2025 yılı itibariyle uluslararası enerji ve güvenlik alanında dikkat çeken gelişmelerden biri, Malezya ve Panama gibi stratejik deniz ülkelerinin yaptırımlara tabi petrol taşımacılığına karşı aldığı sert tedbirlerdir. Özellikle “gölge filo” olarak adlandırılan, yaşlı, düşük güvenlik standartlarına sahip ve genellikle bayrak değişimiyle kimliğini gizlemeye çalışan tankerlerin yasa dışı faaliyetleri, bu ülkeleri daha sıkı düzenlemelere yöneltmiştir.
Gölge filo, yaptırımlar nedeniyle resmi yollarla petrol satışı yapamayan ülkelerin ürünlerini taşımak üzere kullanılan gemi grubunu ifade etmektedir. Bu gemiler genellikle Otomatik Tanıma Sistemi (OTS) cihazlarını kapatarak ya da değiştirerek, yasadışı yük transferlerinin tespitini zorlaştıracak şekilde gerçekleştirmektedir. Bu filolar, 2012 yılında İran’a ve 2019 yılında Venezuela’ya uygulanan yaptırımlarla birlikte görünürlük kazanmış, ancak faaliyetleri çok daha eskiye dayanmaktadır.
Bu gemiler düşük maliyetli olmaları nedeniyle tercih edilmekte; ancak yaşlı olmaları, çevresel ve güvenlik risklerini de beraberinde getirmektedir. Aynı zamanda bu tür faaliyetler, uluslararası hukukun açık ihlalini teşkil ederken, yaptırımların etkinliğini azaltmakta ve yasa dışı finans ağlarını beslemektedir.
Malezya, özellikle Singapur Boğazı’na olan coğrafi yakınlığı sebebiyle uzun süredir açık deniz gemiden gemiye transfer operasyonlarının merkezi konumundaydı. Ancak 2025 yılında bu durumun önüne geçmek isteyen yetkililer, Malezya Denizcilik Dairesi (MDD) ve Malezya Deniz Uygulama Ajansı (MDUA) aracılığıyla kapsamlı bir düzenleyici çerçeve oluşturmuştur. Yeni düzenlemelere göre, gemiden gemiye transferler yalnızca belirlenmiş yetkili bölgelerde ve MDD’den resmi onay alınması şartıyla gerçekleştirilebilecektir. Ayrıca, OTS cihazlarının her zaman açık tutulması zorunlu hale getirilmiştir. Bu kurallara uymayan ve yetkisiz transfer operasyonu gerçekleştiren gemilerin, tespit edilmeleri halinde haftalar sürebilecek gözaltılara tabi tutulacağı açıklanmıştır.[i] Söz konusu düzenlemeler yalnızca çevresel ya da denizcilik güvenliği temelli değil, aynı zamanda yaptırımlardan kaçınma girişimlerini engellemeye yönelik açık bir siyasi kararlılığın ifadesidir.
Dünyanın en büyük “açık sicil” ülkesi olan Panama, uzun yıllar boyunca düşük denetim düzeyi ve yüksek gemi kayıt hacmiyle dikkat çekmektedir. Ancak 2025 yılı itibariyle, özellikle İran ve Venezuela bağlantılı yaptırımlı petrol ticaretine ilişkin uluslararası baskıların artmasıyla birlikte Panama, 15 yaşın üzerindeki tankerlerin kaydını reddetme kararı almıştır. Bu doğrultuda yaşlı tankerlerin yanı sıra dökme yük ve genel kargo gemilerinin kaydı da iptal edilmeye başlanmıştır. Aynı zamanda gemi siciline kayıtlı tüm gemilere üç ayda bir düzenli denetim zorunluluğu getirilmiş ve güvenlik yönetim sistemleri üzerindeki kontrol mekanizmaları sıkılaştırılmıştır. Bu kapsamda yalnızca 2025 yılının ilk yarısında, çoğu yaptırımlı kargoyla bağlantılı 214 gemi sicilden çıkarılmıştır.[ii]
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Federal Denizcilik Komisyonu, Panama’nın bu girişimini olumlu karşılarken, Panama yetkilileri de bu adımı filosunu nicelikten ziyade kaliteye odaklayarak uluslararası standartlarla uyumlu hâle getirmek şeklinde tanımlamıştır.[iii] Ancak tüm bu önlemlerin orta ve uzun vadede ne ölçüde etkili olacağı ve yasa dışı deniz ticareti ağlarını ne kadar zayıflatabileceği halen tartışmaya açık bir konudur.
