2025 yılı, Avrupa siyasetinde hem yerel hem ulusötesi düzeyde demokratik meşruiyet, sosyal haklar ve siyasal katılım gibi temel ilkelerin yeniden tartışmaya açıldığı bir dönüm noktası olmuştur. Bu bağlamda İtalya’da aynı döneme denk gelen yerel seçimler ve referandum süreçleri, yalnızca ülke içi siyasal dengeleri değil, aynı zamanda Avrupa Birliği’nin (AB) demokratik derinlik ve birlik ilkeleriyle olan uyumunu da sorgulamaya açmıştır. 2025 yılında İtalya’da gerçekleştirilen yerel seçimler ile eşzamanlı düzenlenen vatandaşlık ve işçi hakları referandumları, siyasal dengelerin yeniden tanımlandığı ve demokratik işleyişin sınandığı bir analiz kültürüyle şekillenmiştir. Bu iki olayın kesişiminde, merkez sol ittifakın yükselişi ve düşük katılımdan kaynaklı meşruiyet açığı dikkat çekici bir hikâye sunmuştur.
Mayıs ayının sonunda 31 büyük belediyede gerçekleştirilen ilk tur seçimlerde merkez sol koalisyonu 9 önemli kentte zafer kazandığını ilan etmiştir.[1] Bunlardan özellikle Cenova’da Silvia Salis %52 oy oranıyla, Ravenna’da Alessandro Barattoni ise %58 oranıyla galip gelmiştir.[2] Bu sonuç, merkez solun büyük şehirlerde kayda değer bir ivme yakaladığını ve geleneksel merkez sağ ittifaklara karşı koyabildiğini göstermiştir.
Elly Schlein liderliğindeki Demokrasi Partisi (PD) öncülüğünde şekillenen merkez sol koalisyon, hem yerel yönetimlerde hem de toplumsal algıda artan bir güven kazandığını söyleyebilir. Schlein’in, “Birlik olduğumuzda kazanıyoruz” söylemi, Cenova’daki galibiyetin hemen ardından destek ağırlığını hissettirmiştir.[3] Bu zaferler, yalnızca belediye düzeyinde değil, 2027 yılında yapılacak genel seçimlerin zemini açısından da moral kaynağı oluşturmuştur.
8‑9 Haziran tarihlerinde gerçekleştirilen referandum, vatandaşlık süresini 10 yıldan 5 yıla indirmeyi ve işçi haklarını güçlendirmeyi hedeflemiştir. Ancak toplam katılım oranı yalnızca %30,6 düzeyinde kalmış, bu da referandumun geçersiz sayılmasına neden olmuştur. Özellikle vatandaşlık maddesine olan ilgisizlik, kamuoyu farkındalığının yetersizliğini göstermiştir. Aktivistlerin bu konuya dikkat çektiğine işaret edilmiş; seçmenlerin çocukların vatandaşlık sürecine dair “siyasi tartışmalardan habersiz” olduğunu belirtilmiştir.[4]
Meloni Hükümeti, bu durumu kazanca çevirmiştir. Halkın boykot çağrısı ve düşük katılım, Meloni’nin koalisyon güçlerinin meşruiyetini artırırken, referandum otoritesini güçlendirmiştir. Meloni’nin politik gücünü pekiştirdiğini ve referanduma destek veren sol blok içinde yetenekli mobilizasyon eksikliği yaşandığı belirtilmiştir.[5]
Katılım oranının düşük olmasına rağmen vatandaşlık ve işçi hakları referandumunun sonuçları PD için bir “tamamlanmamış vekâlet” olarak değerlendirilebilir. PD Lideri Elly Schlein, referandumda oy kullananların sayısının Meloni Koalisyonu’na oy verenlerden daha fazla olduğunu savunmuştur. Bu iddia, sembolik bir siyasi kazanım olarak yorumlanabilir. Ancak salt bu retoriğin politik anlamının sınırlı olduğu ortadadır; çünkü yurttaşların çoğunluğu referanduma katılmayarak süreci geçersiz kılmıştır.
Merkez solun yerelde sürdürdüğü güç kazanımı ile ulusal taleplerde yaşanan motivasyon çelişkisi, demokratik işleyiş açısından dikkat çekicidir. Yerel seçimlerdeki başarı, halkın yerel düzeyde merkez sola güvenini yansıtırken; referandum sürecindeki düşük katılım, aynı blokun ulusal kademede kitlesel taleplerini dönüştürme yeteneğinde eksik kaldığını göstermiştir. Bu tablonun analizi, yalnızca İtalya iç siyaseti açısından değil, Avrupa demokrasisinde popülizm, dayanışma ve katılım dinamikleri açısından da değerlidir.
