2025 yılı Eylül ayında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’ndaki konuşması, yalnızca klasik bir dış politika beyanı değil, aynı zamanda uluslararası düzenin tanımlanış biçimine dair bir meydan okuma olarak yankı bulmuştur. Trump, konuşmasında BM’yi “etkisiz” olmakla suçlamış, buna karşılık kendi liderliğini “dünyayı terörden arındıran bir güç” olarak tanımlamıştır. Bu retoriğin merkezinde ise Venezuela yer almıştır. Trump’ın “Venezuelalı teröristleri yok edeceğiz” ifadesi, yalnızca bir devletin değil, bir toplumun kriminalize edilmesi anlamına gelen tehlikeli bir politik dönüşümü işaret etmiştir.[i]
Trump yönetimi, özellikle son aylarda Karayipler’de gerçekleşen deniz saldırılarını “narkoterörle mücadele” adı altında meşrulaştırmış, ancak bu operasyonların uluslararası hukuk temelinde ciddi bir gri alan oluşturduğu vurgulanmıştır. Bu nedenle BM Genel Kurulu’ndaki konuşma, sadece iç kamuoyuna yönelik değil, aynı zamanda Latin Amerika’ya mesaj veren bir siyasi deklarasyon niteliği taşımıştır.
Trump’ın konuşmasında dikkat çeken en kritik unsur, “Venezuelalı teröristler” ifadesinin sistematik biçimde tekrarlanması olmuştur. Başkan, “ABD silahlı kuvvetlerinin üstün gücünü kullanarak bu ağları yok edeceğiz” sözleriyle Venezuela kaynaklı suç örgütlerini doğrudan hedef göstermiştir.[ii] Bu dil, klasik “savaşla mücadele” söyleminden ziyade kimlik temelli bir düşman inşasını yansıtmaktadır.
Bu bağlamda Trump, Meksika ve Orta Amerika merkezli altı silahlı grupla birlikte “Tren de Aragua” adlı Venezuela kökenli grubu da Yabancı Terör Örgütü (FTO) statüsüne dahil etmiştir. Ancak bu sınıflandırma, yalnızca güvenlik gerekçelerinin ötesinde politik bir boyut taşımaktadır.
Zira ABD Adalet Bakanlığı’na bağlı “Uyuşturucu ile Mücadele Dairesi (DEA)” ile Merkez Haber Alma Teşkilatı (CIA) gibi kurumların raporları, Tren de Aragua’nın büyük ölçekli narkotik madde ticaretinde etkin rol oynamadığını açıkça belirtmiştir.[iii] Buna rağmen örgütün “terörist” olarak tanımlanması, Trump’ın Venezuela’yı küresel güvenlik tehdidi kategorisine yerleştirme stratejisini göstermiştir. Bu adım, 2000’li yıllarda “Eksen-i Şer” kavramının yeniden yorumlanmış bir versiyonu olarak okunmuştur.
Trump’ın bu çıkışı, sadece dış politika değil, aynı zamanda iç politik hedefleri açısından da dikkat çekicidir. Trump, Tren de Aragua örgütünü Maduro hükümetiyle ilişkilendirerek kitlesel sınır dışı politikalarını meşrulaştırma çabasına girmiştir.
ABD’nin 1798 tarihli Yabancı Düşmanları Yasası’nı yeniden devreye sokmasıyla 250 Venezuelalının El Salvador’daki CECOT hapishanesine gönderilmesi, bu söylemin somut bir yansıması olmuştur. Ayrıca “insani koruma” statülerinin iptali, ABD’nin göçmen politikasında insan güvenliği yaklaşımından ulusal güvenlik paradigmasına geçişin göstergesi olmuştur.
Bu noktada Trump’ın konuşmasında kullandığı “biz bu örgütleri var olmaktan sileceğiz” gibi söylemler, nihai çözüme dayalı bir retoriğe dönüşmüştür. Siyasi olarak bu, seçmen tabanının “güçlü lider” beklentisini besleyen bir dil olmuştur. Ancak hukuki açıdan değerlendirildiğinde, devletlerarası ilişkilerde orantısız güç kullanımını teşvik eden bir anlayışı normalleştirmiştir.
