trump’ın Pekin’den beklentileri, yalnızca siyasi değil, ahlaki bir meşruiyet zemini de kazanmıştır.

Trump’ın aynı hafta içinde Rusya’nın iki büyük petrol şirketine yaptırım uygulama kararı, ABD’nin hâlâ sert güç unsurlarına başvurduğunu göstermiştir. Ancak bu yaptırımların uzun vadede ne kadar etkili olacağı belirsiz kalmıştır. Kremlin’in “bu yaptırımlara karşı bağışıklığımız var” açıklaması, Moskova’nın Batı baskılarına alıştığını ve alternatif ekonomik ağlar geliştirdiğini ortaya koymuştur.[iv] Bu alternatif ağların başında ise Çin gelmiştir. Pekin’in Rus enerji sektörüne duyduğu talep sayesinde Moskova ekonomisi kısmen nefes almıştır. Böylece ABD’nin ekonomik baskısı, beklenen sonuçları doğurmamıştır.

Trump’ın yaptırımlarla bir yandan Rusya’yı zayıflatmaya çalışırken diğer yandan Çin’den arabuluculuk talep etmesi, dış politika açısından çelişkili bir tablo yaratmıştır. Ancak bu çelişki, Trump diplomasisinin doğasında yer alan esnekliğin bir yansıması olarak görülmüştür. Trump, uluslararası sistemde “sert pazarlık” yöntemini bir strateji olarak benimsemiştir. Dolayısıyla Çin’e yönelmesi, taktiksel bir esneklik göstergesi olmuştur.

Şi Cinping’in yaklaşımı ise Trump’tan daha sistematik ve uzun vadeli olmuştur. Çin, küresel istikrarın kendi kalkınma vizyonuyla doğrudan bağlantılı olduğuna inanmaktadır. “Kuşak ve Yol Girişimi” gibi devasa projelerin sürdürülebilirliği, küresel çatışmaların azalmasına bağlı olmuştur. Bu nedenle Pekin, Ukrayna’daki savaşın uzamasını çıkarlarına aykırı görmüştür. Şi Cinping, hem Putin’le hem de diğer bölgesel liderlerle diyalog kurarak “çok kutuplu barış mimarisi”ni inşa etmeye çalışmıştır. Bu mimari, Batı merkezli düzenin ötesinde daha kapsayıcı bir sistem yaratmayı amaçlamıştır.

Çin’in diplomatik üslubu, yaptırım ve tehdit yerine karşılıklı saygı ve ekonomik işbirliği vurgusuna dayanmaktadır. Bu tutum, özellikle gelişmekte olan ülkeler tarafından olumlu karşılanmıştır. Trump’ın “Şi, bu işi çözebilir” ifadesi, aslında Çin diplomasisinin itibarını tescillemiş bir değerlendirme olmuştur.

Rusya’yla Çin arasındaki ilişki, ideolojik değil stratejik bir zeminde gelişmiştir. Batı’nın baskıları karşısında iki ülke birbirine destek vererek karşılıklı bağımlılık kurmuştur. Bu bağlamda Pekin’in Moskova’ya desteği yalnızca politik dayanışma değil, aynı zamanda ekonomik zorunluluklardan doğmuştur. Rusya’nın enerji ihracatı Çin için vazgeçilmez bir kaynak olurken, Çin de Rusya için güvenilir bir pazar hâline gelmiştir. Bu durum, iki ülke arasındaki ittifakı daha da sağlamlaştırmıştır. Bununla birlikte Çin hiçbir zaman Rusya’nın savaş politikalarını tamamen onaylamamıştır. Pekin, bu meselede tarafsızlık çizgisini korumuştur. Bu denge siyaseti, Çin’in diplomatik ustalığını göstermiştir. 

Ukrayna açısından tablo karmaşıklaşmıştır. ABD’nin Tomahawk füzelerini vermemesi ve Avrupa Birliği’nin (AB) dondurulmuş Rus fonlarını serbest bırakmaması, Kiev yönetimini zor durumda bırakmıştır. Zelenski’nin “hiçbir ülke bu kötülüğe karşı yalnız bırakılmamalı” çağrısı, aslında Batı desteğinin sınırlarına işaret etmiştir.[v] Bu noktada Çin’in devreye girmesi, Kiev için beklenmedik bir fırsat yaratabilecektir. Pekin, tarafsız arabulucu kimliğiyle hem Moskova hem de Kiev nezdinde güven tesis edebilmiştir. Bu güven ortamı, ilerleyen dönemde müzakere sürecinin yeniden başlamasına katkı sunabilecektir.

Trump’ın Çin’den yardım talebi, uluslararası ilişkilerde yeni bir paradigma değişiminin habercisi olmuştur. Artık küresel krizler yalnızca Batı ittifakı tarafından değil, Asya merkezli güçlerce de şekillendirilmektedir. Çin’in barışa yönelik yapıcı yaklaşımı, uluslararası toplumda sorumlu bir liderlik profili yaratmıştır. Pekin yönetimi, ekonomik kalkınma ile diplomatik itibar arasındaki dengeyi ustalıkla kurmuştur.

Trump’ın sözleri, belki de istemeden, Çin’in bu yeni konumunu daha görünür kılmıştır. Şi Cinping’in akılcı, sabırlı ve uzun vadeli stratejisi sayesinde Çin, küresel siyasetin “denge unsuru” hâline gelmiştir. Bu süreçte Çin, yalnızca bir süper güç değil, aynı zamanda uluslararası barışın sessiz mimarı olarak da anılmaya başlanmıştır. Böylece Trump’ın çağrısı, tarihe geçecek bir dönüm noktası olmuştur.


[i] Wertheimer, Tiffany. “Trump Hopes China Will Help Push Russia Towards Ukraine Peace Talks”, BBC News, www.bbc.com/news/articles/cn51yk9vgrko, (Erişim Tarihi: 26.10.2025).

[ii] Aynı yer.

[iii] Aynı yer.

[iv] Aynı yer.

[v] Aynı yer.

Ali Caner İNCESU
Ali Caner İNCESU
Ali Caner İncesu, 2012 yılında Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun olmuştur. Eğitimine Kapadokya Üniversitesi Turist Rehberliği ön lisans programında devam etmiş ve 2017 yılında mezun olmuştur. 2022 yılında Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler ve Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi'nde Seyahat İşletmeciliği ve Turizm Rehberliği alanlarında yüksek lisans eğitimlerini başarıyla tamamlamıştır. 2024 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde University of Maryland Global Campus (UMGC) Siyaset Bilimi lisans programından mezun olmuştur. 2023 yılı itibarıyla Kapadokya Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde doktora eğitimine devam etmektedir.2022 yılında Paraguay Cumhuriyeti Büyükelçiliği’nde (Ankara) özel danışmanlık görevi de yürüten İncesu, ileri seviyede İspanyolca ve İngilizce bilmekte olup İngilizce ve İspanyolca dillerinde yeminli tercümandır.Çalışma alanları Latin Amerika, uluslararası hukuk ve turizmdir.

Benzer İçerikler