İran’daki Saldırılar Ne Anlama Geliyor, Neler Yapılabilir?

Paylaş

İran’da üst üste saldırılar söz konusu. Yazının kaleme alındığı saatlerde basına düşen son haberlere göre İran’ın başkenti Tahran’da Parlamento binası ile Humeyni Türbesi önünde gerçekleştirilen eş zamanlı terör eylemleri sonucunda 10 ölü, 35 yaralı ve 4 rehin söz konusu idi. Her dakika değişen rakamlar, sayının daha da artacağına işaret ediyor.

Saldırıyı üstlenen örgüt ise DEAŞ/IŞİD. Bu örgütün ne anlama geldiğini, kime hizmet ettiğini görmek için çok uzaklara gitmeye gerek yok. Gittiği her yer yeni bir savaş, istikrarsızlık ve müdahale alanı. Dolayısıyla hedef ve bundan sonraki süreç üç aşağı beş yukarı belli.

Zamanlamaya ve hedeflere bakıldığında ilk etapta şu tespitler ve öngörüler yapılabilir:

1) Parlamento ve İmam Humeyni Türbesi’ne yönelik eş zamanlı saldırılar, en temelde İran İslam Devrimi’nin hedef alındığını göstermektedir. Devrim, bugüne kadar böyle bir saldırıyla karşılaşmamıştı. Dolayısıyla, Rejim bunu öncelikle kendisine yönelik bir saldırı olarak yorumlayacak ve buna göre bir refleks ortaya koyacaktır.

2) Bu saldırı, İran’ın imajına ve güvenlik politikalarına ciddi bir meydan okumadır. İran artık çok güvenli değildir. En azından kendisini eskisi kadar güvende hissetmeyecektir. Zira, düne kadar DEAŞ terörünü kendisinden uzak tutabilen İran, artık DEAŞ terörü ile iç içedir ve tüm çabalarına rağmen bu örgütün sansasyonel eyleminin önüne geçememiştir. DEAŞ, bu saldırılarla İran’ın mücadele ettiği diğer terör örgütlerine benzemediğini göstermiştir. Dolayısıyla bu saldırı İran, DEAŞ ve İran’ın terörle mücadele politikaları açısından bir dönüm noktasıdır.

3) Çok iyi korunması gereken iki yerde gerçekleştirilen bu saldırılar İran’ın başta istihbarat olmak üzere, karşı karşıya bulunduğu güvenlik zafiyetini ortaya koymaktadır. Bu saldırı, İran güvenlik politikalarına ve bürokrasisine yüklenilen güçlü imaja büyük bir darbe vurmuştur. Daha da önemlisi, izlediği güvenlik politikası başta kendi kamuoyu olmak üzere, bir çok yerde sorgulanmaya başlayacaktır.

4) Kendini koruyamayan İran’ın başka devletler, örgütler, liderler açısından bir güvence olup olamayacağı daha çok tartışılacaktır. İran’ın bugüne kadar yürüttüğü güvenlik politikası ve bu kapsamda “Direnç Cephesi” büyük bir darbe almıştır. Bu da başta Suriye, Irak ve Yemen’de olmak üzere İran’ı zora sokacak bir sürece işaret etmektedir. Bu kapsamda İran kendisini ispatlamayabilmek ve nüfuz alanlarını koruyabilmek için çok daha fazla performans sergilemesi gerekecektir. Bu da içeride onu daha zayıf, kırılgan hale getirebilir.

5) İran’a sistematik olarak açılan alanlarda yolun sonuna gelinmiştir. İran’a kazandığının sadece bir “Pirus Zaferi” olduğu gösterilmiştir.

6) İran, savaşı içeride karşılamaya zorlanmaktadır. Bundan sonra DEAŞ veya başka terör örgütleri üzerinden (örneğin PJAK gibi) ayrı ayrı veya koordineli saldırılar artarak devam edebilir. Bu kapsamda Afganistan, Irak sınırları İran açısından daha büyük bir önem kazanmış görünmektedir.

7) İran bu saldırının faturasını öncelikle Suudi Arabistan’a kesebilir. Saldırı adeta bu faturayı kestirmeye yönelik görünmektedir.

8) DEAŞ saldırısı; zamanlama ve hedefler boyutuyla devam eden Suudi Arabistan-Katar krizini ve bu kapsamda İran’ı içine alan bir “İslam İç Savaşı”nı tetikleyici bir rol üstlenmiş görünmektedir. Önü alınamaz ise bölgesel hatta küresel bazda bir kıyamet savaşını başlatabilir. Çünkü, ucu fazlasıyla açıktır.

9) Büyük Ortadoğu Projesi’nde (BOP) Irak ve Suriye sonrası sıra İran’da mesajı verilmektedir.

İran bu durumda ne yapmalı?

1) Oyuna getirildiğini, üzerinde oynanan oyunu görmeli ve bunu bozucu hamlelerde bulunmalıdır.

2) Bu noktada en önemli müttefiki Türkiye’dir. Türkiye ile istişare içinde bulunmalı ve onunla hareket etmelidir. Zira, hiçbir güç Türkiye’nin içinde yer almadığı Sünni-Şii temelli bir “İslam İç Savaşı”nı başlatamaz.

3) İran, düne kadar izlediği ve başta Türkiye olmak üzere birçok İslam ülkesinin rahatsız edici politikalarından, söylemlerinden vazgeçmeli ve kriz fırsatçılığı yapmamalıdır. Zira, bugün itibarıyla o “meşhur fırsatçılığı” kendisini önce “tehdit” sonrasında ise “hedef” haline getirmiş bulunmaktadır.

