Rusya Soçi’de niçin Türkiye’yi tercih etti?

Paylaş

Tahran Zirvesi’nde krize giren Astana süreci (daha özelde Türkiye-Rusya ilişkileri) bir kez daha önemli bir sınavdan geçti. Her iki ülke liderinin gündemde olmayan ama gündemin mecbur bıraktığı zirve 17 Eylül’de Soçi’de gerçekleşti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İdlib’de silahlardan arındırılmış bölge konusunda mutabık olduklarını tüm dünyaya ilan ederken, Rusya Savunma Bakanlığı’ndan da, “İdlib’de operasyon düzenlenmeyecek” açıklaması geldi.

Peki, bu iki açıklama ne anlama geliyor? Söyleyelim: Bu, bir de facto ateşkes ilanıdır. Türkiye’nin Tahran’da ısrarla vurguladığı, çağrıda bulunduğu, fakat Rusya-İran ikilisinin bir türlü yanaşmadığı ateşkes teklifinin dolaylı kabulüdür. Türkiye, İdlib’teki krizin çözümü noktasında Rusya’yı ikna etmiş görünmektedir.

Bu ikna sürecinde İran, devre dışı bırakılmıştır. Soçi’deki toplantıya İran’ın dâhil edilmemesi, atlanılmaması gereken önemli bir detaydır. Bu da bize, başta Suriye meselesi olmak üzere, “Genişletilmiş Avrasya” merkezli bölgesel meselelerde iki inisiyatif sahibi ülkenin Türkiye ve Rusya olduğu gerçeğini bir kez daha göstermektedir.

Peki, Tahran’da İran’a bir adım yakın duran Rusya, Soçi’de niçin bir kez daha Türkiye demek zorunda kalmış ve onu tercih etmiştir? Söyleyelim… Rusya bu süreçte en azından Türkiye’nin şakasının olmadığını görmüştür. Ankara’nın hem sahada ortaya koyduğu kararlılık hem de diplomasi atakları burada etkili sonuç vermiştir.

Biraz daha açmak gerekirse; Türkiye’nin sınıra yaptığı askeri yığınak ve kontrolü altında bulunan bölgelere gerçekleştirdiği sevkiyat ile sahada her türlü olasılığı göze aldığını (buna savaş da dâhil) açıkça ortaya koyması ve bunun yanın sıra gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerekse de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ABD medyasında yer alan makalelerinde verdikleri mesaj, Rusya’ya çok bir seçenek bırakmamış görünüyor.

Peki, Soçi’de mutabakat sağlanmasaydı ne olurdu? Söyleyelim: 1) Astana süreci çökerdi; 2) Türkiye-Rusya-İran üçlüsü de facto ittifakın üyesi olmaktan çıkar, birer hasım olurdu; 3) Türkiye ve Rusya sahada çatışmanın eşiğine gelirdi. Böylesi bir çatışma, sadece Türkiye-Rusya ile sınırlı kalmaz, İran ve Suriye’de Türkiye karşıtı cephede yer alırdı; 4) Bu gelişmeye paralel olarak Türkiye hızlı bir şekilde ABD/Batı cenahına savrulur ve Türk dış politikasında bugüne kadar ortaya konulan duruş ciddi manada bir darbe alırdı; 5) Rusya’nın (ve elbette İran’ın) yakın çevresi eskisi gibi güvenli olmazdı; 6) Türkiye-Rusya-İran üçlüsü bağlamında yaşanan bu kırılma, bu ülkelerin sadece dış politikalarında değil, iç siyasetlerinde ve ekonomilerinde de radikal anlamda değişim-dönüşüm süreçlerine yol açardı.

Dolayısıyla, her şey bir tarafa; Soçi’de bölgesel bir savaşın önüne geçildiği gibi, bölgenin siyasi haritasına yönelik birtakım operasyonlara da set çekilmiştir. Soçi’de her ne kadar Astana süreci kurtarılmış gibi görünse de, asıl kurtarılan “Avrasya Ekseni” inşa süreci ve bu bağlamda bunun merkezinde yer alan Türkiye-Rusya işbirliğidir.

Tüm bu krizler bize Türk-Rus ilişkileri hakkında şunları söylüyor: 1) İki ülke arasındaki ilişkiler yapısal bir çerçeveye sahip değildir. Taktik seviyede, konjonktürel bir görünüm arz etmektedir; 2) Taraflar arasında ortak tehdit algıları kapsamında geliştirilmeye çalışılan bir çıkar birlikteliği söz konusudur; 3) Güven sorunu devam etmektedir; 4) İran faktörü, en az ABD kadar göz ardı edilmemesi gereken bir husustur; 5) Taraflar her şeye rağmen birbirine muhtaç olduğundan dolayı, zoraki de olsa bir işbirliği tarafların çıkarınadır.