Başkan’ın “deniz yoluyla gelen uyuşturucuyu neredeyse tamamen durdurduk” ifadesi, mevcut verilerle tam olarak örtüşmemektedir. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) verilerine göre, 2024 yılında 80.391 kişi yasa dışı madde kullanımı sonucu hayatını kaybetmiştir; bu rakam, Başkan’ın konuşmasında dile getirdiği “300.000 ölüm” sayısından oldukça farklıdır.[iv]
Ayrıca ABD’de tüketilen fentanilin önemli bir kısmının ülke içinde üretildiği veya Meksika sınırı üzerinden kara yoluyla girdiği tespit edilmiştir. Uluslararası kuruluşların mevcut raporlarına göre, Venezuela’da fentanil üretimi ya da nakliyatına ilişkin doğrulanmış bir bulguya rastlanmamıştır. Bu bağlamda deniz operasyonlarının yasa dışı madde ticareti akışına etkisinin sınırlı düzeyde kaldığı değerlendirilmektedir.
Trump’ın “terörle mücadele” söylemini genişleterek Venezuela açıklarındaki saldırıları meşrulaştırması, uluslararası hukuk açısından önemli sorunlar doğurmuştur. Öncelikle terörist örgüt tanımı, uluslararası düzeyde devlet dışı, ideolojik amaç güden şiddet grupları için kullanılmaktadır. Tren de Aragua gibi suç örgütlerinin bu tanıma sokulması, terör kavramının genişletilmesi anlamına gelmiştir.
Bu durum, ABD’ye askeri güç kullanımını iç hukukta kolaylaştırma avantajı sağlamıştır; ancak uluslararası düzeyde gerçekleştirilen eylemleri meşru kılmamıştır. Nitekim BM Şartı’nın 2/4. maddesi, devletlerin kuvvet kullanmasını veya tehdidini yasaklamıştır.[v] Venezuela kıyılarına yakın bölgelerde yürütülen operasyonlar, uluslararası kamuoyu tarafından bu yasağın açık ihlali şeklinde yorumlanmaktadır.
ABD’nin BM’nin etkinliğini küçümseyen tutumu, uluslararası sistemin meşruiyetine yönelik bir meydan okuma niteliği taşımıştır. Bu yaklaşım, yalnızca Venezuela değil, genel olarak küresel çok taraflılığın gerilemesi anlamına gelmiştir
Kolombiya ve Brezilya liderlerinin ABD’nin bu stratejisini eleştirmesi, Latin Amerika’nın giderek kendi güvenlik söylemini kurma eğilimini göstermiştir. Bölge ülkeleri, artık ABD merkezli güvenlik paradigmasının dışına çıkma arayışına girmiştir. Özellikle CELAC ve UNASUR gibi örgütlerin yeniden etkinleşmesi, bu yeni dönemin öncülleri olarak görülmüştür.
Trump’ın konuşması, Latin Amerika’da bağımsızlık ve egemenlik söylemini yeniden canlandırmıştır. Küçük devletler açısından bu durum, iki seçenekli bir yol haritası yaratmıştır: Vaşington çizgisinde politikalar izlemek ya da bölgesel dayanışmayı güçlendirmek. Her iki durumda da ABD’nin “Venezuelalı teröristler” söylemi, kıtada derin diplomatik fay hatları oluşturmuştur.
Bu konuşma, Latin Amerika’nın değişen jeopolitik ortamında “terörle mücadele” kavramının yeniden şekillendiği bir döneme denk gelmiştir. Narkotik madde ticareti, düzensiz göç ve bölgesel güvenlik konuları artık yalnızca suçla mücadele kapsamında değil, dış politika ve stratejik iletişim araçları çerçevesinde de değerlendirilmeye başlanmıştır. Bu yaklaşım, bölge ülkeleri arasındaki işbirliği dinamiklerini ve güvenlik politikalarının yönünü etkileyen önemli bir faktör olmuştur.
Sonuç olarak Trump’ın “Venezuelalı teröristler” ifadesi, ABD’nin bölgesel güvenlik yaklaşımının kapsamını genişletme eğilimini yansıtmıştır. Bu çerçeve, kısa vadede Vaşington’un güvenlik gündeminde öncelikli alanlar oluşturmuştur. Ancak uzun vadede, Latin Amerika ülkelerinin kendi diplomatik kimliklerini ve bölgesel işbirliği mekanizmalarını güçlendirmeleri yönünde yeni tartışmaları da beraberinde getirmiştir.
[i] Ferrer, Elias. “Fact Check: Venezuela in Trump’s UN Speech.” Guacamaya, guacamayave.com/en/fact-check-venezuela-in-trumps-un-speech-2/, (Erişim Tarihi: 05.10.2025).
[ii] Aynı yer.
[iii] Aynı yer.
[iv] Aynı yer.
[v] “Article 2 (4).” Charter of the United Nations, United Nations, www.un.org/en/about-us/un-charter/full-text, (Erişim Tarihi: 05.10.2025).