08.03.2019 tarihinde Kanal B’de yayınlanan “Güncel” programına konuk olan ANKASAM Stratejik Araştırmalar Merkezi Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doğacan Başaran, Suriye merkezli gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Suriye Krizi’nin çözümünde son düzlüğe girildiğini belirten Başaran, Astana Süreci’nin önemine dikkat çekti. Ayrıca Başaran, Suriye İç Savaşı’nın sonlandırılması amacıyla Astana Süreci’ni işleten garantör ülkeler olan Türkiye, Rusya ve İran’ın ilk aşamada aralarındaki asgari müşterekler üzerinden hareket ettiğini; ancak Suriye İç Savaşı’nın sonuna yaklaşıldıkça taraflar arasındaki farklılıkların da gündeme gelmeye başladığını ifade etti. Bu bağlamda İdlib ve Fırat’ın doğusu meselelerinin Suriye’deki iç savaşın son konu başlıkları olduğunun altını çizen Başaran, aktörlerin kendi çıkar tanımlamaları doğrultusunda azami düzeyde kazanım elde etmek istediklerini ve bu nedenle de sahadaki verilerin diplomatik müzakere sürecine etki edeceğini vurguladı. Bu bağlamda Başaran, Türkiye’nin Fırat’ın doğusundaki terör unsurlarına yapacağı operasyon için tüm diplomatik kanalları açık tuttuğunu; lakin gerekirse de kendi göbeğini kendisinin keseceğini söyledi.
Öte yandan S-400 füze sistemleri konusunda yaşanan tartışmaları da yorumlayan Başaran, Türkiye’nin hava savunma sistemlerine ihtiyaç duyduğunu ve bu kapsamda bir North Atlantic Treaty Organization/Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üyesi olarak ilk önce NATO’ya müracaat ettiğini; ancak NATO’nun Ankara’nın savunma endişelerini anlamak istemediğini belirtti. Nihai aşamada Türkiye’nin Rusya’yla görüşerek S-400’lere yöneldiğini söyleyen Başaran, bu savunma sistemlerinin satın alınması işleminde kredi kolaylığı ve teknoloji transferi meselelerin de öne plana çıktığını dile getirdi. Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Türkiye’ye yönelik tehditlerinin Ankara’nın eylemlerini etkilemeyeceğini ve Türkiye’nin S-400 konusunda kararlı olduğunu vurgulayan Başaran, “ABD’nin asıl endişesi, Türkiye’yi kontrol edemiyor olmasıdır.” dedi.
Ayrıca terör örgütü Partiya Karkerên Kurdistan/Kürdistan İşçi Partisi (PKK) unsurlarına karşı, Türkiye ile İran’ın ortak operasyon gerçekleştirmeyi planladığı yönündeki açıklamaları da değerlendiren Başaran, “Türkiye’nin bu konuda İran’a ne ölçüde güvenebileceğini bilmiyorum. Zira İran’ın bir Kürt politikası yoktur; Kürt gruplar politikası vardır. Bu bağlamda İran tarafından İran Kürdistan Demokrat Partisi (İKDP) öncelikli tehdit olarak algılanmaktadır. Uzun dönemdir Tahran, PKK’nın İran kolu olan Partiya Jiyana Azad a Kurdistanê/Kürdistan Özgür Yaşam Partisi’ne (PJAK) yönelik operasyon yapmıyor. Ancak İKDP kamplarını vurduğunu biliyoruz. Zaten PJAK da İran’da eskisi kadar aktif değil. Ancak ABD’nin İran’a yönelik baskıları ve Washington’un PKK’nın hamisi olduğu gerçeği düşünüldüğünde, İran’ın Türkiye’ye ihtiyaç duyduğu da ortadadır. Bu sebeple iki ülke anlaşarak PKK’ya karşı ortak operasyonlar gerçekleştirebilir. Eğer böyle bir gelişme yaşanırsa, bu tüm bölge için hayırlı olur.” açıklamasında bulundu.
Mavi Vatan Tatbikatı’nı da yorumlayan Başaran, Türk tarihinin en kapsamlı deniz tatbikatının yapıldığını vurgulayarak üç denizde aynı anda gerçekleşen tatbikatın Türkiye’nin eş zamanlı operasyon yapabilme kapasitesini net bir biçimde ortaya koyduğunu ifade etti. Ayrıca tatbikatın asıl nedeninin Doğu Akdeniz’deki gelişmeler olduğunu belirten Başaran, “Ankara, bölgede Türkiye karşıtı bir ittifakın oluşturulmasına ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarının yok sayılmasına izin vermeyeceğini gözler önüne sermiştir.” dedi. Buna ek olarak Başaran, Türkiye’nin söz konusu tatbikat aracılığıyla, başta KKTC ve Ege Adaları olmak üzere pek çok konuda, milli çıkarları doğrultusunda hareket etmekten tereddüt etmeyeceğini gösterdiğini dile getirdi.
Son olarak Hindistan ile Pakistan arasında yaşanan krizi değerlendiren Başaran, her iki ülkenin de nükleer silah gücüne sahip olması nedeniyle krizin tüm dünyayı endişelendirdiğini ifade etti. Krizin bölgesel düzeyde Keşmir Sorunu’ndan ve buna bağlı olarak Hindistanlı Müslümanların Pakistan’a ilgi duymasından kaynaklandığını belirten Başaran, küresel düzeyde ise Hindistan’ın ABD’ye ve buna karşılık Pakistan’ın da Çin’e yakın olduğunu ifade ederek Pekin’in Kuşak-Yol Projesi’nde bölgenin bir geçiş güzergâhı olduğunu ve Hindistan’ın Pakistan’a gerçekleştirdiği saldırıyla, Çin’in küresel projelerinin istikrarsızlaştırılmasının hedeflendiğini öne sürdü. Ayrıca Başaran, her iki ülkenin de Şanghay İşbirliği Örgütü Üyesi (ŞİÖ) olduğunu hatırlatarak yaşanan krizin ŞİÖ’ye itibar kaybettirdiğini; dolayısıyla Çin’in kendi liderliğindeki örgüte üye olan iki ülkeyi bir arada tutmakta zorlandığı imajının oluşturulmaya çalışıldığını iddia etti.