Uluslararası yaptırımların geçmişine bakıldığında, benzer denetim çabalarının çoğu zaman sınırlı etki yarattığı görülmektedir. 1970’lerde Rodezya, 1980’lerde Libya, 2000’lerde İran ve son dönemde Kuzey Kore örnekleri, yasa dışı ticaretin çeşitli kaçınma yöntemleriyle nasıl sürdürülebildiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu yöntemler arasında paravan şirketlerin kullanılması, gemilerin bayrak değişikliği yoluyla kimliklerini gizlemesi, üçüncü ülkelerde yapılan ara transferler yoluyla “kargo üçgenlemesi” uygulanması, OTS cihazlarının kapatılması ya da sahte sinyal gönderilmesi gibi tekniklerle sahte belgelerin düzenlenmesi ve zayıf denetimli limanların tercih edilmesi yer almaktadır. Dolayısıyla Malezya ve Panama’nın attığı adımlar belirli ölçüde caydırıcılık sağlasa da gölge filonun faaliyetlerini tamamen sona erdirmekten ziyade bu ağların yeni limanlar ve daha az denetlenen kayıt merkezlerine yönelmesine neden olma ihtimali oldukça yüksektir.
Deniz ticareti alanında uygulanan bu tür yaptırımların etkinliği, yalnızca belirli ülkelerin tek taraflı düzenlemeleriyle sınırlı kaldığında sürdürülebilir olmaktan uzaklaşmaktadır. Aksi hâlde yasa dışı operasyonlar daha az denetlenen limanlara ya da ülkelerin münhasır ekonomik bölgeleri dışındaki açık sulara kolaylıkla kayabilir. Nitekim güncel örneklerde de görüldüğü üzere, gölge filo faaliyetleri halihazırda Endonezya, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Yunanistan açıklarında yeniden organize olmaktadır. Bu durum, yaptırımların yalnızca bölgesel değil, küresel ölçekte eşgüdüm içinde uygulanması gerektiğini göstermektedir.
Yaptırımların etkili olabilmesi için birden fazla unsurun aynı anda devreye girmesi elzemdir. Öncelikle, uluslararası kurumlar aracılığıyla (örneğin IMO, INTERPOL, Birleşmiş Milletler) yürütülecek etkili bir istihbarat paylaşımı mekanizması kurması yararlı olabilir. Bununla birlikte denizcilik sigortacılığı ve finans sektöründe de ciddi denetimler uygulanması yerinde bir yaklaşım olacaktır; Lloyd’s gibi büyük sigorta kuruluşlarının gölge filo faaliyetlerine dolaylı ya da dolaysız destek vermesi engellenebilir. Aynı zamanda liman otoritelerinin aktif işbirliğiyle riskli ve şüpheli gemilere yönelik liman hizmetlerinin sınırlandırılması veya tamamen engellenmesi sağlanmalıdır. Tüm bunların ötesinde bayrak devleti, liman devleti ve kıyı devleti yükümlülüklerinin birbirini tamamlayacak şekilde uyumlaştırılması, uluslararası hukuk çerçevesinde koordineli hareket edilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda Avrupa Birliği’nin (AB) yaptırımlara tabi gemilerin sigortalanmasını yasaklaması ve ABD Hazine Bakanlığı’nın gemiden gemiye transfer faaliyetlerine karışan gemilere yönelik yaptırım listelerini genişletmesi, uluslararası işbirliği açısından dikkat çekici örnekler arasında yer almaktadır.
Malezya ve Panama’nın aldığı önlemler, küresel enerji piyasasında yasa dışı ticarete karşı anlamlı bir caydırıcılık yaratabilir. Ancak tarihsel örnekler, gölge filonun esnek, adapte olabilen ve çoğunlukla devlet dışı aktörlerle bağlantılı karmaşık yapılar olduğunu göstermektedir. Bu nedenle başarı, yalnızca gemilere değil, aynı zamanda bu faaliyetleri kolaylaştıran sigortacılara, liman yöneticilerine ve devlet destekli paravan şirketlere de odaklanmayı gerektirmektedir.
Sonuç olarak deniz yaptırımları ancak çok aktörlü, eşgüdümlü ve sürekli güncellenen denetim mekanizmalarıyla etkili olabilir. Malezya ve Panama’nın attığı adımlar, bu yönde önemli başlangıçlar olarak değerlendirilebilir. Ancak “gölge filo”nun tamamen ortadan kaldırılması, kısa vadede mümkün görünmemektedir.
[i] Ruiz, Luis Alejandro, “Malaysia and Panama Take Action Against Sanctioned Oil Transport”, Guacamaya, guacamayave.com/en/malaysia-and-panama-take-action-against-sanctioned-oil-transport/, (Erişim Tarihi: 10.08.2025).
[ii] Aynı yer.
[iii] Aynı yer.