Asya-Pasifik Bölgesi, küresel güvenliğin fay hatlarının geçtiği bölgelerin başında gelmektedir. Bu durumda şüphesiz bölgedeki nükleerizasyonun önemli bir etkisi vardır. Söz konusu nükleerizasyonun en yoğun şekilde hayata geçtiği ülke ise Kuzey Kore’dir. Nitekim ülke, “Juche Politikası” kapsamında dışa bağımlılığı tamamen reddeden bir yapı içerisindedir. Nitekim bahse konu politika vesilesiyle Pyongyang; askeri, ekonomik, stratejik, politik ve güvenlik alanlarında tam bağımsızlık hedeflemektedir. Bu kapsamda askeri ve nükleer kapasitenin geliştirilmesini birinci öncelik olarak belirleyen bir Pyongyang yönetiminden bahsetmek mümkündür. Zira Kuzey Kore, özelde Asya-Pasifik Bölgesi’nin ve genelde de tüm küresel sistemin en büyük nükleer tehlikesini oluşturmaktadır.
Bu bağlamda Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) temelinde kurulan ve Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Kore, Japonya ve Vietnam gibi ülkeleri de içeren Batı İttifakı’nın birlikte hareket ettiği görülmektedir. Zira bu noktada özellikle de Washington, Seul ve Tokyo ortaklığıyla hayata geçirilen Kuzey Kore karşıtı tatbikatlar kritik işleve sahiptir. Bu devletlerin özellikle de de-nükleerizasyon istedikleri ve Pyongyang’a buna dönük bir çağrılarda bulundukları bilinmektedir.
Öte yandan Kuzey Kore’nin mevzubahis denemelerini arttırması, Batı’nın diyalog çağrılarını yanıtsız bırakması ve yapılan ittifakların Pyongyang üzerinde caydırıcı bir etki yaratmaması gibi sebeplerden ötürü Batı ve bilhassa da Japonya ve Güney Kore gibi devletler, mevzubahis tehlikeyle mücadele noktasında alternatif yollar aramaktadır. Bu kapsamda her ne kadar ciddi bir de-nükleerizasyon talebi içerisinde bulunsalar da alternatif bir caydırıcılık ve önlem amacıyla nükleerizasyon çalışmaları yürütme hedefleri bulunmaktadır. Bu konuda özellikle de Japonya ön plana çıkmkatadır.
Nitekim önceki ABD Başkanı Donald Trump döneminde Asya-Pasifik Bölgesi’nin Güvenlik İşlerinden Sorumlu Savunma Bakan Yardımcısı Randall Schriver’in 2 Şubat 2023 tarihli röportajında, bölgedeki güvenlik konjonktürünün Japonya’nın nükleer silah konuşlandırma konusunu açması için alan yarattığını söylemesi oldukça dikkat çekicidir. Her ne kadar daha sonrasında Schriver “Japonya tarihinin Japon toprakları ve vatandaşları üzerinde nükleer silah kullanma mirası göz önüne alındığında, bu hala çok zor bir konu. .”[1]demiş olsa da bu durum, nükleer çalışmalar noktasında kapıyı ilk defa aralaması açısından kayda değerdir.
Japonya, Asya-Pasifik Bölgesi’nde yer alan Batı temelli bir devlettir. Bu da Japonya’yı ABD ve NATO’ya yaklaştırmaktadır. Aynı zamanda Tokyo git gide proaktifleşen ve sertleşen bir dış politika tutumu izlemektedir. Bu tutum ise Tokyo yönetimini Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Moskova’ya karşı tavır almaya ve Çin’e karşı hem eylem hem de söylem olarak daha sert davranmaya itmektedir.
Japonya, tüm bu proaktifliğine ek olarak aynı zamanda Batı’ya ve Washington perspektifine daha fazla yaklaşmaktadır. Halihazırda bu durumun Asya-Pasifik Bölgesi üzerindeki dengeleri ciddi seviyede kutuplaştırdığı ve gerilimi tırmandırdığı söylenebilir. Zira Japonya-Çin-Kuzey Kore üçgenindeki kutuplaşmanın her geçen gün daha da arttığı öne sürülebilir.
Dolayısıyla eski bir Pentagon yetkilisinin Japonya’ya nükleer güç geliştirme konusunda tavsiyede bulunması oldukça ilginçtir. Çünkü ABD’nin geçmişte Güney Kore’nin benzer teklifini reddettiği hatırlanmaktadır. Bu sebeple de Tokyo’ya benzer bir teklifle gidilmesi, Washington yönetiminin bölgedeki müttefikleri arasında bir ayrıma gittiği şeklinde okunabilir.
Diğer taraftan Japonya’nın Kuzey Kore’ye karşı verilen mücadele ve Asya-Pasifik’teki Batı ittifakı için de önemi artmaktadır. Örneğin 17 Nisan 2023 tarihinde ABD Florida Valisi Ron DeSantis, Tokyo’da Japonya Başbakanı Fumio Kişida’yla yaptığı görüşmede Tokyo yönetiminin savunma harcamalarını arttırmasını övmüştür. DeSantis, ABD-Japonya ittifakının, bölgenin güvenliği için önemli olduğunu söylemiştir. Aynı zamanda DeSantis “Güçlü bir ABD, Japonya için; güçlü bir Japonya ise ABD için iyidir.” demiştir. [2] Bu söylem Tokyo’nun Washington ve Batı nezdindeki ehemmiyetini göstermesi bakımından son derece önemlidir.
Bununla birlikte Japonya’nın bölgenin öne çıkan güçlerinden olduğu bilinse de Washington ile Tokyo arasında hayata geçirilecek nükleer temelli işbirliklerinin Kuzey Kore üzerinde caydırıcı bir etki yaratmaktan ziyade; bölgesel ve küresel güvenliği tehdit eder bir mahiyete evrilebilir. Yani Tokyo’nun eylemlerinin caydırıcılık yaratması bir yana provokatif bir etki oluşturması da mümkündür.
Sonuç olarak bölge devletleri, Pyongyang’ın hamlelerine karşılık askeri anlamda güçlenmenin, tatbikatlar yapmanın ve diplomasi çağrılarında bulunmanın ötesinde yeni ve alternatif yollar aramaktadır. Bu arayış, nükleer çalışmalarda bulunmala seviyesine kadar yükselmiştir. Nitekim her iki taraftan birinin geri adım atmadığı bir gelecek projeksiyonunda, gerilimin ve güvenlik ikileminin yükselebileceği ve bir noktada çatışmanın kaçınılmaz hale gelebileceği söylenebilir.
[1] “Japan Should Discuss Nuclear Option: Ex-Pentagon Official”, Nıkkeı Asia, https://asia.nikkei.com/Editor-s-Picks/Interview/Japan-should-discuss-nuclear-option-ex-Pentagon-official, (Erişim Tarihi: 29.04.2023).
[2] “U.S. Presidental Hopeful Ron DeSantis Praises Japan Defense Buildup in Visit to Tokyo”, The Japan Times, https://www.japantimes.co.jp/news/2023/04/24/national/politics-diplomacy/ron-desantis-fumio-kishida-japan-visit/, (Erişim Tarihi: 29.04.2023).