Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın, Joe Biden döneminde otomatik kalem kullanılarak imzalandığı iddia edilen tüm belgeleri geçersiz sayacağını duyurması, Amerikan siyasi tarihinde oldukça sıra dışı bir tartışmayı yeniden canlandırmış bulunmaktadır.[i] ABD yönetiminde uzun yıllardır kullanılan otomatik kalem cihazı, başkan adına izin verilmesi şartıyla belgeleri imzalamaya yarayan mekanik bir araçtır. Trump’ın bu açıklaması, teknik bir yönetim prosedürü gibi görünen konuyu bir anda anayasal yetki, idari süreklilik ve siyasal meşruiyet tartışmasının merkezine çekmiş görünmektedir. Bu nedenle mesele yalnızca bir imza tartışması değil; aynı zamanda Amerikan başkanlık sisteminin nasıl işlediğine dair temel soruları da gündeme getirmektedir.
Öncelikle Trump’ın iddiasının merkezinde, Biden’ın söz konusu imzalar için gerekli “yetkilendirmeyi” vermediği savı yer almıştır. Amerikan idari uygulamalarında hiçbir başkanın her belgeyi doğrudan kendi eliyle imzalaması beklenmemiştir. Başkanlar yoğun takvimleri, uluslararası seyahatleri veya sağlık sebepleri nedeniyle belirli belgeleri otomatik kalem aracılığıyla onaylayabilmektedir. Bu uygulama tarihsel olarak Truman dönemine kadar geri gitmektedir ve Biden’ın döneminde de tamamen yasal bir yöntem olarak kabul edilmiştir.
Trump’ın söylemi özellikle “%92” gibi oldukça yüksek bir oran iddiasına dayandırılmıştır.[ii] Ancak bu tür oranların kamuya açık resmi bir kaydı bulunmamaktadır. Bu nedenle iddianın daha çok siyasi bir anlatı oluşturmak amacıyla dile getirildiği anlaşılmaktadır. Trump’ın bu açıklamasında, Biden’ın çevresindeki danışmanların “yasal sınırı aştığı” ve Başkan’ın yetkilerini kötüye kullandığı yönünde bir siyasi çerçeve kurulduğu görülmektedir. Bu tarz bir söylem, Trump’ın uzun süredir sürdürdüğü “Biden gayrimeşru yönetim yürüttü” temalı kampanya çizgisiyle uyumlu görünmüştür.
Hukuki açıdan bakıldığında ABD’de bir başkanın, selefinin imzaladığı belgeleri “geçersiz” ilan etmesi olağan bir uygulama değildir. Başkan, selefinin yürütme emirlerini yürürlükten kaldırabilir; nitekim Trump da göreve geldikten sonra birçok Biden kararını iptal eden bir dizi yürütme emri imzalamıştır. Ancak burada önerilen şey farklıdır: Trump yalnızca belirli emirleri iptal etmeyi değil, aynı zamanda imza gerekçesi üzerinden hukuksal yokluk iddiasında bulunmayı öne sürmüştür. Bu ise Amerikan hukukunda istisnai ve tartışmalı bir alana girmektedir. Çünkü yürütme emirlerinin ve imzalı belgelerin geçerliliği, büyük ölçüde yürütme organının kendi iç işlemleri kapsamında değerlendirilmiş ve siyasal takdir alanı içinde kabul edilmiştir. Bu bağlamda bir belgeyi “geçersiz” kılmak için yalnızca imza yöntemine dayanmak, sistemin temel işleyiş mantığına aykırı nitelikte bulunmuştur.
Trump’ın bir diğer iddiası, Biden’ın otomatik kalem kullanımını onaylamamış olmasıdır. Biden’ın bu konudaki sessizliği ya da açıklamalarının zamanlaması, Trump tarafından bir yalan beyan suçlaması tehdidine bağlanmıştır. Amerikan tarihinde bir başkana veya eski başkana bu türden suçlamaların yöneltilmesi son derece nadir görülmüştür. Ancak bu tehdit daha çok siyasi bir baskı unsuru olarak değerlendirilmiştir. Trump’ın açıklamasının üslubu da hukuki bir tespitten ziyade siyasi mobilizasyon amacı taşıdığını düşündürmüştür. Bu çerçevede otomatik kalem meselesi, Trump’ın destek tabanına Biden yönetiminin “gayrimeşru adımlar attığı” yönünde yeni bir anlatı sunmuş görünmektedir.
