Macron ve Leyen’in Pekin Ziyareti: Avrupa’nın Stratejik Özerklik Arayışları ve Rusya-Ukrayna Savaşı

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hua Chunying, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in 5-7 Nisan 2023 tarihlerinde Pekin’i ziyaret edeceğini duyurmuştur. Bu ziyaretten bir hafta önce de 31 Mart 2023 tarihinde İspanya Başbakanı Pedro Sanchez’in Pekin’e giderek Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’le görüştüğü bilinmektedir. Sanchez’in ziyaretinde Avrupa Birliği (AB)-Çin ilişkileri ve Ukrayna’daki savaşın ele alındığı düşünüldüğünde,[1]  Macron ve Leyen’in de Şi’yle yaptığı görüşmelerde benzer meselelere yoğunlaştığı söylenebilir.

Avrupalı aktörlerin Pekin’i ziyaret etme niyetlerini ortaya koymalarında etkili olan başlıca husus ise Rusya-Ukrayna Savaşı’nın birinci yıldönümünde Çin Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan barış planıdır. Çünkü söz konusu planın ilk maddesinde Çin, devletlerin egemenliklerine ve toprak bütünlüklerine olan desteğini açıkça ifade etmiştir.[2] Elbette bu madde, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü vurgulamaktadır. Üstelik Moskova’da rahatsızlık yaratan bu maddeye rağmen Şi, 20-22 Mart 2023 tarihlerinde Moskova’yı ziyaret ederek Çin-Rusya ilişkilerinin gelişmeye ve derinleşmeye devam edeceğini gözle önüne sermiştir.

Bahse konu olan durum, Avrupalı aktörler nezdinde Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Pekin’in arabuluculuk yapabileceği düşüncesinin güçlenmesine yol açmıştır. Aslında Çin’in arabuluculuk yapabileceği fikrinin başlangıcı olarak Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un 4 Kasım 2022 tarihindeki Pekin ziyaretini kabul etmek mümkündür. Çünkü mevzubahis ziyarette Scholz, Şi’den Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin üzerindeki nüfuzunu kullanmasını istemiştir.[3] Bu anlamda Scholz’un işaret ettiği noktaya uygun bir gelişme olan Çin’in barış planının ardından önce Sanchez ve daha sonra da Macron ve Leyen, Pekin’in arabuluculuğunu önemsediklerini gözler önüne seren bu ziyaretleri gerçekleştirmişlerdir.

Öte yandan Çin’in arabuluculuk rolünü üstlenebileceği iddiasının gündeme gelmesinin ardından Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından Pekin yönetiminin Rusya’ya silah gönderebileceği öne sürülmüştür.[4] Esasen ABD, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın uzamasını isteyen aktörlerin başında gelmektedir. Savaşın bir yıpratma savaşına dönüşmesi, Washington yönetimi açısından çok kullanışlıdır. Zira ABD, bu sayede hem trans-Atlantik ilişkilerdeki hasarı onarma fırsatı bulmuş ve Kıta Avrupası’ndaki hegemonyasını pekiştirme fırsatı elde etmiş hem de geleneksel ötekisi olan ve çok kutupluluk arayışları bağlamında ön plana çıkan rakibi Rusya’yı zayıflatma imkanına kavuşmuştur.

Böylesi bir ortamda Çin’in arabuluculuğunun gündeme gelmesinin ardından savaşın uzamasını isteyen Washington, Pekin’i Rusya’ya silah göndermeye hazırlanmakla itham ederek arabuluculuk çabalarını baltalamak istemiştir.

ABD’nin bahsi geçen stratejisine rağmen Pekin yönetiminin savaşın sona ermesinden yana olduğu ortadadır. Nitekim Şi, bu konudaki görüşünü 15-16 Eylül 2022 tarihlerinde Özbekistan’ın kadim şehri Semerkant’ta düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Liderler Zirvesi’nde Rus mevkidaşına iletmiş ve Çin’in Ukrayna’daki savaşın uzamasından rahatsız olduğunu net bir şekilde dile getirmiştir.[5] Dolayısıyla Pekin, savaşın sona ermesi konusunda uzun süredir tutarlı bir söylem kullanmaktadır. Muhtemelen bu yüzden de Çin’in barış planı önerisini yayınlamasının akabinde Avrupalı aktörlerin Pekin ziyaretleri planlanmış ve Şi’nin Moskova ziyaretinin ardından da önce Sanchez’in ve daha sonra da Macron ile Leyen’in ziyareti gerçekleşmiştir.

