Analiz

İspanya Dış Politikasında “Latin Amerika”

Tarihsel bağlar ve ortak dil, İspanya’ya Latin Amerika’da ayrıcalıklı bir diplomatik alan açmaktadır.
İspanya, Latin Amerika’da yumuşak güçle etkili olurken, ABD sert müdahale araçlarıyla geleneksel nüfuzunu sürdürmektedir.
Latin Amerika’da hegemonya artık yalnızca güçle değil, kültürel yakınlık ve ekonomik işbirlikleriyle inşa edilmektedir.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

İspanya’nın Latin Amerika’ya yönelik dış politikası, tarihsel bağların ötesine geçen çok katmanlı bir ilişkiler ağını içermektedir. Bu ilişkiler yalnızca diplomatik ve ekonomik düzeyde değil; aynı zamanda kültürel, dilsel, göçmenlik ve yumuşak güç unsurları üzerinden de şekillenmektedir. Sömürgecilik döneminde kurulan tarihsel bağlar, 21. yüzyılda karşılıklı bağımlılığın ve stratejik işbirliğinin farklı boyutlarına evrilmiş durumdadır.

İspanya, Latin Amerika’daki nüfuzunu yalnızca bir eski sömürge gücü kimliğiyle değil, aynı zamanda Avrupa Birliği’nin (AB) bir üyesi olarak yeniden tanımlamaktadır. Bu bağlamda İspanya’nın Latin Amerika politikası hem tarihsel mirası yönetme hem de çağdaş küresel dengelerde bölgeyle sürdürülebilir bir ortaklık kurma çabası olarak yorumlanabilir.

İspanya’nın Latin Amerika’ya yönelik dış politikasının diplomatik yönü, “Ibero-Amerikan Topluluğu” çerçevesinde şekillenmektedir. Bu bağlamda 1991 yılından beri düzenlenen Ibero-Amerikan Zirveleri, İspanya’nın Latin Amerika’yla kurumsal ve sistematik ilişkiler kurmasını sağlamaktadır. Bu zirveler, ortak gündem oluşturma, bölgesel kalkınma hedeflerinin belirlenmesi ve demokratik değerlerin güçlendirilmesi gibi konularda önemli işlevler üstlenmektedir.

İspanya, Latin Amerika’da birçok ülkeyle “özel ortaklık” düzeyinde diplomatik ilişkiler geliştirmiştir. Bu ilişkiler genellikle karşılıklı elçilikler, teknik işbirliği programları, kalkınma yardımları ve kriz zamanlarında insani müdahaleler üzerinden yürütülmektedir. Özellikle Venezuela, Kolombiya ve Nikaragua gibi siyasi krizin yaşandığı ülkelerde İspanya, hem AB’nin genel politikası doğrultusunda hareket etmekte hem de kendi ulusal çıkarları çerçevesinde daha pragmatik bir tutum geliştirmektedir.

İspanya’nın Latin Amerika’daki diplomatik varlığı, aynı zamanda yumuşak güç stratejisiyle iç içedir. Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerlerin teşviki, İspanya’nın Latin Amerika’daki diplomatik söyleminin merkezinde yer almaktadır. Ancak bu söylem, zaman zaman yerel halklar ve hükümetler tarafından “neokolonyal” olarak algılanabilmekte; İspanya’nın geçmişteki sömürgeci kimliğiyle bugünkü demokratik savları arasında bir ikilem oluşabilmektedir.[1]

Bu bağlamda İspanya’nın diplomatik girişimleri zaman zaman Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) bölgedeki etkisiyle örtük biçimde karşı karşıya gelmektedir. ABD, Monroe Doktrini’nden bu yana Latin Amerika’yı kendi etki alanı olarak tanımlarken; İspanya, tarihsel ve kültürel bağlar üzerinden “özel bir ilişki” geliştirmeye çalışmaktadır. Bu örtük rekabet, özellikle Venezuela, Küba ve Nikaragua gibi kriz odaklı ülkelerde belirginleşmekte; İspanya daha çok yumuşak güç diplomasisine, ABD ise yaptırımlar ve stratejik müdahalelere başvurmaktadır. İki aktörün aynı hedefe farklı araçlarla yönelmesi, Latin Amerika’da algı farklılıkları yaratmakta ve dış politik tutumları şekillendirmektedir.