Öte yandan bu açıklamanın kurumsal etkileri de bulunmaktadır. Biden döneminde çıkarılan ve hala yürürlükte olan bazı yürütme emirleri, Trump’ın açıklamasına göre hedef haline gelmiş görünmektedir. Örneğin ilaç fiyatlarını düşürmeyi amaçlayan Başkanlık Kararnamesi 14087, çevresel adaleti önceleyen Başkanlık Kararnamesi 14096 ve yapay zekâ denetimine ilişkin Başkanlık Kararnamesi 14110 gibi düzenlemeler, kamu politikasında önemli değişiklikler doğurmuş düzenlemelerdir. Bu belgelerin sırf imza yöntemi nedeniyle geçersiz ilan edilmesi, hukuki belirlilik ilkesine zarar verebilecek sonuçlar doğurabilir. Çünkü yürütme organının attığı adımların dayandığı hukuki temel konusunda toplumsal ve kurumsal güven zedelenmiş olacaktır.
Bunun yanında Trump’ın bu açıklaması federal kurumlar arasında da karmaşık bir teknik süreci gündeme getirmiştir. Çünkü eğer gerçekten belgelerin imzası tartışmalı hale gelirse, bunların doğruluğunu kimin ve nasıl denetleyeceği net değildir. Beyaz Saray’ın, Ulusal Arşivler’in veya Adalet Bakanlığı’nın böyle bir incelemeyi nasıl yürüteceği belirsizdir. Bu belirsizlik, devlet işlemlerini potansiyel olarak aksatabilecek nitelikte bulunmuştur.
Siyasi açıdan ise Trump’ın çıkışı, 2025 yılı sonrası Amerikan siyasetinde kurumsal süreklilik tartışmalarını daha da keskinleştirmiştir. Biden yönetiminin attığı adımların meşruiyeti, yalnızca politik bir tartışma alanı olmaktan çıkmış; devletin işleyişine dair güven konusunu da içine almıştır. Trump’ın açıklaması, destekçilerine siyasi bir güç gösterisi sunmuştur; fakat aynı zamanda kurumsal istikrar sorusunu da beraberinde getirmiştir. Bu tarz sert çıkışlar Amerikan siyasal kültüründe kutuplaşmayı artıran adımlar olarak görülmüştür.
Bu tartışmanın daha geniş bağlamda değerlendirilmesi, Amerikan başkanlık sisteminin güçler dengesi ilkesine işaret etmektedir. Başkanlık makamı büyük bir yürütme gücü taşımıştır; ancak bu gücün meşruiyeti prosedürlere dayanmaktadır. Bu nedenle teknik bir araç olan otomatik kalem, aslında kurumların sürekliliği için kullanılan sıradan bir araçtır. Trump’ın bunu siyasi bir mesele haline getirmesi, yürütme gücünün hangi araçlarla ve hangi sınırlar içinde kullanılacağına dair daha geniş bir tartışmayı tetiklemiş görünmektedir.
Sonuç olarak Trump’ın otomatik kalem açıklaması hem Amerikan siyasetinde hem de hukuki literatürde beklenmedik bir gündem yaratmış görünmektedir. Otomatik kalem tartışması her ne kadar teknik bir konu gibi görünse de mesele nihayetinde başkanlık yetkisi, devlet meşruiyeti ve kurumsal süreklilik eksenine oturmuştur. Trump’ın bu çıkışının uzun vadede ne tür hukuki sonuçlar doğuracağı belirsiz kalmıştır; ancak kısa vadede Amerikan siyasetinde yeni bir tartışma başlığı yaratmış olduğu açıktır. Tartışmanın daha fazla büyümesi durumunda federal kurumlar tarafında da yeni açıklamalar veya değerlendirmeler gündeme gelebilecektir. Bu açıdan bakıldığında, otomatik kalem meselesi yalnızca bir teknik imza prosedürü tartışması olmaktan çıkmış; Amerikan yönetim sisteminin istikrarı üzerine yeni bir siyasi polemik konusu haline gelmiş bulunmaktadır.
[i] Koch, Alexandra. “Trump to void all documents allegedly signed by Biden via otomatik kalem, threatens perjury charge”, Fox News, https://www.foxnews.com/politics/trump-void-documents-allegedly-signed-biden-via-autopen-threatens-perjury-charge, (Erişim Tarihi: 30.11.2025).
[ii] Aynı yer.