Kuşkusuz bu ziyaretler, Kıta Avrupası’nın Rusya’ya ilişkin tehdit algılamaları hasebiyle kolektif Batı perspektifinden dayanışma içerisinde hareket etmesine rağmen orta ve uzun vadede ABD’nin beklentilerinden farklı bir yol haritasını benimseyebileceğine işaret etmesi bakımından oldukça mühimdir.

Anlaşılacağı üzere, Kıta Avrupası’ndan çeşitli aktörlerin Çin’e gösterdiği ilgi, ABD’nin küresel tahayyülleriyle örtüşmemektedir. Bu da Ukrayna’daki savaş sebebiyle oluşan Batı dayanışmasının savaşın ardından bir kez daha çatırdayabileceği şeklinde yorumlanabilir. Nitekim mevzubahis ziyaretlerde Çin-AB ilişkilerinin geleceğinin de ele alınması, bu durumu teyit eder mahiyettedir.

Tahmin edileceği gibi, AB’nin Çin’le ilişkileri sürdürme kararlılığında söz konusu ülkenin küresel ekonomideki etkili konumu belirleyici olmaktadır. Yani Çin ile Avrupa arasında vazgeçilmesi kolay olmayan bir karşılıklı bağımlılık ilişkisi mevcuttur. Bu da ABD’nin Rusya’nın ardından Asya-Pasifik’te Çin’e karşı da Avrupa’nın desteğini alma çabasının sonuçsuz kalabileceği anlamını taşımaktadır. Zaten AB, özellikle de önceki ABD Başkanı Donald Trump döneminde çok kutuplu dünyada bir güç merkezi/kutup olarak konumlanmak istediğini gözler önüne sermiştir. Dolayısıyla Çin ile AB arasındaki münasebetler de çok kutupluluk arayışları çerçevesinde her iki tarafın da beklentilerine uygun bir biçimde gelişebilir. Çünkü AB, stratejik özerklik arayışlarını sonlandırmış değildir.

Sonuç olarak Çin, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın uzamasından rahatsızlık duymaktadır. Bu yüzden de Şi, arabuluculuk yapmak istemektedir. Enerji krizi başta olmak üzere savaşın olumsuz neticelerinden en fazla etkilenen Avrupalı devletler de savaşın en kısa sürede sona ermesine dönük bir beklenti içerisindedir. Bu yüzden de Çin Dışişleri Bakanlığı’nın yayınladığı barış planının akabinde Avrupa’dan Pekin’e düzenlenen diplomatik ziyaretler yoğunlaşmıştır. Bu da AB’nin ABD’ye rağmen Çin’i önemsediğini ortaya koyması bakımından oldukça mühimdir.


[1] “Xi Jinping, İspanya Başbakanı Pedro Sanchez’le Bir Araya Geldi”, CRI Türk, https://turkish.cri.cn/2023/03/31/ARTIUEiX91eHZsYanSI4SIKn230331.shtml, (Erişim Tarihi: 05.04.2023).

[2] “China’s Position on the Political Settlement of the Ukraine Crisis”, FMPRC, https://www.fmprc.gov.cn/mfa_eng/zxxx_662805/202302/t20230224_11030713.html, (Erişim Tarihi: 05.04.2023).

[3] Cenk Tamer, “Batı’nın Çin’le Mücadelesi ve Almanya’nın Farklılaşan Tutumu”, ANKASAM, https://www.ankasam.org/batinin-cinle-mucadelesi-ve-almanyanin-farklilasan-tutumu/, (Erişim Tarihi: 05.04.2023).

[4] “ABD’nin Elinde Çin’i Rusya’ya Silah Yardımı Yapmaktan Vazgeçirecek Askeri Seçenek Yok”, Anadolu Ajansı, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abdnin-elinde-cini-rusyaya-silah-yardimi-yapmaktan-vazgecirecek-askeri-secenek-yok/2833920, (Erişim Tarihi: 05.04.2023).

[5] Gülru Gezer, “Batı’da Tecrit Edilen Putin Şiö Zirvesi’nde İstediği Desteği Bulamadı”, Independent Türkçe, https://www.indyturk.com/node/554206/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/bat%C4%B1da-tecrit-edilen-putin-%C5%9Fi%CC%87%C3%B6-zirvesinde-istedi%C4%9Fi-deste%C4%9Fi-bulamad%C4%B1, (Erişim Tarihi: 05.04.2023).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.

Benzer İçerikler