Referanduma katılımın düşüklüğü, demokratik işleyişin sınırlılıklarını açığa çıkarmıştır. Birçok uzman, yüksek katılım barajının gözden geçirilmesi gerektiğini savunmuş; özellikle düşük katılımda referandumların meşruiyetinin sorgulanabileceğini belirtmiştir. Kamuoyunun konuya ilgisizliği ve medya yetersizliği, özellikle İletişim Düzenleme Kurumu’nun (AGCOM) yayıncılara dengeli bilgi akışı sağlamadıkları gerekçesiyle yaptığı şikâyetle gündeme gelmiştir.[6]
Bu durum, demokratik şeffaflık ve katılım kanallarının etkinliğine dair bir sorgulama zemini oluşturmuştur. Toplumun bazı kesimleri, “vatandaşlık” süreçleriyle ilgili bilgiden mahrum kalmış, dolayısıyla kurumsal kararlar halkta karşılık bulamamıştır. Bu da demokratik meşruiyetin salt sayısal destekten öte bir süreç olduğunu göstermiştir.
AB düzeyinde değerlendirildiğinde, İtalya’nın bu süreci, Avrupa’nın göç, entegrasyon ve sosyal haklar tartışmalarındaki dönüşümünü yansıtmaktadır. Diğer Batı Avrupa ülkelerinde benzer vatandaşlık hakları maddeleri kabul görürken, İtalya’da tarihe dayanıklı bürokratik sınırlar ve sosyal muhafazakâr refleksler öne çıkmıştır. Bu durum, Avrupa’daki entegrasyon modelleri açısından İtalya’nın “aynı gemide” yer almasına dair belirsizlikler barındırmaktadır.[7]
Özetle İtalya’daki seçim ve referandum süreci, merkez sol için hem fırsat hem de uyarı niteliği taşımıştır. Yerel düzeyde rekabet kazanımları, siyasi enerji ve toplumsal güven açısından önemli katkılar sunmuştur. Ancak ulusal düzeyde demokratik katılımın zayıflığı, siyasi mesajların halkta karşılık bulmadığını, taleplerin kurumsallaşmadığını göstermiştir. Yerel düzeyde merkez solun önemli kazanımlar elde ettiği bu dönemde, vatandaşlık ve işçi hakları referandumlarında yaşanan düşük katılım, demokratik temsil ve halk iradesi arasında giderek açılan mesafeyi ortaya koymuştur. Özellikle merkez sol ittifakın yükselen siyasi profiline rağmen halkın reformlara katılım noktasındaki isteksizliği, İtalya’nın politik dönüşüm kapasitesi hakkında çelişkili bir tablo sunmuştur.
Bu bağlamda hem merkez solun yerel ölçekteki başarıları hem de referandumların geçersiz kalması, İtalya’da siyasetin yalnızca partisel ve yapısal başarılarla değil, aynı zamanda toplumsal mobilizasyon ve meşruiyet zeminiyle de sınandığını göstermiştir. İtalya’nın bu ikili süreci, sadece kendi iç siyasal evrimini değil, Avrupa genelinde yükselen katılım krizini, temsil sorunlarını ve toplumsal uyum tartışmalarını da yansıtmaktadır. Bu nedenle Haziran 2025 tarihinde yaşanan bu gelişmeler, kısa vadeli siyasi sonuçların ötesinde İtalya’da demokrasi, vatandaşlık ve sosyal adalet bağlamında çok katmanlı bir dönüşüm arayışının yansıması olarak değerlendirilebilir.
[1] “Italy’s centre-left hails wins in local elections”, Wanted in Rome, https://www.wantedinrome.com/news/italy-centre-left-hails-wins-local-elections.html#google_vignette, (Erişim Tarihi: 20.06.2025).
[2] Aynı yer.
[3] Aynı yer.
[4] Giadana Zampano, “Italy’s referendum on citizenship and job protections fails because of low turnout”, AP News, https://apnews.com/article/italy-referendum-vote-citizenship-labor-law-meloni-government-opposition-d2c2b8ccfa96d27ab759cce2b4d72389, (Erişim Tarihi: 20.06.2025).
[5] “European elections to test Renzi’s chances to reform Italy”, Euractiv, https://www.euractiv.com/section/politics/news/european-elections-to-test-renzi-s-chances-to-reform-italy/, (Erişim Tarihi: 20.06.2025).
[6] Jamie Mackay, “Italy’s citizenship referendum could make the country fairer. It’s a miracle it’s happening at all”, The Guardian, https://www.theguardian.com/commentisfree/2025/jun/05/italy-citizenship-referendum-government-italians, (Erişim Tarihi: 20.06.2025).
[7] Aynı yer.