İspanya’nın Latin Amerika’ya yönelik dış politikasında en belirleyici unsurlardan biri ekonomik ilişkiler olmuştur. 2000’li yılların başından itibaren İspanyol şirketleri, Latin Amerika’daki birçok sektörde güçlü bir varlık göstermeye başlamıştır. Telekomünikasyon, finans, enerjive altyapı gibi sektörlerde İspanya, Avrupa’nın Latin Amerika’daki en büyük yatırımcısı konumundadır.[2]

İspanyol yatırımları, hem Latin Amerika ülkelerinde istihdam yaratmakta hem de bu ülkelerin altyapı ve teknoloji kapasitelerine katkı sunmaktadır. Ancak bazı örneklerde bu yatırımlar tartışmalara yol açmıştır. Örneğin Arjantin’in 2012 yılında Devlet Petrol Alanları’nı kamulaştırması, İspanya merkezli uluslararası enerji şirketi Repsol’le yaşanan kriz üzerinden İspanya-Arjantin ilişkilerini geçici olarak zedelemiştir.[3] Bu gibi durumlar, İspanyol dış politikasının yalnızca sermaye ihracıyla değil, aynı zamanda yatırımcı hakları ve ev sahibi devletin egemenliği arasında hassas bir denge kurmak zorunda olduğunu ortaya koymaktadır.

Ticaret açısından bakıldığında, İspanya’nın Latin Amerika’yla dış ticareti, özellikle Brezilya, Meksika, Şili, Kolombiya ve Peru gibi ülkeler üzerinden yoğunlaşmaktadır.[4] Tarım ürünleri, enerji hammaddeleri, otomotiv parçaları ve finansal hizmetler, bu ticaretin ana kalemleridir. Ayrıca İspanya, AB’nin Latin Amerika’yla yaptığı Serbest Ticaret Anlaşmalarının en aktif savunucularındandır. Güney Amerika Ortak Pazarı-AB Serbest Ticaret Anlaşması sürecinde İspanya, müzakerelerin tamamlanması için en fazla baskı yapan ülkelerden biri olmuştur.

İspanya’nın Latin Amerika’daki kültürel etkisi, diğer tüm alanlardan daha köklü ve yaygındır. Ortak dil olan İspanyolca, kültürel diplomasi açısından hem sembolik hem de stratejik bir araçtır. İspanya, bu dili tanıtmak ve öğretmek amacıyla Cervantes Enstitüsü aracılığıyla Latin Amerika’nın farklı noktalarında kültürel merkezler açmıştır. Bu merkezler aracılığıyla yalnızca dil değil, aynı zamanda edebiyat, tarih, sanat ve çağdaş İspanyol kültürü de tanıtılmaktadır.

İspanyol kültürünün Latin Amerika’da yoğun biçimde tüketilmesi, aynı zamanda ters yönde bir kültürel etkileşime de neden olmaktadır. Gabriel Garcia Marquez, Pablo Neruda, Mario Vargas Llosa gibi Latin Amerikalı yazarlar, İspanya’da geniş kitlelerce okunmakta; Latin Amerika sineması ve müziği İspanyol kültürel yaşamını zenginleştirmektedir. Bu karşılıklı kültürel etkileşim, ortak bir “Ibero-Amerikan kimliği” inşasına katkı sunmakta ve siyasi işbirliğinin toplumsal temellerini güçlendirmektedir.

İspanya, Latin Amerikalı öğrencilere burslar, yüksek lisans programları ve değişim anlaşmaları üzerinden akademik işbirliğini güçlendirmeye çalışmaktadır. Madrid ve Barselona’daki üniversiteler, Latin Amerika’dan gelen öğrenciler için çekim merkezleri haline gelmiştir. Bu durum, diplomatik ilişkilerin halklar düzeyinde de sürdürülebilirliğini sağlayan uzun vadeli bir dış politika aracına dönüşmektedir.