4) BOP’u engellemeye yönelik işbirliklerini arttırmalıdır. Çünkü, düne kadar bölgede kendisine alan açan ABD, artık yolun sonuna gelindiğini deklare etmektedir. Başkan Trump sonrası ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’ın Rusya, İran ve terörü dünyanın en büyük tehlikeleri olarak nitelendirmesi, bu tehlikelerle mücadele için NATO’daki müttefiklerine yardım etmeye hazır olduklarını açıklaması oldukça dikkat çekicidir. İran,  BOP’un hedefi ilan edilmiştir ve mevcut politikalarıyla hedef olmaktan kurtulması çok zordur. Dolayısıyla, İran dost-düşman ayrımında artık dikkatli olmak ve bölge politikasını revize etmek zorundadır.

5) İran soğukkanlı hareket etmelidir.

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse; DEAŞ saldırısı doğrudan doğruya “Devrim”i hedef almaktadır. İran uzun soluklu bir terör girdabının ve paranoyasının içine sürüklenmek istenilmektedir. “İslam İç Savaşı”nı hedefleyenler eş zamanlı bir operasyonu uygulamaya koymuş görünmektedir. Düne kadar bu “iç savaşı” Türkiye ve İran arasında gerçekleştiremeyen güçler, bu sefer farklı aktörler üzerinden bunu denemektedirler. Hedef: Suudi Arabistan/Körfez-İran üzerinden bir “İslam İç Savaşı”dır. Bunu engellemenin tek yolu ise İslam Kardeşliğidir. D-8 bunun için, bugünler için kurulmuştur!

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
1969 Dörtyol-Hatay doğumlu olan Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1993 yılında mezun oldu. BÜ’de 1995 yılında Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Erol, aynı yıl BÜ’de doktora programına kabul edildi. Ankara Üniversitesi’nde doktorasını 2005’de tamamlayan Erol, 2009 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent ve 2014 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. 2000-2006 tarihleri arasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (ASAM)’nde görev yapan Erol, ASAM’ın Genel Koordinatörlük görevini de bir dönemliğine yürütmüştür. 2009 yılında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Kurucu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM)’nin de kurucu başkanı olan Prof. Erol, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (YTSAM) Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanlığını da yürütmektedir. Prof. Erol, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GAZİSAM) Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur. 2007 yılında Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı (TÜRKSAV) “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”nü alan Prof. Erol, akademik anlamdaki çalışmaları ve medyadaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 2013 yılında Çağdaş Demokratlar Birliği Derneği tarafından “Yılın Yazılı Medya Ödülü”, 2015 yılında “APM 10. Yıl Hizmet Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) tarafından “2015 Yılın Basın-Fikir Ödülü”, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri “2016 Gönül Elçileri Medya Onur Ödülü”, Yörük Türkmen Federasyonları tarafından verilen “2016 Türkiye Onur Ödülü”. Prof. Erol’un 15 kitap çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekildedir: “Hayalden Gerçeğe Türk Birleşik Devletleri”, “Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları”, “Avrasya’da Yeni Büyük Oyun”, “Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları”, “Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları”, “Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri”, “Sıcak Barışın Soğuk Örgütü Yeni NATO”, “Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar: Türk Dış Politikası Örneği”, “Krizler ve Kriz Yönetimi: Aktörler ve Örnek Olaylar”, “Kazakistan” ve “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”. 2002’den bu yana TRT Türkiye’nin sesi ve TRT Radyo 1 (Ankara Radyosu) “Avrasya Gündemi”, “Stratejik Bakış”, “Küresel Bakış”, “Analiz”, “Dosya”, “Haber Masası”, “Gündemin Öteki Yüzü” gibi radyo programlarını gerçekleştirmiş olan Prof. Erol, TRT INT televizyonunda 2004-2007 yılları arasında “Arayış”, 2007-2010 yılları arasında Kanal A televizyonunda “Sınır Ötesi” ve 2020-2021’de de BBN TÜRK televizyonunda “Dış Politika Gündemi” programlarını yapmıştır. 2012-2018 yılları arasında Millî Gazete’de “Arayış” adlı köşesinde dış politika yazıları yayımlanan Prof. Erol’un ulusal-uluslararası medyada çok sayıda televizyon, radyo, gazete, haber siteleri ve dergide uzmanlığı dahilinde görüşlerine de başvurulmaktadır. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nde (LAMER) de dersler veren Prof. Erol, 2018’den bu yana Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerini devam ettirmektedir. Prof. Erol, 2006 yılından itibaren Ufuk Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde de dersler vermiştir. Prof. Erol’un başlıca ilgi ve uzmanlık alanları ve bu kapsamda lisans, master ve doktora seviyesinde verdiği derslerin başlıcaları şu şekilde sıralanabilir: “Jeopolitik”, “Güvenlik”, “İstihbarat”, “Kriz Yönetimi”, “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”, “Türk Dış Politikası”, “Rus Dış Politikası”, “ABD Dış Politikası”, “Orta Asya ve Güney Asya”. Çok sayıda dergi ve gazetede yazıları-değerlendirmeleri yayımlanan Prof. Erol’un; “Avrasya Dosyası”, “Stratejik Analiz”, “Stratejik Düşünce”, “Gazi Bölgesel Çalışmalar”, “The Journal of SSPS”, “Karadeniz Araştırmaları gibi” akademik dergilerde editörlük faaliyetlerinde bulunan Prof. Erol, “Bölgesel Araştırmalar”, “Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları”, “Gazi Akademik Bakış”, “Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri”, “Ankara Uluslararası Sosyal Bilimler”, “Demokrasi Platformu” dergilerinin editörlüklerini hali hazırda yürütmekte, editör kurullarında yer almaktadır. 2016’dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Kurucu Başkanı olarak çalışmalarını devam ettiren Prof. Erol, evli ve üç çocuk babasıdır.

Benzer İçerikler