Rusya açısından Türkiye’nin önemi şu şekilde karşımıza çıkıyor: 1) Türkiye, Rusya’nın yakın çevre politikasının bir anlamda “güvenlik sigortası”dır; 2) Türkiye olmadan Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’da etkin bir aktör olamaz (Soçi mutabakatı sonrası Suriye’ye yönelik gerçekleştirilen saldırılar ve Rus uçağının düşürülmesi bunun önemli bir göstergesi olarak kabul edilebilir.); 3) Balkanlar-Karadeniz-Kafkasya üçgeninde Rusya’nın Türkiye’ye olan ihtiyacı düne göre çok daha artmıştır; 4) Afganistan üzerinden Orta Asya’ya yönelik yeni bir gündem söz konusudur. Moskova, bu noktada Türkiye’yi kazanmak zorundadır; 5) İpekyolu, fırsat olduğu kadar, bölgedeki mevcut dengeleri önümüzdeki süreçte ciddi anlamda tehdit etme potansiyeline sahiptir. Bu noktada Rusya’nın Türk-İslam dünyasına olan ihtiyacı daha da artacaktır. Bunun yolu da Türkiye’den geçmektedir; 6) Rusya, Türkiye üzerinden AB’nin güvenini yeniden kazanabilir; 7) ABD ile sorunlu, NATO üyesi bir Türkiye Rusya’nın menfaatinedir.

Dolayısıyla Rusya, Türkiye’yi kaybetmenin büyük bir hata olacağının farkındadır. Putin, bundan ötürü 1945’deki o ölümcül hatayı yapmaktan kaçınmış, ikinci bir Stalin olmak istememiş; Soçi’de de Türkiye ve İran noktasında doğru bir tercih yapmıştır.

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
1969 Dörtyol-Hatay doğumlu olan Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1993 yılında mezun oldu. BÜ’de 1995 yılında Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Erol, aynı yıl BÜ’de doktora programına kabul edildi. Ankara Üniversitesi’nde doktorasını 2005’de tamamlayan Erol, 2009 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent ve 2014 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. 2000-2006 tarihleri arasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (ASAM)’nde görev yapan Erol, ASAM’ın Genel Koordinatörlük görevini de bir dönemliğine yürütmüştür. 2009 yılında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Kurucu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM)’nin de kurucu başkanı olan Prof. Erol, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (YTSAM) Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanlığını da yürütmektedir. Prof. Erol, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GAZİSAM) Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur. 2007 yılında Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı (TÜRKSAV) “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”nü alan Prof. Erol, akademik anlamdaki çalışmaları ve medyadaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 2013 yılında Çağdaş Demokratlar Birliği Derneği tarafından “Yılın Yazılı Medya Ödülü”, 2015 yılında “APM 10. Yıl Hizmet Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) tarafından “2015 Yılın Basın-Fikir Ödülü”, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri “2016 Gönül Elçileri Medya Onur Ödülü”, Yörük Türkmen Federasyonları tarafından verilen “2016 Türkiye Onur Ödülü”. Prof. Erol’un 15 kitap çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekildedir: “Hayalden Gerçeğe Türk Birleşik Devletleri”, “Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları”, “Avrasya’da Yeni Büyük Oyun”, “Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları”, “Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları”, “Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri”, “Sıcak Barışın Soğuk Örgütü Yeni NATO”, “Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar: Türk Dış Politikası Örneği”, “Krizler ve Kriz Yönetimi: Aktörler ve Örnek Olaylar”, “Kazakistan” ve “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”. 2002’den bu yana TRT Türkiye’nin sesi ve TRT Radyo 1 (Ankara Radyosu) “Avrasya Gündemi”, “Stratejik Bakış”, “Küresel Bakış”, “Analiz”, “Dosya”, “Haber Masası”, “Gündemin Öteki Yüzü” gibi radyo programlarını gerçekleştirmiş olan Prof. Erol, TRT INT televizyonunda 2004-2007 yılları arasında “Arayış”, 2007-2010 yılları arasında Kanal A televizyonunda “Sınır Ötesi” ve 2020-2021’de de BBN TÜRK televizyonunda “Dış Politika Gündemi” programlarını yapmıştır. 2012-2018 yılları arasında Millî Gazete’de “Arayış” adlı köşesinde dış politika yazıları yayımlanan Prof. Erol’un ulusal-uluslararası medyada çok sayıda televizyon, radyo, gazete, haber siteleri ve dergide uzmanlığı dahilinde görüşlerine de başvurulmaktadır. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nde (LAMER) de dersler veren Prof. Erol, 2018’den bu yana Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerini devam ettirmektedir. Prof. Erol, 2006 yılından itibaren Ufuk Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde de dersler vermiştir. Prof. Erol’un başlıca ilgi ve uzmanlık alanları ve bu kapsamda lisans, master ve doktora seviyesinde verdiği derslerin başlıcaları şu şekilde sıralanabilir: “Jeopolitik”, “Güvenlik”, “İstihbarat”, “Kriz Yönetimi”, “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”, “Türk Dış Politikası”, “Rus Dış Politikası”, “ABD Dış Politikası”, “Orta Asya ve Güney Asya”. Çok sayıda dergi ve gazetede yazıları-değerlendirmeleri yayımlanan Prof. Erol’un; “Avrasya Dosyası”, “Stratejik Analiz”, “Stratejik Düşünce”, “Gazi Bölgesel Çalışmalar”, “The Journal of SSPS”, “Karadeniz Araştırmaları gibi” akademik dergilerde editörlük faaliyetlerinde bulunan Prof. Erol, “Bölgesel Araştırmalar”, “Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları”, “Gazi Akademik Bakış”, “Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri”, “Ankara Uluslararası Sosyal Bilimler”, “Demokrasi Platformu” dergilerinin editörlüklerini hali hazırda yürütmekte, editör kurullarında yer almaktadır. 2016’dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Kurucu Başkanı olarak çalışmalarını devam ettiren Prof. Erol, evli ve üç çocuk babasıdır.

Benzer İçerikler