İspanya’daki Latin Amerika kökenli nüfus, dış politikanın toplumsal bir boyut kazanmasına neden olmuştur. Kolombiyalı, Ekvadorlu, Venezuelalı ve Perulu topluluklar hem İspanya’da “diasporik kimlikler” oluşturmakta hem de iki bölge arasında canlı bir sosyal köprü işlevi görmektedir. Bu topluluklar aracılığıyla ailevi bağlar, finansal havaleler ve kültürel aidiyetler sürdürülmekte; bu durum dış politikanın yalnızca devletler arasında değil, halklar düzeyinde de karşılık bulmasını sağlamaktadır.

Venezuela Krizi’nden sonra İspanya’ya gelen göçmenler için özel düzenlemeler yapılması, bu toplumsal bağların politik karar alma süreçlerine doğrudan etkisini göstermektedir. İspanya, bazı Latin Amerika ülkelerinden gelen göçmenlere kolaylaştırılmış vatandaşlık hakkı sunmakta ve entegrasyon politikalarını kültürel yakınlık üzerinden kurgulamaktadır.

İspanya’nın Latin Amerika’ya dönük dış politikası, artık yalnızca tarihsel bir sorumluluğun devamı değil; aynı zamanda çok boyutlu stratejik ortaklıklar kurma çabasıdır. Diplomatik platformlar, ekonomik yatırımlar, kültürel etkileşimler ve göç gibi faktörler, bu ilişkinin sadece devletler arası değil, toplumlar arası da şekillendiğini göstermektedir.

Ancak bu ilişkinin sürdürülebilirliği, İspanya’nın Latin Amerika’ya yönelik söylemini daha eşitlikçi, katılımcı ve çoğulcu bir zemine oturtmasına bağlıdır. Kolonyal geçmişin gölgesinde değil, karşılıklı saygı ve ortak çıkarlar temelinde inşa edilen bir dış politika hem İspanya’nın Avrupa’daki konumunu güçlendirecek hem de Latin Amerika’daki etkisini meşrulaştıracaktır.


[1] Groeteke, Gage. Beyond Empire: Spain’s Contemporary Relationship with Latin America. University of Nebraska-Lincoln, 2025, https://digitalcommons.unl.edu/honorstheses/792, (Erişim Tarihi: 25.05.2025).

[2] “Investment by Latin American Companies in Spain Increased by 138% in 2023.” The Diplomat in Spain, https://thediplomatinspain.com/en/2024/05/09/investment-by-latin-american-companies-in-spain-increased-by-138-in-2023, (Erişim Tarihi: 25.05.2025).

[3] BBC News. “YPF Nationalisation: Is Argentina Playing with Fire?” BBC News, https://www.bbc.com/news/world-europe-17740393, (Erişim Tarihi: 25.05.2025).

[4] anco de España. “Foreign Direct Investment between Latin America and Spain.” Economic Bulletin, vol. 25, no. 1, 2025, pp. 1–14. https://www.bde.es/f/webbe/SES/Secciones/Publicaciones/InformesBoletinesRevistas/BoletinEconomico/25/T1/Files/be2501-art05e.pdf, (Erişim Tarihi: 25.05.2025).

Ali Caner İNCESU
Ali Caner İNCESU
Ali Caner İncesu, 2012 yılında Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun olmuştur. Eğitimine Kapadokya Üniversitesi Turist Rehberliği ön lisans programında devam etmiş ve 2017 yılında mezun olmuştur. 2022 yılında Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler ve Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi'nde Seyahat İşletmeciliği ve Turizm Rehberliği alanlarında yüksek lisans eğitimlerini başarıyla tamamlamıştır. 2024 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde University of Maryland Global Campus (UMGC) Siyaset Bilimi lisans programından mezun olmuştur. 2023 yılı itibarıyla Kapadokya Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde doktora eğitimine devam etmektedir.2022 yılında Paraguay Cumhuriyeti Büyükelçiliği’nde (Ankara) özel danışmanlık görevi de yürüten İncesu, ileri seviyede İspanyolca ve İngilizce bilmekte olup İngilizce ve İspanyolca dillerinde yeminli tercümandır.Çalışma alanları Latin Amerika, uluslararası hukuk ve turizmdir.

Benzer İçerikler